1. YAZARLAR

  2. Yıldıray Oğur

  3. Generalleri nasıl bilirdiniz
Yıldıray Oğur

Yıldıray Oğur

Yazarın Tüm Yazıları >

Generalleri nasıl bilirdiniz

06 Aralık 2009 Pazar 03:56A+A-

Özden Örnek’in darbe günlüklerinde samimi bir üslupla anlattıkları, 2003-2004’teki darbe girişimlerinin nasıl planlandığını ve neden başarısız olduğunu açık bir şekilde ortaya koyuyor. Günlüklere yansıyan paşa profilleri ise Türkiye siyasi hayatındaki askerî vesayetin nasıl kurumsallaştığının bir göstergesi.

Yalman: Sabırsız, güvensiz

2003-2004 yıllarında darbe olmamasını Türkiye biraz da her ikisi de AKP’ye karşı, bir an önce harekete geçilmesini isteyen Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman ve Jandarma Komutanı Şener Eruygur arasındaki güvensizliğe borçlu. Günlüklerde Özden Örnek’in “Denk ve kafadar” diye tanımladığı ve Eruygur-Fırtına ekibine karşı beraber hareket ettiği, Yalman’a atıfla yazdıkları darbe yapılanmasının MİT tarafından yakından izlendiğini ve Başbakan’ın olan biten her şeyden haberdar olduğunu ortaya koyması açısından çok önemli.

1 Şubat 2004: Aytaç Paşalara ziyarete gittik ve hemen konu ülke meselelerine döndü. Bana “seninle özel konuşmamız lazım. Ben Şener ile İbrahim’in davranışlarını tasvip etmiyorum. Çok ifrata kaçıyorlar. Geçen gün gelen MİT’ten habere göre, Şenkal iki haber verdi; birincisi JGKK’nın bütün hareketleri biliniyor ve yasa dışına çıktığı değerlendiriliyor. İkincisi ise Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanları arası açık ve bu sorun herkes tarafından ve kesinlikle biliniyor. Bu nedenle artık kendimize bir çekidüzen verip ülkeyi bir maceraya götürmek yerine devamlı ve kararlı bir tutum sergilemeyi ama açık konuşmayı tercih ederim., Zannederim sen de benim gibi düşünüyorsun” dedi.

14 Ekim 2004: “Fenerbahçe’ye Aytaç Paşalara gittim. Daha çok o konuştu. ‘Şener bizden habersiz darbe planı hazırlatmış. Adı da ‘Ay Işığı.’ Darbede kimin başkan olacağı belli değil. Hepimize davranışlarımıza göre bir kod adı vermiş. Havacı ona destek verdiği için o anlamda, bizler ise sana karşıt anlamda, bana da belli değil anlamda kodlar vermiş. Bu plan GB’nin (Hilmi Özkök) elinde olduğu gibi içlerinden biri tarafından sızdırıldığı için MİT ve hükümetin de elinde varmış. İkinci bir planda ise senle ben gösterilmiyoruz, sadece havacı var.”

Devlet elden gidiyor

3 Aralık 2004: (YAŞ hazırlık toplantısındaki konuşması) Söylenecekler söylendi. Kendimi suçlu hissediyorum (Genelkurmay Başkanı bu söz üzerine “neden kendini yalnız sorumlu hissediyorsun” diye sordu) Yalnız kendim değil, siz de benim kadar sorumlusunuz. Buradaki diğer arkadaşların sorumluluğu bizden sonra gelir. Zamanı boşuna geçirdik. Benim önerim hemen ve gecikmesiz eylem planına başlamak. Seçimden önce muhtıra vermeliyiz.

Örnek: Gönülsüz darbeci

Günlükler Özden Örnek tarafından yazıldığı için biz bütün hikâyeyi Örnek’in bakış açısından biliyoruz. Örnek, temeldeki görüşlerine katılmakla birlikte Eruygur-Fırtına kanadını fazla radikal buluyor ve daha yumuşak bir müdahaleyi savunuyor. 28 Şubat 2004 tarihli artık darbe tarihinin konuşulduğu bir toplantı sonrasında günlüğüne şöyle yazmış: “Bu iş sonunda olacak galiba. Ben bu işin olmasını istemiyorum ama benim oyumun pek bir itibarı olmayacaktı. Ama onlara hiç değilse bu işin Kıbrıs tabanına oturtularak haklı olacağımız bir dava edinebiliriz dedim ve olayı marttan nisana kaydırttım.”

Günlüklerin en ilginç bölümleri şüphesiz Örnek’in Atatürkçülük ve askerî vesayet eleştirileri:

30 Ağustos 2004: Yapımızda ve anlayışımızda düzeltmemiz gereken çok konu var. En başta Atatürk’ü bir idol haline getirmişiz. Kendisi bile “beni görmek önemli değil benim fikirlerimi anlamak önemlidir” demişken, biz her yerde Atatürk’ü heykel, resim, poster olarak anmayı sanki onu anlamak ile eş tutuyoruz. Bu böyle devam edemez. Bir taraftan İslamiyet’in günün şartlarını karşılamadığını ve reform geçirmesi gerektiğinden bahsederken, sanki Atatürkçülük ilelebet yaşayacakmış gibi davranıp ilkelerini tartışmaya dahi açmıyoruz. Tabii o zaman bu ilkeler bir yol gösterici olmaktan öteye, dogma haline geliyor. Sağ olsaydı herhalde en fazla kendisi bu durumu tenkit ederdi. İkinci bir konu da bu toplumu Kara Kuvvetleri’nin etkisinden kurtarmak lazım. Devletin her kesiminde kendi düşünceleri hâkim olsun, herkes kendileri gibi düşünüp kendileri gibi hareket etsin istiyorlar. Harbiye Marşı ile yatıp Harbiye Marşı ile kalkıyorlar.

Askerî vesayet eleştirileri

29 Ekim 2004: Devletin karar süreci uzun süre Genelkurmay’dan etkilendi. İç ve dış olaylara ait kararlar alınmadan önce Genelkurmay’a sormak adet halini almıştı. Hükümette olanlar özgür olarak karar veremiyorlardı. Bu nedenle de verilen bir karar halk arasında beğenilmezse cevap kolaydı: “Asker öyle istedi”. Bu alışkanlık ihtilallerin bir sonucuydu. Askerin karışması, fikir beyan etmesi gereken olaylar elbette vardı ama bu karışma bir çeşit yönetmeye dönüşmüştü. Bunun için de özellikle dış politikada cesur adımlar atılamıyordu.

Fırtına: Havadaki şahin

Darbe planlarında dönemin Hava Kuvvetleri komutanı İbrahim Fırtına için seçilen kod adı “Şahin”. Günlüklerde de Fırtına, Şener Eruygur ile birlikte komuta kademesinin en şahin ismi olarak geçiyor. İşte günlüklerden Fırtına notları:

3 Aralık 2003: Genelkurmay Başkanlığı Karargâhı’ndaki YAŞ (Yüksek Askerî Şûra) Hazırlık Toplantısı’nda yaptığı konuşma)

“Eylem planının amacı anayasayı korumaktır. Takdimde TSK’nın eylem planını tek başına yapamayacağını belirtmek bir zafiyettir. Bu cümleler kayıtlardan çıkarılmalıdır. Cumhurbaşkanı ile müşterek hareket şart. Parlamento Cumhurbaşkanı tarafından feshedilmelidir. Yeniden anayasa yapılmalı ve bu anayasa kendini koruyacak her türlü imkân konulmalıdır. Bu hükümetle olmaz. Hukuki şartlar müsaittir. Gereken yapılmalıdır. Cumhurbaşkanı’nın yetkileri vardır.”

