Gezi davasında Yargıtay Başsavcılığından Ergenekoncuları hatırlatan bir tebliğname!
Yargıtay Başsavcılığı, Gezi davasının tebliğnamesini hazırladı. Tebliğnamedeki bazı vurgular akılları karıştırdı…
HAKSÖZ HABER
Yargıtay Başsavcılığı, Gezi davasının tebliğnamesini hazırladı. Osman Kavala’nın müebbet Can Atalay, Çiğdem Mater, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay, Mine Özerden ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin 18 yıllık hapis cezalarının onanmasını, Mücella Yapıcı’nın ise cezasının bozulmasını istedi.
Serbestiyet’in aktardığına göre Tebliğname, Yargıtay’ın ceza daireleri için bağlayıcı değil. Ancak daire, tebliğnameye aykırı karar verirse, Yargıtay Başsavcılığı’nın itiraz ederek kararı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na götürme hakkı bulunuyor.
Verilen kararlara gerekçe olarak gösterilen ifadeler ise oldukça ilginç. Tebliğnameyi yazan savcı hamasi bir dil kullanarak kendisine meşruiyet kaynağı bulmaya çalışmış:
“Bu ilkeler ışığında bakıldığında, sınırları belirlenmiş coğrafyada, fizyolojik, sosyolojik, ekonomik, hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı Ulusal Devlet çatısı altında, ortak yaşama istencinin, vatan, bayrak, bağımsızlık, özgürlük kavramları değişmezdir”
Ulus devlet, vatan, bayrak vurgusu kesmemiş olacak ki Ergenekoncu yazarları hatırlatan bir şekilde abartılı Atatürk vurguları ile “Sınırsız kişisel özgürlükler, kişisel çıkarlar uygar ve düzenli toplumları Devletleri yıkarak anarşi ve çoğunlukla da zorbalığı yaratır…” sözleri aktarılıyor.
Atatürk’e sadece bir kere atıf yapmak "suç" olduğu için savcı ikinci vurguyu ekleme ihtiyacı hissetmiş! “1922 tarihli muhtırasına bakmamız yeterlidir” diyerek, şu sözlere atıf yapıyor:
“…ekonomik amaçla bilim ve insanlık yararı görüntüsü ile yurdumuza gelip istila (işgal) hazırlamak için etnik toplulukları gerek hükümete gerek birbirine karşı kışkırtmak…buna izin vermek çocukları yaşayacakları çevreye düşman ya da hiç olmazsa yabancı olarak yetiştirmek ve yaşayacakları çevre ile çatışmak zorunda bırakmaktır. Bu ise, gerek o çocukların, gerek içinde yaşayacakları halkın yıkımını hazırlamaktır. Bunu yasaklamak hükümetin görevidir. Bundan dolayıdır ki, Amerikalılarca örnek çiftlik vb. kurumlar kurup, buralarda kendi uyruğumuzdan olan binlerce çocuğun, Türk hükümetine ve ulusuna karşı sevgisiz ve uyumsuz duygularla yetişmelerine izin veremeyiz…”
Ardından ise savcı beyimiz ekliyor:
“Yüz yıl sonra dahi gerçekliğini koruyor olması Büyük Atatürk’ün, dehasıdır.”
Bunları yazan kişinin bir hukukçu olduğuna inanmak istemiyoruz! İstiklal Mahkemeleri’nde önce karar verip sonra gerekçesini açıklayan “hukuk geleneği” Türkiye’de hala geçerliliğini koruyor demek ki…
HABERE YORUM KAT