Genç Birikim Dergisinin Kasım Sayısı Çıktı
Kasım 174. sayısıyla okuyucularına merhaba diyen Genç Birikim Dergisi okuyucularıyla buluştu.
Genç Birikim Dergisinin aynı zamanda Genel Yayın Yönetmenliğini de yapan Araştırmacı-Yazar Ali Kaçar, Osmanlı’dan günümüze istihbarat teşkilatlarının seyrini anlattığı “MİT-MOSSAD İlişkilerinden Hakan Fidan’a” başlıklı yazısında; “özellikle Türkiye’nin Amerika’nın arka bahçesine düştüğü 1940 lı yıllardan itibaren Amerika ile Türkiye’nin İsrail’i tanıdığı 1949 yılından itibaren de MOSSAD ile Milli İstihbarat Teşkilatı arasındaki sıcak ilişkilerden, bu ilişkilerin görünüşte bazı yıllarda azalsa da günümüze kadar sürekli devam ettiğinden, hatta son yıllarda gerçekleşen bazı karanlık olaylarla bu ilişkilerin bağlantılı olabileceğinden bahsetmiş, Hakan Fidan’a yapılan saldırıların arkasında Neo-Conlar ile ABD’deki Siyonist Lobilerin bulunduğu tespitinde bulunduktan sonra yazısına şu ilginç görüşlerle devam etmiş; “İsrail’in dolayısıyla da MOSSAD’ın tekrar eski konumunu elde etmesi için Erdoğan’ın yönetimden uzaklaşması gerekmekteydi. Son yıllarda gündeme getirilen eksen kayması, Türkiye’nin Malezyalaşması, mahalle baskısı ve sonrasında Gezi Parkı olaylarının amacı, Türkiye’nin menfaatleri ya da gençlerin masum özgürlük isteklerinden öte, Erdoğan’ın iktidarını devirmeye dönük darbe teşebbüsleri idi. Bu teşebbüsler, içerideki derin güçlerle CIA, MOSSAD ve benzeri diğer karanlık güçlerin desteğiyle günlerce gündemde tutularak halkın genel katılımı sağlanmaya çalışılmıştır. Ancak bütün gayret ve çabalara rağmen bu konuda başarılı olunamamıştır. Peki, bundan vaz mı geçilmiştir? Hayır, bu karanlık ve illegal güçler, kendi menfaatlerinden asla vazgeçmezler.
Derginin yazar kadrosunun güçlü kalemi Süleyman Arslantaş “Ortadoğu’da Manzara” başlıklı yazısında; “Soğuk Savaş dönemi ve sonrasında da savaşların sürekli halkı Müslüman olan ülkeler ve üçüncü dünya ülkelerinde cereyan ettiğini, zira süper güçlerin başında gelen ABD ve Rusya’nın hiçbir şekilde birbirleriyle savaşmadıklarını, başkalarının savaşmasının altyapısını oluşturduklarını, başkalarının da maalesef hipnotizma olmuş gibi bu formüle uyum sağlayarak, ya iç savaş ya da komşular arası savaş olarak görevlerini yerine getirdiklerini, Müslümanların bu tür iç savaşlarla kendilerini, imkânlarını ve enerjilerini tüketmeseler belki de Filistin işgaline yoğunlaşacaklarını, nitekim Siyonist İsrail’in her gün ama her gün işgale bir yenisini eklediğini, İran’ın Lübnan uzantısı Hizbullah’ın ve gerekse İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney aktif bir şekilde Esed Rejiminin yanında yer aldığını ve Esed askerleri ile birlikte muhaliflere karşı çarpıştığını, aynı şekilde Türkiye’nin de bütün varlığı ile Esed’e karşı muhaliflerin yanında yer aldığını, halbuki tarihin bu iki ülkeye de bir misyon yüklediğini, o misyonun her iki ülkenin de bölgesinde adil olması ve hâkim devlet olması misyonu olduğunu, Esed’in devrilmesine izin vermeyen Obama ile Esed Rejiminin ve Suriye’nin geleceği için aktif bir şekilde savaşa katılmak istemeyen Putin’in niyetleri belirdikten sonra Zarif ve Davutoğlu’nun ancak bir araya geldiklerini, bunu daha önce gerçekleştirse idiler on binlerce Suriyeli’nin ölmeyeceğini, yüzbinlerce Suriyeli’nin yurdunu-yuvasını terk etmeyeceğini, zavallı Suriyeli’lerin ‘kedi ve köpek eti yemek caizdir’ fetvasına muhatap olmayacağını” ifade etmiş.
Erdal Bayraktar seçim dönemine yaklaşırken demokrasinin gerçek yüzünü anlattığı “Kısır Tartışmalarla Geçen Günlerimiz/Yıllarımız” başlıklı yazısında; “Demokrasi’nin bir burjuva/sermaye ideolojisi olduğunu, Demokrasi’nin Batı toplumlarının kendi sosyal-kültürel-siyasal süreçlerinin, tartışmalarının, kavgalarının sonucu olduğunu aklımızdan çıkarmamamız gerektiğini, bunu atlayarak yaptığımız tartışmalar sonunda bizi zihinsel sömürünün zavallı köleleri yapacağını, Dünyadaki Hakim Sistemin, yönetim anlamında demokrasi konusunda mutabakat talep ettiğini, bu mutabakata uymayan devletlerin, toplumların zecri yöntemlerle bu sürece dahil edilmeye çalışıldığını, bu süreçlerin Türkiye, İran, yenilerde Mısır üzerinden takip edilebileceğini, Mursi’nin yaşadıklarının, Türkiye’de 1960’lı yıllarda yaşananların hatırlanarak anlaşılabileceğini, bu gün Demokrasinin çağdaş bir puta dönüştüğünü, kendilerine Solcu, Milliyetçi, Ulusalcı, İslamcı(!) diyen bütün yapıların küresel ideolojik değerlere güya muhalefet ediyormuş gibi yaparak, bu değerleri kitlelerine tek çıkış yolu olarak seçim beyannamelerinde deklare ettiklerini, bu durumda seçim demenin; siyaset esnafının uluslar arası sistem’e sizin değerlerinizi bu halka en iyi ben pazarlarım yarışı olduğunu” belirtmiş.
Mustafa GÜLDAĞI “Ebu Leheb, Lehebizm, Leheboloji ve Lehebi Düzenler” başlıklı yazısında; günümüz Ebu Lehebleri ve onların ideolojileri ile ilgili ilginç benzerlik ve tespitlerde bulunmuş.
Muhammed Mahi MÜNİR “Harf Devriminin Arka Planı” başlıklı yazısında; bu uygulamanın arkasındaki kirli oyunları ve asıl niyetleri açık bir şekilde ortaya koymuş ve çok güzel değerlendirmelerde bulunmuş.
Hayriye BİCAN’ın Genç Birikim Derneğinde vermiş olduğu “Beşeri İdeolojilerin Günümüz Kadını Üzerindeki Etkileri” başlıklı Konferansı, Prof. Dr. Hacı DURAN’ın “Dünya Müslüman Alimler Birliği Fetvası” başlıklı tercümesi, Ömer KÖŞÜ’nün “Dava Bilincini Kuşanmak”, Bekir TOK’un “Temeli Bozuk Evin Duvarını Tamir Etmek”, Furkan KANIGÜR’ün “Kendimizi Unuttuk” ve Betül DİNÇER’in “Şehidimiz Mücahid Şener” başlıklı yazıları” dergide yer alan diğer yazılar.
Tel: 0312 229 67 18
HABERE YORUM KAT