Türban yüzünden istifa edecekti

25 Ekim 2004: 16.30’da önce Hava Kuvvetleri K. ve sonra da Kara Kuvvetleri Komutanı’na gittim. İbrahim bana çok dertliydi. Arkadaşım seninle paylaşmak istediğim bazı şeyler var dedi. Bir gün önce gazetelerde Kayseri Orduevi’nde türbanlı olarak içeri alınan bazı kişilerin ve valinin resimleri vardı. Bunun için Genelkurmay Başkanı’nı görmeye gitmiş. “Bu çok ciddi bir konu, ben garnizon komutanı olan tümgenerali Ankara’ya tayin etmeyi düşünüyorum” demiş. Genelkurmay Başkanı “Ama bu çok ciddi bir iş, bir kısım halk buna karşı tepki gösterebilir. Onun için bunu yapamayız. Sonra generale yazık olur” demiş. Fırtına devamla “Generale bir şey olmayacak sadece buraya tayin edeceğiz” demesine rağmen kabul etmemiş ve “O zaman senin de istifa etmen gerekir” demiş. Fırtına da “Hemen şimdi istifa ediyorum ve bu konuşmamızı da derhal bir basın toplantısı yaparak açıklıyorum” demiş. Genelkurmay Başkanı olay ciddiye binince mayna ederek kıvırmaya başlamış ama bizim Fırtına bir kere çileden çıkmış ve bu tehdit onun çok ağrına gitmiş. Kendisini teselli ettim ve her türlü desteğimin ondan yana olduğunu söyledim.

Büyükanıt: Sopa ile olmazsa medyayla

Dönemin 1. Ordu Komutanı Yaşar Büyükanıt günlüklere göre (Onun kod adı Abide) darbe için nabız yoklayan komutanlara “Önümüzde iki seçenek var. Ya bu iktidara hiç sesimizi çıkarmayacağız. Ya da sopa zoru ile istediğimizi yaptıracağız” diyor.

3 Aralık 2004 tarihli YAŞ toplantısı öncesi yapılan zirvede Büyükanıt Başbuğ’dan daha net bir tavır ortaya koyuyor: “Vahim bir tablo. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ABD’ye gittiğinde Fethullah Gülen ile buluştular. AK ismi bilinerek ve kasıtlı olarak Bediüzzaman’ın yazılarından alınmıştır. Acaba zaman mı geçti? Bence geçti. Dead line seçimlerdir. Eylem planında tedbirleri sıralamak kolay ama uygulanabilir olmalıdırlar. Kamuoyu desteği için en önemli kaldıraç basın yayındır. Bunu kullanmalıyız.”

Başbuğ: Halk darbeye hazır değil

Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı olan İlker Başbuğ’un adı darbe planlarında “Pişik” olarak geçiyordu. Günlüklerde ise Başbuğ’dan “güvenilmez”, “ikbal düşkünü”, “kendi yararını ülke yararı üzerinde tutan” gibi sıfatlarla bahsediliyor. Günlüklere göre Hilmi Özkök ile darbeci grup arasında kalan Başbuğ, komutanların hazırladığı darbe planına karşı alternatif planını şöyle açıklıyor:

“Biz de bir grup kurduk. Komutan sizinkileri okudu. Grup bizim ve sizin önerilerinizi birleştirerek bir öneri hazırlayacak ve bunu sizlere göndereceğiz. Sonra bu konuyu Askerî Şûra’ya getirerek tartışıp herkesin fikrini alacağız. Bilahare de sonucu Cumhurbaşkanı’na götüreceğiz, sonra da Başbakan’ı buraya davet ederek kendisi ile bu konuyu görüşeceğiz. Bizim planımız bu şekilde. Yani sonuçta bir nevi “Muhtıra” olacak.”

Başbuğ (günlüklere göre) 3 Aralık 2004 günkü YAŞ öncesi kritik darbe toplantısında ise şöyle konuşuyor: Tablo kötü ama umutsuz olmaya gerek yok. Mart ayındaki seçimler önemli. Stratejimizin büyük kısmı yerel seçimlerden önce yapılmalı. Aksi halde işimiz zorlaşacaktır. Eylem planımızın tek zorluğu acaba toplum bu konuyu ne kadar biliyor? En önemli nokta bu. Halkın desteğini almaksızın bir eylem planı yapmak önemli değil. Çeşitli kişiler ile görüşüyoruz. Ama adamlarımızı iyi seçmeliyiz. 28 Şubat konjonktürü farklıydı. Halk daha hazır değil.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT