Gelişmelerden umutluyuz
Salt ideallere sarılıp kalmak insanı hakiki hayattan uzaklaştırırken salt realiteyle hareket etmek de yaşananlar karşısında insanı akıntıya kapılan iradesiz çer çöp konumuna mahkum eder. Bu yüzden ideallerle vakanın arasını fazla açmamak gerekir ki, problemleri çözmek ve ideallere doğru yelken açmak kolaylaşsın. İdeallerle realite arasında denge kurmak da stratejik zeka ister.
Türkiye’nin evvelemirde çözmesi gereken problemi Kürt meselesidir. Bu meyanda umut veren gelişmeler var. İçine girdiğimiz yeni dönemin mutlaka desteklenmesi gerekir. Dost düşman bütün kesimlerin üzerinde ittifak ettiği bir hakikat var, o da; bu meselesini çözen Türkiye’nin kendi içinde müreffeh bir ülke olacağı, devletler muvazenesinde de oyun kurucu ülkeler statüsüne yükseleceğidir.
Malum, Osmanlı ulus devlet ekseninde parçalandı. Hem emperyalizm, hem de ulus devlet kurmakla ait olduğu ulusunu müreffeh toplulukların seviyesine çıkarabileceği zannına kapılan Osmanlı’ya hayat veren farklı etnik kesimlerin elit tabakası parçaladı.
Osmanlı’dan ayrılıp kendi devletini kuran hiçbir kavim ulus devletle vaadedilen hayâllerine ulaşamadı. Aksine bölünmek, bir diğer ifade ile küçülmek onları zayıflattı, kolay yutulur lokmalar hâline getirdi. Emperyalistlerin cetvelle çizdiği sınırlar aynı kavim topluluklar arasında bile o günden bugüne bir gerilim hattı oluşturmaya devam ediyor.
Ulus devletin anavatanı Avrupa ülkelerinin ulus idrakini gevşetip Avrupa Birliği’ni oluşturduğu dönemlerde bile bizim ulusçular katı ırkçı uygulamalardan veya bunun nesnesi olan uluslar bölünmekten medet umdular. Bu, bizim coğrafya adına gözyaşı ve acıdan başka birşey getirmedi.
Artık bölge yeni bir döneme girdi. Arap Baharı yerinden oynamaz denilen diktatörlükleri devirdi. Bunun arkası gelecek. Bölünmenin değil birleşmenin hayâllerini kurmak, bunun hukukî zeminini oluşturmak zamanıdır bugün.
Acı bir hakikati hatırlatalım: Kürt meselesinin maddi maliyeti Kürtlere ve Türklere en az 400 milyar dolara mal olmuştur. Manevi maliyeti ise ölçülemez boyutlardadır. Türkiye’nin her şehrinde, her ilçe, kasaba ve köyünde insanlar yakın veya uzak akrabalarından en az bir kişiyi bu savaşa kurban vermişlerdir.
İktidarını kan üzerinden pekiştiren darbeci kesimlerden, savaş baronlarından başka bu savaştan kârlı çıkan olmamıştır. Bu çatışma hâlinden asıl kârlı çıkan ise Türkiye’nin büyümesini ve böylece müreffeh bir toplum olmasını, kurdukları düzenin değişmesini istemeyen kimi bölge ve küresel güç mihrakları olmuştur.
Bütün Türkiye’nin müreffehi ve ülkenin devletler muvazenesinde sözü geçen bir ülke olması bu meseleyi ivedilikle çözmekten geçer.
Bütün Türkiye kardeştir ve kardeşliğin dereceleri vardır: Üst kardeşlik; hepimiz Adem (as)’ın soyundan gelmekteyiz, bu yüzden de her beşer cinsiyle insanlıkta kardeşiz.
Aynı ülkenin vatandaşı olmak cihetiyle, vatandaşlık ortak paydasında buluştuğumuz her insanla vatandaşlıkta kardeşizdir.
Bir de itikada mebnî has kardeşlik vardır; o da aynı Kitab’a, aynı Peygamber’e (sas) ve Allah (cc)’ye inanmadan neşet eden inanç kardeşliği.
Bu üç kardeşlik mertebesi de bu ülkeyi birbirine kenetleyen, güçlendiren ve ortak bir gelecek tasavvurunda buluşturan büyük imkândır. Tabiatıyla kardeş olma hâli, hak ve özgürlüklerde eşit olmayı ve bunu yapılacak anayasa ile pekiştirmeyi de gerektirir.
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT