Gazze'ye özgürlük filosu ve imtihan
Haberdar olduğum kadarıyla, Wall Street Journal'ın Hocaefendi'yle röportajı 25 sorudan oluşuyordu. 11 yıldır ABD medyasından gelen röportaj tekliflerini geri çeviren Hocaefendi, bu ve NY Times'tan gelen son teklifleri bazı sebeplerle kabul etmek durumunda kaldı.
Röportajı yapan WSJ muhabiri, röportajı yayınlamak yerine kendince bir değerlendirmede bulunmuş ve röportajdan sadece 3-4 cümleyi kullanmış. Hocaefendi'yi Şia'ya has manâda "imam" olarak takdim etmekle Hocaefendi-"İran-İslâmı" arasında kendince bağ kurmaya çalıştığı gibi, meselâ hiçbir delil ve gerçeğe dayanmadan, "Hocaefendi'nin hareketi"ne destek olan bazı varlıklı zatları zaman zaman kanun dışına çıkmakla da itham etmiştir. Dolayısıyla, iyi niyetli davranmış görünmemektedir. İHH ve Gazze seferi konusunda Hocaefendi'ye atfedilen ve röportaja dahil olmayan söze de biraz bu noktadan bakılmalıdır.
İkinci olarak, Türkiye'de İslâm temelli hareketlerden neo-İslâmcı hareket, daha çok muhalefet eksenli, teorik, reaksiyoner ve ideolojik bir aydın hareketi olarak doğmuş, bu harekete yakın görünen siyasî oluşum ise, nihayet büyük çoğunluğu itibarıyla demokrat-muhafazakâr bir tutumu benimsemiştir. Fikir planında Hocaefendi'yle irtibatlı gösterilen hareket ise, müsbet harekete, aksiyona dayalı, iman, ibadet, ahlâk ve muamelâta ağırlık veren iman ve Kur'an hizmeti olarak ortaya çıkmıştır. Neo-İslâmcı hareket, Beylikler döneminde Anadolu'da diğer beyliklerin birbirleriyle uğraşması gibi İslâmî geleneği, diğer Müslümanları ve hareketleri sürekli eleştirirken, iman-Kur'an hizmeti hareketi, Osmanlı Beyliği gibi sürekli dışa yönelmiş ve açılmıştır. Yani, Hocaefendi, daima "deplasman"da bulunmuş, "deplasmandan" konuşmuştur ve yine böyle devam etmektedir.
Üçüncü olarak, üstad Ahmet Selim Bey'in bir sözünü nakletmişlerdi: "Kendilerini ispat etmiş büyüklere ait o anda düşünceme ters bir söz veya davranış okuduğum veya işittiğim zaman asla tenkide gitmem; onların bildiği, benim bilmediğim bir şey vardır der ve susarım." Herkes medeniyetler çatışmasından bahsederken, İslâm bir muhalefet ideolojisi gibi anlaşılıp takdim edilirken Hocaefendi, diyalog, hoşgörü, demokrasiden geri dönüş olmaz, medeniyetler uzlaşması dedi. O zaman onu ağır biçimde tenkit edenlerin pek çoğu, 8-10 yıl sonra aynı noktalara geldiler. Daha önce Hocaefendi'yi "rejim, ABD, İsrail yanlısı" olmakla itham edenlerden samimi olanları, 1999 Haziran'ından sonra Hocaefendi'den helâllik dilediler. Hocaefendi'nin de üslûbu ve bazı sözleri sebebiyle daha sonra kendisini eleştirdiği de elbette olmuştur. Sorumlu her Müslüman, Hocaefendi gibi zatlarla imtihan olmaktan kaçınmalıdır. Hocaefendi, bir defa daha kendisini feda etmiştir.
Gazze'ye özgürlük filosu konusundaki şahsî düşünceme gelince: Filoda bulunmak isterdim, bulunamadım. Ama uğurlamada bulundum; İsrail başkonsolosluğu önündeki gösterilere bir gece katılıp sadece dua ettim. Bu kadarcık bir iştirakim olmasaydı, kendimi vicdanımda sürekli mahkûm hissederdim.
Neo-İslâmcı kesimden bazıları, zamanla biraz da cemaat hareketlerinden etkilenmeyle müsbet faaliyetlere giriştiler. Nihayet, Gazze'ye özgürlük filosuyla Gazze ve Filistin trajedisi, İsrail'in kanun tanımazlığı, acımasızlığı, bir defa daha dünya gündemine geldi. İsrail, kendisini dünyada mahkûm eden büyük yanlışlara sürüklediği gibi, Türkiye karşısında bileği bir defa daha büküldü; bir defa daha büyük ölçüde mazlum, mağdur ve samimiyet kazandı. Türkiye baştan filoya resmen destek verseydi, İsrail'le ta baştan resmen karşı karşıya gelirdi ve bir çıkmaza sürüklenebilirdi. Gazze'ye seferi düzenleyenler de, hükümetimiz de akıl dolu davrandı. Mısır, hem kendisini kurtarmak hem İsrail'i rahatlatmak için Gazze'ye yardım kapısını açma mecburiyeti hissetti. Bilinen fakat resmen dile getirilemeyen İsrail-PKK bağlantısı resmen dile getirilir oldu ve gündeme oturdu. Şehitlerimiz de, Allah rahmet etsin, asla boşa ölmedi. Yapılan, bir kahramanlıktır.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT