1. YAZARLAR

  2. MUSTAFA SİEL

  3. Geri Döneceğiz Halep!
MUSTAFA SİEL

MUSTAFA SİEL

Yazarın Tüm Yazıları >

Geri Döneceğiz Halep!

23 Aralık 2016 Cuma 11:44A+A-

Filistin’le ilgili yazılan bir kitabın ismi “Geri Döneceğiz” idi yanlış hatırlamıyorsam. Filistinli muhacirler yurtlarından hicret etmek zorunda kaldıklarında ve mülteci kamplarında söyledikleri bir söz olsa gerek ki, hala bu sözü söylüyorlar halleriyle ve kalleriyle. Bu sözün bir benzerini Halep’in tahliyesinde “bir gün döneceğiz” diye otobüsün camına elleriyle yazan bir muhacir hatırlattı bana bu kitabı ve sözü.

Müdafaa Sathı Tüm İslam Coğrafyalarıdır

M.Kemal’e atfedilen bir sözü (gerçekten ilk defa O’mu söylemiştir bilmiyorum ve sanmıyorum ama) çok severim. “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır.” Biz de diyoruz ki, hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıhta bütün İslam coğrafyalarıdır.

Filistin’de olduğu gibi harici, Suriye’de olduğu gibi dahili düşmanlarımız çıkarabilirler bizi bazı coğrafyalarımızdan ama, Kudüs’e de, tüm Filistin’e de, Halep’e de, tüm Suriye’ye de bir gün geri döneceğiz inşallah, er yada geç ama, Allah’ın izni ve yardımı ile mutlaka!

Sadece Kudüs Ve Halep mi İşgal Altında?

Hepimizin yakınen vakıf olduğumuz acı gerçek, tüm İslam coğrafyalarının 100-200 yıldır, önce harici, sonra dahili işgal altında olduğudur. Mesela Suriye 70 yıl öncesine kadar harici işgal altında iken, 70 yıldır dahili işgal altında. Unutmayalım ki Halep 5 yıl önce de dahili düşmanların işgali altında idi, kısmi özgürleştirilmesinin ardından tekrar aynı işgale uğradı sadece ve mücadele farklı boyutlarda devam edecek inşaallah.

Peki ya Türkiye? Tamam kalıcı şekilde harici işgale uğramadı ama, 1923’ten bu yana batı aşığı ve uşağı mankurtların elinde dahili işgal altında değil mi? Son yıllarda AK Parti ve özellikle Erdoğan eliyle kısmi özgürleşme sağlandı ise de, halen bu işgal devam etmiyor mu? Kemalizm’le hesaplaşılmadan ve laiklik kabusu bertaraf edilmeden bu dahili işgalden tam olarak kurtulmuş sayılabilir miyiz?

Maddi İşgal Değil, Manevi İşgal Öldürücüdür

Filistin ve Kudüs yıllardır harici maddi işgal altında ama, manevi yönden işgal edilebildi mi, avuç içi kadar Gazze halkı kök söktürmüyor mu harici işgale? Ya batı aşığı Mahmut Abbas’ın dahili işgalindeki Batı Şeria’da durum nasıl? İsrail İşbirlikçisi Mahmut Abbas yönetimi tam anlamıyla teslim olmuş durumda harici işgale ama, hala Batı Şeria’nın manevi yönden işgale uğramamış evlatları ellerindeki taşlarla ve çakılarla direniyorlar işgale. Hem de, hem harici İsrail, hem de dahili Mahmut Abbas işgaline.

Demek ki topraklarımız, evlerimiz işgal edilmiş olabilir, ama asıl işgal gönüllerde oluyor, gönülleri işgal edilemeyenler direnişe devam ediyor. Gönülleri işgal edilenlerin toprakları ve evleri işgal edilmese bile, kendileri işgale boyun eğiyorlar. En yakın misal bizden, Kemalist mankurt taifesi.

Direniş Düşmana Benzeyince Biter

Demek ki direniş harici işgalle de, dahili işgalle de bitmiyor. Ne zaman ki insanlar düşmana benziyor ve mankurtlaşıyor, işte o zaman bitiyor direniş. 90 yıldır Türkiye’deki dahili işgale, şartların aşırı namüsaitliği nedeniyle ancak içten içe bir direnişle mankurtlaşmamaya çalışan Müslümanlar, 15 Temmuzda ilk defa açıktan dahili işgale dur dediler.

Gel gör ki şimdi de bazı AK Partili yöneticiler ile İslamcıların düşmanlarına özenmeye, onlara benzemeye başladıklarını görmeye başladık. İşte asıl tehlike, asıl işgal budur. AK Parti ve İslamcılar Kemalizm’e özenir ve Kemalistlerle uzlaşırlarsa (Allah’tan Kemalistlerin buna gönlü yok!), işte 90 yıllık işgal süreci ancak o zaman tamamlanmış olur. Böyle bir durumda bizler zafer kazandığımızı sanırken, savaşı kaybetmişizdir aslında.

Türkiye Hala Dahili İşgal Altında

Hala Kemalizm ve laiklik hakim anayasaya, yasalara, mevzuat ve uygulamalara. Hala evlerimiz, sokaklarımız, resmi dairelerimiz, okullarımız, televizyonlarımız vs. maddi ve manevi yönden işgal altında, bunu unutmayalım. Sadece Filistin, Kudüs ve Halep değil işgal altında, bizlerde dahili işgal altındayız hala. Ve işin acısı halkımız bu işgalin tam olarak farkında olmadığı gibi, farkında olanlar da ehemmiyetinin farkında değil.

Kendi memleketimizdeki işgali bitirmeden, diğer İslam coğrafyalarındaki işgalleri bitirmemiz mümkün değil. Nitekim son yıllardaki dahili işgaldeki esnemeler nedeniyle diğer İslam coğrafyalarındaki dahili ve harici işgallere karşı verilen mücadelelerde daha etkili oluyoruz. Misal mi, işte 15 Temmuz sonrası Türkiye’de iyice gevşeyen dahili işgal nedeniyle, bu gün Türkiye ordusu ilk defa ciddi bir sınır dışı operasyon yapıp El Bab’a dayanmış durumda,

Kendi İşgalimizle Mücadele Ederken, Diğer İşgallerle Mücadele Ediyoruz Aslında

Tam tersi de doğru. Filistin ve Halep işgali ile mücadele ederken, aynı zamanda memleketimizdeki örtülü dahili işgal ile de mücadele ediyoruz. Zira dış mücadeleler hem bizleri biliyor, hem de halkımızı yıllar önce daldırılmış olduğu ölüm uykusundan yavaş yavaş uyandırıyor. Nitekim eğer bu mücadeleler olmasa idi, 15 Temmuzda halkımız bu direnişi gösterebilir miydi, üzerinde düşünülmeye değer bir soru.

İşte burada bir kez daha tekrar ediyoruz, hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh tüm İslam coğrafyalarıdır diye. Bosna’dan Keşmir’e, Filistin’den Doğu Türkistan’a, Halep’ten Arakan’a kadar tüm İslam coğrafyalarındaki istisnasız tüm mücadeleler bizim mücadelelerimizdir. Fark, her birisine imkanlarımız, zeminlerimiz ve etkilerimiz kadar müdahil olmamızdır sadece.

Bu nedenle en büyük mücadeleyi Türkiye’deki örtülü dahili işgale verirken, en yakınımızdaki ve etkin olduğumuz Suriye mücadelesine, diğer tüm mücadelelerden daha fazla müdahil oluyoruz tabiatı gereği. Lakin ne derece müdahil olursak olalım, tüm mücadeleler birbirini etkiliyor, tetikliyor, besliyor, biliyor.

Evet, Geri Dönüyoruz

Evet, 90 yıl sonra örtülü dahili işgale uğradığımız Türkiye’ye 15 Temmuzla beraber fiilen geri döndüğümüz gibi, Cerablus operasyonu ile 90 yıl önce terk etmek zorunda kaldığımız Suriye’ye de fiilen geri döndük. Iraktaki Başika kampı ile Irak’a da önemli bir adım atmış olduk.

Şu anda Kudüs’e ve Halep’e geri dönemiyorsak ta, bu durum geçici, bir gün buralara da geri döneceğiz. Bu beldelerden sürülen muhacirlerle yada onların nesilleriyle beraber el ele inşallah, er yada geç.

Her Şey Daha mı Kötüye Gidiyor?

Mücahitlerin Halep’ten çıkmak zorunda kalmaları moralleri bozmuş görünüyor, her şey kötüye gidiyormuş hissi oluşturuyor bizlerde, oysa bu his yanlış. Satıh müdafaasında yer yer ilerlemeler, gerilemeler kaçınılmazdır. Önemli olan bütüncül – küresel bazda gidişattır.

