1. YAZARLAR

  2. Etyen Mahçupyan

  3. Gezi’nin ahlakı kimden sorulacak?
Etyen Mahçupyan

Etyen Mahçupyan

Yazarın Tüm Yazıları >

Gezi’nin ahlakı kimden sorulacak?

21 Temmuz 2013 Pazar 20:33A+A-

Gezi efradının kamusal alandaki bu ilk gezintisi herkes için öğretici oldu.

Hükümet diğer cemaatlerin siyasallaşmamış kimliksel taleplerine duyarsız kalmanın maliyetinin yüksek olabileceğini idrak etti. Ayrıca CHP'nin taşıyıcı rolünün giderek azaldığı, oraya giden oyun bundan böyle daha da fazla AKP'nin performansına bağlı olacağı ortaya çıktı. Bu durum Gezi ile AKP'yi sadece sokakta değil, geleceğin ‘yumuşak siyaset' alanlarında da buluşturacak ve her iki tarafın öğrenme süreci derinleşecek. Bu arada Gezi'nin kendisi de eylemlilik hali dışında bir arada durması mümkün olmayan kesimleri ve ideolojik tutumları bir araya getirdi. Şimdi burada doğal bir ayıklanma yaşanacak ve yeni kuşaklar kendi siyasi kozmopolitliklerini bu yeni etkileşme ve melezleşme içinde oluşturacaklar. Buradan katılımcılığa davet çıkaran bir ortaklaşma talebinin doğması ise hemen herkesin arzusu.

    Ancak bunun gerçekleşebilmesi için Gezi'nin etik bir duruş sergilemesi ve bunun görünür olması gerekiyor. Çünkü bu tarihsel dönemeçte farklılıkların bir arada durmasının ve birlikte geleceğe bakmasının bundan başka zemini yok. Hayat ise bu alanda sınavlarla dolu... Alper Görmüş son yazılarında 1. İdare Mahkemesi'nin 6 Haziran tarihli kararını gündeme getirdi. Karar, Gezi Parkı'nın niteliğini dönüştürecek her türlü tadilatı yasaklıyordu ve kamuoyu tarafından ancak temmuz başında 6. İdare Mahkemesi'nin bir kararı sayesinde öğrenilmişti. Alper, bu kararın bilinmesine rağmen niçin gizlendiğini sorguladı... Kararı bilmesi gerekenler bir yanda idare, diğer yanda da Taksim Dayanışma'ydı. Mahkeme gerekçeli kararını bir ay sonraya ertelemiş ve görünüşe göre Dayanışma da (kendi sözleriyle) ‘hükümete güvenmedikleri için' kararı kendilerinde saklı tutmuşlardı. Oysa Alper'in de vurguladığı üzere hükümete güvenmeyenin bu kararı bir an önce açıklayarak kararın değişme ihtimalini engellemeye çalışması gerekirdi. Öte yandan Alper sorgulamasını sadece Dayanışma'ya değil, bizzat mahkemeye ve idareye de yönetiyor, bu bilginin hükümete gidip gitmediğini soruyordu. Buna medyayı da ekleyebiliriz... Çünkü hemen her gazetenin davaları takip eden muhabirleri var. Hele bu kararın Gezi içinde de bilindiğini ve orada da gazetecilerin olduğunu düşünürsek...

Ortada önemli bir etik meselenin bulunduğu açık. Bazı insanlar sırf olayların devam etmesini istedikleri için olayların nedeninin ortadan kalkmış olduğunu kamuoyundan gizliyor ve bilerek mağduriyetlere neden oluyorlar. Buna karşı ‘olayların nedeninin' üç tane ağaç olmadığı, amacın AKP iktidarını düşürmek olduğunu öne sürenler çıkabilir. Ama o zaman etik zaafın işin başından beri geldiği ve hükümetin Gezi teşhisinin de doğru olduğunu kabul etmek durumunda kalınır.  Derken Ahmet İnsel isim vermeden ama Alper'i bel altından vurmakla suçlayan bir yazı yazdı. Başbakan'ın 1. İdare Mahkemesi'nin kararından bir hafta sonra 12 Haziran'da hâlâ Topçu Kışlası'nı yapacaklarını söylediğini ve “mahkemenin olaylar patlak verince açıklama yapması manidardır” dediğini hatırlatıyordu... Yani olayı gizleyen, olayları devam ettiren Başbakan'dı.

İnsel'in etik zaaf içinde olduğunu söylemek istemem. Herhalde Gezi süresince kart abi ve ablalara sirayet eden eforizm onu da etkilemiş olmalı... Mesele şu: Konu ile ilgili iki mahkeme var. 1. İdare'de Taksim Yayalaştırma Projesi'nin iptali davası ve 6. İdare'de Topçu Kışlası'na onay veren Koruma Yüksek Kurulu'na karşı açılmış dava. 31 Mayıs'ta 6. İdare Topçu Kışlası'nı iptal etti ve o gece Başbakan, İnsel'in alıntıladığı cümleyi söyledi. 12 Haziran'da Başbakan hâlâ aynı cümleyi söylüyor, aynı karara gönderme yapıyor ve Topçu Kışlası için uğraşacaklarını söylüyordu. Yani Başbakan ya 1. İdare'nin 6 Haziran kararını bildiği halde bunu kullanmıyor, ya da o kararı bilmiyordu... Bilmeme ihtimali ise daha çok gibi gözüküyor, çünkü aksi halde 1. İdare kararını da 6. İdare kararına ekleyerek kamuoyuna şikayet etmesi beklenir, sadece Topçu Kışlası'ndan bahsetmezdi.

Oysa bu kararı Dayanışma'nın bildiğini ve bilerek gizlediğini biliyoruz. Alper'i bel altından vurmakla itham eden İnsel, maalesef bu tavrıyla bel altında ‘duruyor'. Gizleyeni görüyor ama ideolojik ihtiyacı başka bir gizleyen gerektiriyor. Gezi sürecini hiçbir noktada yönetemeyen, oyu ve prestiji düşen hükümetin olayların sürmesini istediğini söylemek ne denli akılcı bilemiyorum. Ama aynı şeyi Dayanışma için söyleyemeyeceğimizi hepimiz biliyoruz. Biraz etik kaygısı olanlar bunu teslim eder ve gölgelerini Gezi'nin üzerinden çekerler. Gezi'den ‘yeni' bir şeyler çıkabilir... Ama herhalde eskinin aydınlarının etik ve siyaset anlayışıyla değil.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum