Gençlere ırkçılığın zararlarını nasıl anlatmalıyız?
Claus Melter, Almanya örneğinden yola çıkarak gençlerin anlam dünyalarına hitap edecek şekilde ırkçı ve ayrımcı düşüncenin zararlarının nasıl anlatılabileceğini tartışıyor.
Prof. Dr. Claus Melter / Perspektif.eu
Gençlerle ayrımcılık ve ırkçılık hakkında nasıl konuşmalıyız?
Almanya’daki gençlerin ayrımcılık ve ırkçılıkla ilgili fikir ve deneyimlerinin üzerinde yeterince duruluyor mu? Almanya'nın tarihsel geçmişi düşünüldüğünde, gençleri ırkçılığa karşı bilinçlendirme ve güçlendirme konularında eğitimcilere önemli roller düşüyor.
Gençler ayrımcılık ve ırkçılıktan ne anlıyor? Tüm gençlerin haksız muameleye şahit oldukları -birinin kayırıldığı ya da dezavantajlı bir konuma itildiği- durumlar vardır. Açık bir ortam sağlandığı takdirde gençler, kendilerine isimler takıldığını, zorbalığa uğradıklarını ya da dışlandıklarını genellikle paylaşırlar.
Gelgelelim, bunlardan bahsedilirken ayrımcılık veya ırkçılık gibi terimler nadiren kullanılır. Ancak özellikle göçmen ya da göçmen kökenli olan, siyahi, Müslüman Asyalı, Roman ya da Sinti (Manuşlar) olarak görülen gençler sürekli olarak dezavantajlı konumdalar. Bu konumları nedeniyle dışlanma ve ırkçılığa maruz kalırlar.
Mark Terkessidis (2004) ve Wiebke Scharathow (2014), göçmen ve ırksal olarak sınıflandırılmış gençlerle veya genç yetişkinlerle görüştükleri ve kitaplaştırılan araştırmalarında, dezavantajlı olmayı içeren birçok deneyimin garip hissettirdiğini ancak görüşmecilerinin bu duyguyu ve deneyimi tam olarak tanımlamak için uygun kelimelere sahip olmadıklarının tespitini yapıyor.
Irkçılığı Kavramak
Almanya’da 2011’den itibaren işlenen Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) cinayetleri ve ABD’de 2020’de George Floyd’un öldürülmesinden sonra Almanya’da ırkçılık üzerine daha fazla konuşulmaya başlanmış olsa da ırkçılıktan ne anlaşıldığı konusunda bir uzlaşı ya da netliğe varıldığını söylemek pek mümkün değil.
Gençlerle ırkçılık hakkında konuşurken, onlara ırkçılıktan ne anladıkları, ırkçılığı deneyimleyip deneyimlemedikleri ve kendileri birilerine karşı ırkçılık yapıp yapmadıkları sorulmalı. Gündelik bilgileri ve yaşam dünyaları bu şekilde ciddiye alındığı takdirde, ortak bir ırkçılık anlayışı üzerinde uzlaşmak veya birbirlerinin meseleyi nasıl anladıklarını bilmek için bilimsel yorumlar da devreye sokulması gerekir.
Cinsiyetçilik ve ırkçılık zaman zaman karıştırılıyor olsa esasında birbirlerinden farklılardır: Cinsiyetçilikte kadınların ezilmesi, kadınlara ve erkeklere ilişkin toplumsal cinsiyet fikirleri, özellikle kız çocuklarını, genç kızları ve kadınları dezavantajlı hâle getirmek ve onlara şiddet uygulamak için kullanılır.
Irkçılık ise, insanları sözde farklı “ırklara” ayıran ve insanları dezavantajlı duruma düşüren fikirleri ve iddiaları içerir. Oysaki sadece tek bir insanlık vardır ve iddia edildiği gibi farklı insan “ırkları” aslında yoktur. Bu gerçeğe rağmen, insanlar ırkçı fikirlere göre ayrıştırılmakta ve bir kesimi bundan avantaj sağlarken diğerleri dezavantajlı bir pozisyona itilmekte. İnsanlar kültürlere, uluslara, dinlere veya etnik kökenlere göre sınıflandırılmakta ve özellikle kötü veya iyi muamele görmekte (Rommelspacher 2011). Irksal ayrımlarla kurgulanmış insan grupların birbirlerine kıyasla daha az ya da daha çok değerli olduğu, bu farklı grupların tüm üyelerinin birbirine benzediği ve bunun her zaman böyle kalacağı varsayılırsa, o zaman ırkçılıktan bahsedebiliriz.
Almanya Örneği ve Sömürgecilik Geçmişi
Almanya’ya örneğine baktığımızda; eskiden Almanya’nın sömürge toprakları olan Tanzanya (Lebendiges Museum Online 2017) ve Namibya’da (Zimmerer/ Zeller 2003) halka baskı uygulandığı, zulmedildiği ve öldürüldüğü vakidir. Her iki ülkede de Almanlar, 1904 ve 1908 yılları arasında soykırımlar gerçekleştirdi. Hem 1884-1918 yılları arasındaki Alman sömürgeciliğinde hem de Nasyonal Sosyalizm döneminde insanlar ırkçı kriterlere göre sınıflandırıldı ve ayrımcılığa uğradı.
Bu ilk dönemdeki önemli olaylardan biri, Avrupa ülkelerinin 1884 ve 1885 yıllarında başta Kongo Havzası’nı ve Afrika kıtasını işgal etmek, egemenlik altına almak ve sömürmek amacıyla kendi aralarında paylaştıkları Berlin Batı Afrika Konferansı‘ydı. Şiddet dolu konferansa Birleşik Almanya’nın ilk Şansölyesi Bismarck başkanlık etmiştir. Nasyonal Sosyalizm dönemindeyse, Yahudiler bir “ırk” olarak görüldü ve zulme uğradı. Altı milyondan fazla Yahudi Avrupa ve Almanya genelinde Almanlar tarafından katledilmiştir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da insanlar ırkçı ayrıştırmalara ve ayrımcılığa maruz kalmaya devam etti. Bir örnek olarak, “misafir işçiler” (Alm. Gastarbeiter) olarak adlandırılan göçmenleri aklımıza getirelim: Diğer tüm ülkelerdeki konuklara her zaman nazik ve ayrıcalıklı davranılırken, Doğu Almanya ve Batı Almanya’daki işçilere aynı şekilde muamele edilmedi.
Dolayısıyla, elimizde Almanya ve sömürgelerinde ırkçılığın ve ırkçı ayrımların ülkenin ortaya çıkışından günümüze kadar sistematik bir şekild uygulandığı gerçeği vardır. Buna karşılık, ırkçılık kendi tarihsel gelişimi, sürekliliği ve değişebilirliği içinde nadiren görülmekte, adlandırılmakta ve tartışılmaktadır.
Bu nedenle ırkçılık uzun bir süre sadece Nasyonal Sosyalizm veya alenen uygulanan sözlü ve fiziksel şiddet ile ilişkilendirildi. Son on yılda Alman sömürgeciliği, Alman sömürgelerinde ve Almanya’da işlenen suçlar, örneğin Völkerschauen (Tr. İnsanat bahçeleri, Lewerenz 2007) hakkında daha fazla konuşulmaya başlandı. Nasyonal Sosyalizm dönemi genellikle göz ardı edilir ya da her iki dönemde de toplama kampları, ırkçı bölünmeler ve soykırımlar olduğu için sömürgecilik ve Nasyonal Sosyalizm basit bir şekilde eş tutulurdu (Zimmerer 2010).
Ancak katliam endüstrisine gelecek olursak; bunlar, Nasyonal Sosyalizm altında sistematik ve neredeyse bir biçimde uygulanan zulümle tüm dünyadaki Yahudileri öldürme niyeti Nasyonal Sosyalizme özgüdür.
Gençler, bu dönemler hakkında bilgilendirilmesi gerekiyor. Ancak evvela eğitimciler ve yetişkinlerin kendisi bilgi sahibi olmalı çünkü bu dönemler ve bilhassa sömürgecilik üzerinde okul ve üniversitelerde yeterince durulmuyor.
Peki, gençler sömürgeciliğin ve Nasyonal Sosyalizmin şiddet hükümdarlığıyla nasıl bir ilişki kuruyor? Gençler, bugün ne gibi deneyimler yaşıyor? Gençler farklı ülkelerden ve dinlerden insanlar hakkında ne tür imgelere sahipler? Kültür denilince akıllarına ne geliyor? Gençler ırkçı sınıflandırmaların doğru olduğunu düşünüyor mu? Tüm dinlere saygı duyuyorlar mı?
Siyasi eğitim bağlamında gençlerle ayrımcılık ve ırkçılık hakkında konuşmak için pek çok temas noktası mevcut. Eğitimcilerin, kendi kurumlarının ve okullarının bu konudaki güvenilirliği de oldukça önemli. Eğitimciler ve okullar, gençleri ciddiye almazsa ve ayrımcı ve ırkçı ifadeler kullanıldığında müdahale etmezlerse gençler ne eğitimcilere güvenecek ne de onlardan bir şey öğrenmek isteyecektir.
Gençleri ikna niteliğine sahip “Güçlenme” (İng. Empowerment) alanları, ayrımcılık ve ırkçılıkla ilgili ortak deneyimleri paylaşan insanlardan oluşan kapalı gruplarda konuşmak için genellikle mümkün olan en güvenli yerlerdir. Ayrıca şu da önemlidir: Irkçılıkta sistematik olarak kayırılan “beyazlar”, kendi ayrıcalıklarının farkına varmayı öğrenerek dayanışma içinde hareket etmeye ve avantajlarının yanı sıra güçlerinden ve ön yargılarından da vazgeçmeye istekli hâle gelirler.
Eğitimcilerin Sorumlulukları
Ancak tartışma için ayrılmış böylesi alanlar olmasa bile, tüm eğitimcilerin ırkçılığa karşı harekete geçme ve ırkçılığa maruz kaldıklarında gençleri dinleme ve onlara eşlik etmekle yükümlüdür (Madubuko 2021). Eğitimcilerin, kendi kurumlarında tüm gençlerin eğitilip eğitilmediğinden, bu eğitimin nasıl gerçekleştiğinden, desteklendiklerinden ve ayrımcılığa uğramadıklarından ya da kayırılmadıklarından emin olmaları daha da önemli bir vazife.
Çok az sayıda eğitimci ve okul bu yola girmeye cesaret eder ama bu cüreti gösterenler de doğruluğunu kontrol etmeden ırkçılığa karşı olduklarını ve buna karşı hareket ettiklerini iddia ederler. Ancak hatırlatmak gerekiyor ki ırkçılığın olmadığı okul ve eğitim kurumu yoktur: Philomena Essed’in 1991 tarihli “Understanding Everyday Racism” (Tr. Günlük Irkçılığı Anlamak) adlı kitabında yazdığı gibi ırkçılık tüm ilişkilere nüfuz eden sosyal bir ilişkidir.
Irkçılığın bu geniş kapsamı nedeniyle, ırkçılığa karşı siyasi eğitim çalışmaları hem gençlerin hem de eğitimcilerin kendi eylemlerini ve düşünce biçimlerini sorgulamalarını ve gözden geçirmelerini gerektirir.
HABERE YORUM KAT