Gerçeğe davet
Balyoz darbe planı, AKP ve Gülen'i Bitirme Eylem Planı, Kafes Eylem Planı... Hepsinin de ortak özelliği aynı: Güce tapınma, tapındığı gücü hoyratça kullanma, halktan ve demokrasiden nefret. 'Gerisi teferruat' dedikleri 'Her yol mubah' anlamına gelen cüretkâr, saldırgan, küstah bir zihniyet. Onlara göre devlet, her zaman ve daima 'tehlike ve tehdit altında'. Bu nedenle 'iç düşman', yapılacak her türlü 'eylem'i hak ediyor. Ortada suç olmasa bile kişiler hakkında suç icat etmeyi başka türlü nasıl izah edebilirsiniz?
Vatandaşların vergisini ödemesi, kanunlara saygılı olması, 'cebir ve şiddet'ten fersah fersah uzak kalması da yetmiyor onlara. Evlere silah yerleştirmek, polise tuzak kurarak Ergenekon soruşturmasının aslında bir tezgâh olduğunu ispatlamak (!), bir siyasi partiye tuzak kurmak, onu iktidardan uzaklaştırmak, Alevi-Sünni çatışması çıkarmak için suikastlar tertiplemek...
Darbe iddialarını her fırsatta sulandıranlar, belgeler bir bir gerçek çıktıkça şaşırıp kalıyor. Dursun Çiçek kadar hukuk tarihimizde belgesi kriminal raporlarla tescil edilmiş bir adam var mı? Emniyet Kriminal, Jandarma Kriminal, TÜBİTAK, Adli Tıp raporları... Islak imzalı belge ortada yokken 'fotokopi' diye ortalığı velveleye verenler, belge ortaya çıktıktan sonra 'Amerika'da ıslak imza atan makine icat edilmiş' yalanına sımsıkı sarılmıştı. O da tutmadı. Adli Tıp bir daha toplandı ve sonuç yine aynıydı: 'Çiçek'in elinin ürünü'. Buna da inanmadı bazı kişiler. Jandarma Kriminal laboratuvarı son noktayı koyunca Genelkurmay belgenin gerçekliğini itiraf etmek zorunda kaldı. Neye yaradı şimdi? Gerek var mıydı koskoca Genelkurmay Başkanı'nın 'kâğıt parçası' demesine? İlker Başbuğ'a yanlış bilgi verenleri mi kınamak lazım yoksa gereksiz bir sahip çıkışla kendine zarar verenleri mi? Çiçek doğrudan kime bağlı çalışıyorsa, hangi üst düzey yetkilinin odasına çat kapı girebiliyorsa bu işin ucu ona dayanıyor...
Mesele ıslak imza ile suçüstü yakalanmış bir albay değil; bir zihniyetle karşı karşıyayız. Adamın imzası defalarca tescil edilmiş; buna rağmen bir siyasetçi çıkıp 'parmak izi' istiyor. E insaf artık! Devleti ve rejimi sürekli tehlike içinde göstererek gücüne güç katan bazı askerler, onların emrine amade bazı siviller, halkın bir bölümüne tuzak kurmayı meşru bir şey zannediyor. Bu kafa yapısı solculara, sağcılara, dindarlara, Alevilere, Kürtlere vs. gözdağı verecek hadiseler tertipliyor. Kanlı 1 Mayıs'a bu gözle bakmak, mezhep çatışmasına yol açan Maraş olaylarını bu gözle değerlendirmek, halkta infiale yol açan siyasi suikastları bu şekilde bir daha düşünmek gerekiyor...
Bu arada, Erzincan'da yaşananları konu alan ve omurgası Dursun Çiçek'in imzaladığı belgeye dayanan iddianame mahkeme heyeti tarafından kabul edildi. HSYK baskısına rağmen kabul edildi üstelik. 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk bir numaralı sanık. Ordunun başındaki bir adamla ilgili iddianameye giren bilgi ve belgeler utanç verici. Örgüt üyesi olmakla suçlanan Erzincan Başsavcısı hakkındaki iddialar tüyler ürpertici. Soruşturmaya doğrudan müdahale ederek yargı krizi çıkaran HSYK üyeleri de utanmış mıdır acaba? İddianameye göre devletin komutanı, savcısı, istihbarat görevlisi kafa kafaya verip halka tuzak kurmaya kalkışmış. Korkunç bir hadise.
Gerçeği görmemek için kör olmak lazım. Maalesef öteden beri devlet görevi üstlenen bazı kişiler yetkilerini kötüye kullanarak millete tuzak kurdu; hâlâ da kuruyor. Bu kadar belge ve bilgi karşısında hâlâ hiçbir şey yokmuş gibi davranmak, insanlık dışı bir yolu tercih etmektir. Partiler üstü bir meseleyle karşı karşıyayız. Dün 'iç tehdit ve iç düşman' farklı kitleleri hedef alıyordu, bugün farklı. Ama zihniyet hep aynı. 'Kendimi kandırılmış hissediyorum' gibi cümlelerle verilen tepkiler ikna edicilikten uzak. Vaktiyle Silahlı Kuvvetler'e hedef gösterdiğin meslektaşlarından özür dile ki samimiyetin anlaşılsın. Unutmamak lazım: Bugün birileri için kurulan tuzak, yarın başkaları için de kurulacaktır. 'İstanbul'un üstüne çökerim' diyerek halkın vergileriyle alınmış silahı halka karşı kullanmak isteyen kişi(ler) bilmiyor ki İstanbul'un üstüne çökenin İstanbul üstüne çöker. Kamu vicdanından daha büyük mahkeme yok ki dileyen dilediği kitle ile ilgili tezgâhlar kurabilsin...
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT