Gençlik ve Yön Bilgisi
Rüşd veya yükümlülük/mükellefiyet yaşına ilerleyen bir gencin hayat algısında sürekli farklılaşmalar veya zenginleşmeler meydana gelir.
Gençlerin yaşları gereği değer yargıları ailelerinin, yakın çevrelerinin, içinde yaşadıkları toplumun değer yargıları ile biçimlenmektedir. Küreselleşen Batı dünyasının klasikleşen iletişim araçları yanında sosyal medya alanında da değer yargılarını empoze etmesi başka bir dış etkendir.
Gencin yaşadığı çevrenin, toplumun ve küresel dünyanın değerlerinde değişimler oldukça hayatın anlamı ve ölçüsü konusunda da sıkıntılar ve tartışma konuları kendini belirginleştirmektedir.
Küçük dünyalarda veya küresel alanda hayatın anlamını fıtri planda keşfetmeye çalışanların yolu hak ve adalet arayışı istikametiyle kesişir. Önemli olan bu talebin doğru karşılanması ve vahyin açık nasslarıyla Resulullah’ın örnek uygulamaları gibi güzel örnekliklerle cevaplandırılmasıdır.
Risalet öncesi İbrahim gibi anlam arayışı ve hayatın amacını çözümlemeye çalışan insanlar ya sınırlı ruhcu, maddeci veya bilinemezci dünyevi ölçülere sarılmaktadırlar. Ya da her şeyin yaratıcısı olan Allah’ın bildirdiği evrensel ölçülere tutunacaklardır.
Genç-yaşlı anlam ve adalet arayışındaki insanın iki imkânı vardır:
Birinci imkân: İyiye ve kötüye meyletme özelliğiyle yaratılan (91/8) fıtratımıza, adalet ya da Rabbimizi birleme potansiyeli işlenmiştir (7/172):
“Hani Rabbin, Adem oğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim?’ (demişti de) onlar: ‘Evet (Rabbimizsin), şahid olduk’ demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: ‘Biz bundan habersizdik’ dememeniz içindir.”
İnsanlığımızı gerçekleştirmemiz ya da adam olmaklığımız, bünyemizdeki bu potansiyelimizi açığa çıkartmak çabasıyla doğru orantılıdır.
İkinci imkân: Yaratıcımızdan “iletilen”, yakînilik/kesinlik ve korunmuşluk ifade eden, anlamı mübîn/açık olan (15/1), yol gösterici (2/2) ilahi ve evrensel rehberin amacıyla bütünleşmektir. Yani fitri olanla vahyi olanı bütünleştirmektir.
“Elif lâm râ. Rab’lerinin izni ile insanları karanlıklardan nura; Azîz, Hamîd olanın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz kitaptır.” (14/1)
Fıtri ve adil olan ölçüyü talep eden kerkese, vahyin ölçülerini en azından mezhepler üstü bir ıslah vukfuyla temsil etme/gösterme sorumluluğu vardır.
Çevre, toplum veya moda fikir ve tarzlar değiştikçe değişmeyen ilkelere tutunmak gerçek ilme ulaşmaktır. Çünkü “gerçek ilim”, yer şeyi yaratan Rabbimizin engin ve sonsuz bilgisidir.
Biz yaratılmışlara sunulan gerçek bilginin bir tezahürü, makro ve mikro kainat’tır. Bir tezahürü de Resul aracılığıyla bizlere iletilen hidayet rehberi son vahiy Kur’an-ı Mübîn’dir.
Yaratılmış kesin ilim/vakıa olan kainatın mahiyetini çözümlemek “üretilmiş bilgi”dir. Doğru olabilir veya zaman ve şartlara bağlı olan bir izafiyet veya görelilik taşıyabilir.
Rabbimizden iletilen ve korunmuş olan vahiy de Kur’an-ı Kerim’dir. Rabbimiz’in kesin/yakîn ilmini ifade eden Kur’an’ın açık ve tek anlama gelen muhkem ayetleri yanında, müteşabih (farklı anlamlara gelen) ve mecazi ayetler veya lafzı kapalı kelamullahı algılamak bir yorum işidir. Namaz/salat gibi aslı Kur’an’da olan Mütevatir Sünnet’i algılamak açık iken, mütevatir olmayan Sünnet de yoruma dahildir.
Yorum ise “iletilmiş din”i anlamak için “üretilmiş bilgi”dir.
Hayatı okumuk en başta “mutlak ilim”e dayanan sabiteleri ve değişkenleri bilmekle başlar. Kainat okyanusunda yönümüzü “sabiteler”e ve “değişkenler”e göre belirleyebiliriz.
Gençlerimizin veya anlam arayışında olanlarımızın en önemli sorunu da yön bilgisi değil mi?
31 Ağustos 12015
YAZIYA YORUM KAT