
Gazze’ye yeniden saldıran Siyonist İsrail'in amacı ne?
“Suriye yönetimi, gelecekte İsrail için bir kriz olarak algılanmaktadır. Bölgede konuşulan en belirgin gelecek senaryosu, Suriye'nin İslam dünyasının desteğiyle İsrail'e karşı yeni bir cephe olma ihtimalidir.”
Gazze’ye yönelik saldırıları yeniden yoğunlaştıran Soykırımcı İsrail’in bundaki amacını irdeleyen Celalettin Duran, “Suriye Devrimi ve her geçen gün istikrara doğru ilerleyen Suriye yönetimi, gelecekte İsrail için bir kriz olarak algılanmaktadır. Bölgede konuşulan en belirgin gelecek senaryosu, Suriye'nin İslam dünyasının desteğiyle İsrail'e karşı yeni bir cephe olma ihtimalidir. İsrail, İran dışı, İsrail karşıtı aktörlerin çoğalmasından endişe etmektedir. Ayrıca, ABD- HAMAS görüşmelerini kendisine bir tehdit olarak algılamakta ve tüm bunlara karşı, savaşı sürdürüp sonlandırmayı seçmektedir.” diyor.
Celalettin Duran’ın Star Açık Görüş’te yer verilen yazısı şöyle:
İsrail'in yeni dönem planı
Gazze'ye yönelik saldırılar, İsrail'in ateşkesi bozmasıyla yeniden başladı. Yüz bine yakın şehit ve yüzbinlerce yaralının olduğu, neredeyse tüm şehrin yıkıldığı Gazze'de soykırım devam ediyor. Geçtiğimiz hafta İsrail, Gazze'ye insani yardım akışını zaten tamamen durdurmuştu. Bölgede şartlar her geçen gün daha da ağırlaşıyor.
Gazze'de savaşın yeniden başlama sürecine girilirken yeni gelişmeleri doğru bir sırayla, doğru bir okumayla yaparsak meseleyi etraflıca anlayabiliriz. Öncelikle Suriye'de devrim gerçekleşti ve yeni bir dönem başladı. ABD başkanı Trump, Gazzelilere yönelik bir tehcir planı açıkladı. Geçtiğimiz hafta İsrail, Gazze'ye insani yardımı tamamen dondurdu ve tam bir ambargo başlattı. Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır ve bölge ülkeleri ABD'nin tehcir planını reddetti. Akabinde ABD – HAMAS arasında doğrudan, aracısız görüşmeler başladı ve İsrail, Gazze'ye yönelik saldırılarına tekrar başladı. Ateşkes sebebiyle istifa eden Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar Ben-Gvir, saldırıların başlamasıyla birlikte görevine geri döndü. Bu olaylar zinciri aslında bize saldırıların yeniden başlamasına yönelik epey fikir vermektedir.
Suriye Devrimi
Beşar Esad döneminde başlayan Aksa Tufanı ve İsrail soykırımı esnasında Suriye, İsrail için güvenlikli bir alan haline gelmişti. İsrail, Suriye'de birçok bölgeye nokta atışı saldırılar yapıyor, kuzeyden bir cephenin açılmasına engel oluyordu. Beşar Esad ise bu durumu kabullenmişti ve sürecin dışında kalmayı tercih ediyordu. Suriye Devrimi ve her geçen gün istikrara doğru ilerleyen Suriye yönetimi, gelecekte İsrail için bir kriz olarak algılanmaktadır. Özellikle Türkiye-Suudi Arabistan yakınlaşmasının Suriye'de bir adım daha ilerlemesi, İsrail için bir gelecek sorunu olarak algılanmaktadır. İsrail, bir ateşkes ve kalıcı barış yapması durumunda, birkaç yıl sonra Suriye'nin, kendisi için yeni bir tehdit merkezine dönüşebileceği endişesini taşımaktadır. Bu durum İsrail'i Gazze konusunda savaşı sürdürme ve sonuçlandırma yoluna itmektedir. Zira bölgede konuşulan en belirgin gelecek senaryosu, Suriye'nin İslam dünyasının desteğiyle İsrail'e karşı yeni bir cephe olma ihtimalidir. İsrail, İran dışı, İsrail karşıtı aktörlerin çoğalmasından endişe etmektedir.
Tehcirin imkansızlığı
ABD Başkanı Trump, çok kapsamlı bir tehcir planı açıklamıştı. Açıklamaya çok hızlı ret cevabı Türkiye, Suudi Arabistan ve bölge ülkelerinden geldi. Daha sonra Mısır bir plan açıkladı ve tehcir dışında bir formül üzerine görüşmeler ilerledi. Genel çerçevede ABD bu tehcirin imkansız olduğunu ve bölgede asla kabul görmeyeceğini anlamaya başladı. Zira tehcir bölgenin tamamen istikrarsız ve güvensiz olması manası taşıyordu. Söz konusu zorunlu göç planı, tüm bölge ülkeleri tarafından milli güvenlik sorunu olarak algılanıyordu. Trump'ın bu dayatması bölgesel ittifakı güçlendirince ABD planında kısmen bir geri adım atma yoluna gitti. Bunun en büyük delili ABD ve HAMAS'ın doğrudan görüşmelerinin başlaması oldu.
Bölge ülkelerinin bu tutumu ve birliktelik hali, İsrail'i tedirgin etmektedir. Zira bölge ülkeleri hem tehciri reddetti hem de iki devletli çözümü uluslararası kamuoyuna dayatmaya başladı. Bu tutumun ilerlemesi İsrail için sonun başlangıcı olabilme potansiyeli taşıyordu. Netenyahu kendi geleceğini ve İsrail'in geleceğini ancak savaşın devam etmesinde görmektedir.
Müslüman toplumun birlik arayışı
Bölgede, İslam ülkeleri arasında kopukluklar, anlaşmazlıklar ve derin krizler bulunmaktadır. Bu krizler ve sorunlar hızlı anlaşmaları, birlikte karar vermeyi ve bölgesel ittifakı zorlaştırmaktadır. Fakat zaman geçtikçe ve ortak güvenlik sorunları birlikte hareket etmeyi gerektirdikçe, İsrail için büyük bir tehdit oluşmaktadır. İsrail bu ittifaklar ve kararlı çözüm arayışlarına karşı tek seçenek olarak savaşı sürdürmeyi görmektedir. Özellikle Netenyahu kendi geleceğini güvene almanın tek yolunun savaşı sürdürmek olduğunu düşünmektedir.
ABD-HAMAS görüşmeleri
ABD ile HAMAS'ın doğrudan görüşmelere başlamasıyla birlikte ABD'de tehcir planı zayıfladı ve ABD, Filistin meselesinin birinci aktörü haline geldi. İsrail, ABD- HAMAS görüşmelerini kendisine bir tehdit olarak algılamaktadır. ABD ve Avrupa'daki Yahudi lobileri ise bu durumu etki güçlerindeki zayıflama olarak görmektedir. HAMAS – ABD görüşmelerinden ABD'nin olumlu dönüşleri ve HAMAS'ı, rasyonel, ne istediğini ve ne yaptığını bilen bir ekip olarak tanımlaması, İsrail'i tedirgin etmektedir. HAMAS bu doğrudan görüşmeleri kendi lehine iyi yönetmesiyle birlikte yeni bir masa kurmuş ve diplomatik üstünlük elde etmiştir. 7 Ekim'den bugüne, ABD'nin doğrudan desteği ve askeri varlığı zaten ortadaydı. Artık bu durum müzakere masasındaki varlığa da dönüştü. Tam olarak Filistin meselesi, artık ABD'nin kontrolünde ilerleyen bir mesele haline geldi. Bu durum İsrail için büyük bir krizin başlangıcıdır. İsrail bu durumu boşa çıkarmak ve tekrar merkezi konumuna ulaşmak için savaşı sürdürmeyi tercih etmektedir. İsrail, hem bir inanç hem bir varlık meselesi olarak savaş, katliam ve soykırım ülkesi olmayı tercih etmiştir.
Ambargo ve yeniden soykırım
İsrail, bütün uluslararası destek ve savaş imkanlarına rağmen ateşkes sürecine mağlup olarak girmiştir. Mağlubiyetini katliamlarla kapatmaya çalışsa da esir takası sürecinde tüm psikolojik üstünlüğü HAMAS'a kaybetmiş, hiçbir süreci kendi lehine dönüştürememiş ve mağlup devlet algısını büyük bir toplumsal kayıp ve diplomatik kayıpla psikolojik çöküntüye dönüşmüştür. Ortaya çıkan bu durum sonrasında gelecek kalıcı barış ve iki devletli çözüm, İsrail'in çözülmesi, tüm dünyadan desteğini kaybetmesi ve zamanla yok olma korkusuna dönüşmüştür. Bu korku İsrail'i, savaşı sürdürerek çözülmenin önüne geçmek, bölgesel ittifaklar gelişmeden sonuç almak ve Gazze'yi yaşamaz hale getirerek dengeleri yeniden kurmak yoluna sürüklemektedir. Fakat İsrail'in bu durumu ABD olmadan sürdürmesi zor gözükmektedir. Ayrıca Türkiye, bölgesel ittifak sürecini, geniş kapsamlı ittifaktan dar kapsamlı güvenlik merkezli ittifaka odaklayarak hızlandırma ve sonuç alma yönünde hızlandırmaktadır. Zira geniş kapsamlı ittifaklar çok zaman alıyor ve onlarca çözülmeyi bekleyen konu masaya geldikçe zaman kaybı yaşanıyor. Türkiye'nin güvenlik odağında süreci hızlandırması, ülkelerin ortak menfaatleri ve ortak güvenlik sorunları sebebiyle hızlanmaktadır. Ortak güvenlik algısı ilk olarak tehcirin reddedilmesiyle devreye girmişti. Akabinde Suriye'de yeni yönetimi hızla akredite etme ve kabullenme olarak devam etti.
İsrail ve özellikle Netenyahu, savaşı sürdürmek isteyecek ve yeniden ABD ve Avrupa desteğini almaya çalışacaktır. İsrail'in 7 Ekim'den bugüne elde ettiği tek olumlu konu, kısa süreli ve küçük ordularla netice almaya yönelik kurulu savaş kapasitesini, uzun süreli ve kalabalık ordu yönetimi kapasitesine dönüştürmesidir. Bu yeni durum, Netenyahu'nun savaşı sürdürme isteğini artırmaktadır. Savaşı sürdürmeden Netenyahu hükümetinin sürmesi mümkün değildir. Ayrıca savaşı sürdürmeden bölgesel gelişmelerin önüne geçmesinin mümkün olmadığını düşünmektedir. Yemen, Sudan, Somali, Irak ve muhtemelen Libya'da yeni dönemde hızlı gelişmeler ortaya çıkacaktır. Bölge ülkeleri kendi çıkar ve stratejik odaklarına yönelecektir. Fakat Sudan, Somali ve Yemen'de süreç bölge ülkeleri lehine ilerlerse İsrail yeni dönemde daha büyük bir krizle karşı karşıya kalacaktır. İsrail'in soykırımları sürdürmesi elbette büyük bir yara açmaktadır fakat her geçen gün İsrail'in sonunu hazırlamakta ve bölgede yeni bir istikrar düzeni gelişmektedir.
HABERE YORUM KAT