Gelin Gül’ü - Davutoğlu’nu Biçelim!
Gelin şu Abdullah Gül ile Ahmet Davutoğlu'nu biçelim.
Buradan en az 10 puan oy gelir!!!
Ne dersiniz, Ak Parti'ye yakın medyanın kimi köşelerinde kes – biç – doğra üslubunda yazılan benzeri şeyler 10 puan getiriyor mudur?
Sıfır puan getiriyor mudur?
Gül'ün ve Davutoğlu'nun “Hayır” verdiğini ispat edersek, bundan Ak Parti'nin ya da Tayyip Bey'in hanesine artı yazılır mı?
Davutoğlu ve Gül'ü Ak Parti tabanında bitirsek bu ne kazandırır partiye?
Belki şöyle bir hesap yapılıyordur:
İlerde Gül veya Davutoğlu bir parti kurarlar, ya da Gül, kimbilir muhalefetin Başkan adayı olur, partileşme Ak Parti'ye, Başkan adaylığı da Tayyip Bey'e zarar verir. Öyleyse şimdiden yıpratılmalı ve önleri kesilmelidir.
İnsanlarımızla buluştuğumda bana da “Parti kurma” ya da “Aday olma” konusu soruluyor.
Ben “Benim tanıdığım Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu bunu yapmaz” diyorum. Öncelikle siyasi misyonları buna elvermez. Sonra bana göre böyle bir yol, tabanı böler, her tarafa zaaf getirir. Böyle bir şey, tabanda da yadırganır.
Ancak Gül ve Davutoğlu'nun ya da aynı misyonla yola çıkanların mevcut duruma dair farklı düşünceleri olmamasını da gerektirmez. Hatta değerlendirmelerini, varsa risk kaygılarını bir şekilde halen sorumlu konumda olanlarla paylaşmaları da hayati önem taşır.
“Tayyip Bey'in hiçbir şekilde bu tür katkılara ihtiyacı yoktur” tarzındaki yaklaşımların, ya da Tayyip Bey'in önüne, söz konusu kişilerle ilgili hep negatif izlenimler taşımanın Tayyip Bey'i kendi dostlarından tecrit etme dışında bir anlamı olamaz.
Aslında Gül'ü ve Davutoğlu'nu sembolik olarak yazdım, yoksa biçilen insanlar onlarla sınırlı değil.
Birilerinin elinde pertavsız, yüreklere giriyor, oy verme kabinlerine giriyor ve farklı hareket edecek kişileri yakalamaya çalışıyor. Buldu buldu, bulamazsa çamurlamanın başka yollarına başvuruyor.
Yazılı medya, görsel medya, sosyal medya, internet siteleri...
Çamur, çamur, çamur.
Yazıların, sözlerin, tweetlerin bir yerine “Reis'e ihanet”i eklediniz mi, her türlü racon kesme hakkı doğuyor.
Dört kişilik bir çete, bir ekranı ele geçirdi mi, gelsin saatlerce haysiyet katli.
“Sen niye hala ordasın? Falanca neden hala falanca gazetede yazabiliyor? Ak Parti Meclis grubuna neden bir dedektör yerleştirilmiyor. Falanca savcı nasıl o kararı verebilir? Falan hakimin FETÖ'cülüğüne bir an önce bakılsın. Yargılayın ve asın.”
Ben bu “İstiklal Mahkemesi mantığı”nı 28 Şubat dönemi yargı ortamı için yazdım.
Şimdi birilerinin kafası tam da bu mantıkla çalışıyor.
Bin tane ağırlaştırılmış müebbet tatmin eder mi?
Yetmez! Daha çok, daha çok lazım.
İddianamesi bile hazırlanmamış adamın tutukluluğu 6 ayı bulmuş, yeter mi?
Yetmez, daha çoğu lazım.
Bizim adaletimiz bu mu Allah aşkına?
Darbeciyi yargıla, cezası neyse çeksin.
Ama her gün birilerini medya ipiyle asma!
Bunu geçmişte dindar insanlara karşı yaptılar, isyan ettik. Yarın Allah korusun böyle bir şey olsa yine isyan ederiz. Ama çeteleşmiş medyatörlerin eliyle, diliyle, imajı ile bu gelip bizim siyasetimizin üzerine yapışmasın.
Adamlar, düne kadar Tayyip Bey'in yanı başında bulunanı biçiyorlar.
Bu adamlar kendi yüzlerini, kendi dillerini Ak Parti'nin hatta Tayyip Bey'in dili - yüzü gibi sunarak piyasa yapıyorlar.
Ak Parti öncelikle bu çeteleşmiş medyatörlerin kendi imajına el koymasını bertaraf etmeli.
İçeriye dönük bu yaftalamaların içerde nifak oluşturacağını, sürekli içerde bir azalma meydana getireceğini, dışardan hiçbir yeni katılım olmayacağını, üstelik iktidar adınaymış gibi kesilen raconların farklı toplum kesimlerinin korkuya kapılmasına yol açacağını unutmamak lazım.
Ak Parti imajına bakacak ya, öncelikle, işte bu yapının yüklediği imaja bakmalı. Öncelikle kendi kendini azaltmamanın yollarını düşünmeli.
“En aykırı”yı mı söylüyor dostlar, bırakın söylesinler. Yoksa vatandaş sandıkta çok daha sert söyler.
Star
YAZIYA YORUM KAT