Geleceğimiz geçmişimizden hayırlı olacak
Abdullah Yıldız, Duha Suresi özelinde kısa bir tefsir bilgisi paylaşırken, surenin yalnızca Peygamber Efendimiz'e (sav) için değil tüm insanlık için evrensel bir örnekliği olduğunu vurguluyor.
Abdullah Yıldız/Yeni Akit
Geleceğimiz geçmişimizden hayırlı olacak
Adım adım “Kur’an Ayı” Ramazan’a yaklaşırken, Receb ve Şaban’da da ona hazırlık yapalım; her hafta bir kısa surenin mesajlarını tefsir kitaplarından istifadeyle aktaralım istiyoruz. Duhâ Suresi ile başlıyoruz:
Peygamberimize gelen vahiy kısa bir süre kesilmiş, bunun üzerine müşrikler Resûlüllah’a (s.a), “Rabbin seni terk etti, sana darıldı” demişlerdi. Bu sözlere üzülen Efendimizi teselli etmek üzere Duhâ Suresi indi:
“Rahmân Rahîm Allah’ın adıyla. 1-Andolsun kuşluk vaktine 2-Ve sükûna erdiğinde geceye ki, 3-Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı. 4-Senin için gelecek geçmişten hayırlı olacak. 5-Rabbin sana verecek de razı olacaksın. 6-O, seni yetim bulup barındırmadı mı? 7-Şaşırmış bulup da yol göstermedi mi? 8-Seni fakir bulup zengin etmedi mi? 9-Öyleyse yetimi ezme. 10-İsteyeni de azarlama. 11-Ve Rabbinin nimetini anlat.”
Surede önce zikredilen ve ‘kuşluk vakti’ anlamına gelen “duhâ”; çoğu müfessire göre, burada, 2. âyetteki “gece”nin mukabili olarak mutlak gündüz vakti için kullanılmış; bu vakitte güneş ışığının apaçık olması gibi vahiy ışığının da bütün insanlığı aydınlatacağı ima edilmiştir. Gece karanlığı ise; Resûlüllah’ın evinde veya Kâbe çevresinde sesli Kur’an’ı okuduğu, müşriklerin de onu gizlice dinledikleri vakitti. Bundan dolayı bu iki vakit üzerine yemin edilmiştir. Yeminin amacı müşriklerin artık Resulüllah’a vahyin gelmez olduğu, Allah’ın onu terk ettiği iddialarının gerçek olmadığını kesin ifade etmektir. Elmalılı burada, Hz. Musa’nın sihirbazlara galip geldiği vaktin de kuşluk vakti olduğunu (Tâhâ, 59) hatırlatır.
4. ayetteki “âhiret”(son, gelecek) ile “ûlâ” (ön, evvel, geçmiş) kelimelerinin buradaki anlamları konusunda iki yorum yapılmıştır: a) Senin bundan sonraki hayatın bundan önceki hayatından daha güzel ve kafirlere karşı başarılı olacak, özellikle peygamberlik görevinin sonu başlangıcından daha verimli olacak; b) Ebedî olan âhirette cennetteki hayatın geçici olan dünya hayatından daha güzel olacak.
Hz. Muhammed, annesi ona hamileyken babasını, 6 yaşındayken de annesini kaybetmiş; sonra dedesi Abdülmuttalib ve amcası Ebû Tâlib’in himayelerinde kalmıştı. Fakat Ebû Tâlib ve Efendimizin eşi Hatice vefat edince müşrikler ona baskılarını arttırdılar. Rabbimiz burada Resul’üne verdiklerini hatırlatıp onu teselli etti ve geleceğinin geçmişinden daha iyi olacağını müjdeledi. Bu müjde, Resûlüllah’ın tebliğ, cihad, direniş ve vahdet sünnetine gereğince uydukları takdirde ümmeti Muhammed’i de kapsayacaktır inşallah.
“Seni yol bilmez halde bulup yol göstermedi mi?” ayeti, Resûlüllah’ın peygamberlikten sonraki dönemi ile önceki dönemi arasında bir karşılaştırma yapmaktadır. Efendimiz, bölgede hâkim olan inanç ve yaşayışın yanlışlığını görüyor ama onların bundan nasıl kurtulacaklarını bilmiyordu. Yani ‘yol bilmez halde’ idi. Allah Kur’an’ı göndererek onu bu durumdan kurtarıp yolunu aydınlattı; hedefe nasıl varacağını öğretti.
Resûlüllah Kureyş’in soylu bir ailesine mensup olsa da yetim olarak büyümüştü; çocukluğu ve gençliği yoksulluk içerisinde geçmişti. Daha sonra hem ticaret yaparak hem de zengin bir tüccar olan Hz. Hatice ileevlenmesi sebebiyle fakirlikten kurtulmuştu. Ancak 8. ayetteki ‘zenginleştirme’, Allah Teâlâ’nın Resulüllah Efendimize gönderdiği vahiy ile onun ruh ve kalp dünyasını zenginleştirmesi olarak da anlaşılmıştır.
Mekke’deki müşrik cahiliye toplumunda yetimlerin ve yoksulların hakları gözetilmez, malları gasp edilir, onlara zulmedilirdi. 9-10. ayetler, Resûlüllah’ın şahsında herkesin dikkatini bu iki temel ahlâkî ve sosyal probleme dikkat çekiyor. Önceki ayetlerde Hz. Peygamber’e bahşedildiği bildirilen ilâhî lütuflara karşı görevleri ona ve onun üzerinden tüm insanlığa hatırlatıyor: Allah onu yetim iken korumuştur; o da yetimi himaye etmeli, incitmemelidir. Allah ona ne yapacağını bilmez iken yol göstermiştir; o da kendisine bir şeyler sorup aydınlanmak isteyeni geri çevirmemelidir. Allah onu yoksulken zengin kıldı; o da kendisinden yardım isteyeni azarlamamalı, gereken yardımı yapabildiği kadar yapmalıdır.
“Rabbinin nimetlerini şükranla an-anlat!” emri ise, oldukça genel ve kuşatıcıdır. Buradaki “nimetler”; Kur’ân, peygamberlik ve Resûlullah’a verilen maddî-mânevî bütün lütuflardır. Hem Efendimizden hem de biz ümmetinden istenen de Allah’a şükredip Kur’ân’ı ve Sünnet’i (risaleti) hakkıyla tebliğ etmektir.
HABERE YORUM KAT