Bu gün Türkiye’de ve dünyada eskisine göre daha iyi durumda, daha ilerdeyiz, hedefe göre çok geride olsak bile. Düne kadar pek çok yerde yoktuk bile, bu gün kazanımlardan ve kayıplardan bahsediyorsak, bu kazanç değil mi?

Yavaş Yavaş Doluyor Bardak

Hep ileri bakmamalı, zaman zaman geriye de bakmalıyız, bütüncül ve vasat değerlendirme yapabilmek için. Ayrıca bardağın hep boş olan tarafını görme yanlışından kurtulmalıyız. Bardak yavaş yavaş dolarken, dolan kısmı görmeyip hep boş kısma odaklanmak bizi ümitsizliğe, bezginliğe ve bıkkınlığa uğratacaktır.

Bu gün bulunduğumuz nokta, asla dünkünden daha geri değil. Evet halklarımız hala derin gaflet uykusundan tam uyanamadı, hala düşmanlarımız çok güçlü, hala Şia ve Fetö gibi hainlerimiz düşmanlarımızdan daha büyük yıkıma sebep oluyor. Bu nedenle mehter yürüyüşüyle gidiyoruz, iki ileri, bir geri. Ama yine de dur(durul)duğumuz her noktada bir adım daha ilerlemiş olarak durduğumuzu görmeliyiz.

Her Şey Daha İyiye Doğru Gidiyor Aslında

Bu gün Türkiye’de düne göre daha mı geriyiz? Kemalist hegemonyanın gevşetilmesi ve Fetö belasından kurtulmuş olmamız az bir gelişme midir? Evet Halep’i tamamen kaybettik ama, yedi düvele karşı verdiğimiz bir savaş neticesinde, kolay mı bu savaşı bu güne kadar verebilmek?

Geçmişi tam bir açık hava hapishanesi ve işkencehane olan Suriye’de yedi düvele rağmen hala direnişimiz sürmüyor mu? Halep’in tamamı zaten özgürleştirilememişti, diğer kısmını da kaybettik ama, velev ki tüm Suriye’de rejim ve destekçileri sahaları ele geçirseler direniş bitecek mi? Türkiye ordusu El Bab’a dayanmışken, (Suriye halkı çık demedikçe) bir daha geri çıkar mı? Esed eski gücünü tekrar kazanabilir mi?

Evet İran ve Şiaperestler yedi düvelin desteğiyle Irak, Suriye ve Yemen’de ciddi mevziler elde ettiler, ama en önemli mevziyi kaybetmediler mi? Ümmetin ve bilhassa İslamcıların gönüllerindeki yerlerini. ABD ve Batının pişpişleri ile edindikleri mevzi kazanımlarını, bunlar bir gün desteklerini çektiklerinde nasıl koruyacaklar? Değil dış kazanımlarını, İran topraklarını koruyabilecekler mi?

Evet, Direndikçe Diriliyoruz!

Sadece biz İslamcılar değil, gaflet uykusundaki halklarımız da uyanıyor yavaş yavaş ta olsa. Bu acılar bizleri bilerken, halklarımızı, bebeğine süt emzirmek için hafifçe çimdikleyen annenin çimdiğinin etkisine benzer bir şekilde de olsa yavaş yavaş uyandırıyor. Derinden bir bilinç geliştiriyor ve hiç ummadığımız bir anda dışa vurabilir bu bilinç, tıpkı 15 Temmuzda olduğu gibi.

O halde ne pahasına ve şartlar ne kadar olumsuz olursa olsun, her birimizin son nefesine kadar direnişe devam! Direnişimiz bir bayrak yarışı gibidir, biz son nefesimizi verdiğimizde bayrağı bizden sonrakiler alır ve kıyamete kadar devam eder bu direniş ve mücadelemiz. Cemaleddin Efgani’den, Muhammed Abduh’dan, Reşit Rıza’dan, Mehmet Akif’ten, Hasan El Benna’dan, Mevdudi’den ve Seyyid Kutub’tan devir aldığımız direniş bayrağını, alabildiğimiz kadar mesafe alarak bizden sonrakilere devir etmektir üzerimize düşen sorumluluk.

İki adım ileri, bir adım geri de olsa, hatta zaman zaman üç adım bile geri atsak bu bizi yıldırmamalı ve ümitsizliğe düşürmemeli. Allah’ın izin ve yardımı ile bir gün Geri döneceğiz Filistin, Geri Döneceğiz Halep, Geri döneceğiz Dünya. Ve en önemlisi geri döneceğiz Ahiret Yurdu, zaten asıl derdimiz bu değil mi?

YAZIYA YORUM KAT