Gazze'den Mektuplar - 'Elhamdülillah. Biz iyi değiliz'
İsrail saldırıları sürerken Filistinliler 26 Aralık 2024 tarihinde Gazze'nin Deyr el-Belah kentinde bir ateşin etrafında ısınmaya çalışıyor.
Dr Ramzy Baroud’in Middle East Monitor’de yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Geçtiğimiz 14 ay boyunca Gazze Şeridi'ndeki aile fertlerinden yüzlerce mesaj aldım. Mesajların doğası genellikle bir aciliyet ve panik duygusu, ancak zaman zaman da Allah'ın iradesine duyulan saygıyı yansıtıyordu.
Bu notları yazanlardan bazıları, kız kardeşim Dr. Soma Baroud gibi İsrail saldırılarında hayatını kaybetti; diğerleri ise çocuklarını, kardeşlerini, kuzenlerini, komşularını ve arkadaşlarını kaybetti. Savaş boyunca benimle iletişim kuranlardan hiçbirinin inançlarını sorgulamaması ve mesajlarına her zaman olmasa da sıklıkla beni ve çocuklarımın nasıl olduklarını sorarak başlamaları size garip gelebilir.
Aşağıdaki mesaj örnekleri uzunluk ve anlaşılırlık açısından düzenlenmiştir.
İbrahim:
“Nasılsınız? Hepimiz iyiyiz. Şati'den (mülteci kampı) ayrılmak zorunda kaldık. İsrailliler dün kampa geldi. Bütün mahallemiz yerle bir oldu. Evimiz de yerle bir oldu. Elhamdülillah - Allah'a şükürler olsun.”
Soma:
“Siz nasılsınız? Çocuklar nasıl? Böyle zamanlar bana hiçbir maddi zenginliğin önemli olmadığını fark ettiriyor. Sadece aile ve toplum sevgisi çok önemli. Qarara'dan (Han Yunus'un doğusunda, güney Gazze'de) kaçmak zorunda kaldık; çocuklar daha güneye kaçtı ve ben, kızım ve torunumla birlikte Deir Al-Balah'tayım. H'ye (kocası) ne olduğunu bilmiyorum. Biz hala içerideyken ordunun buldozerleri mahalleyi yıkmaya başladı. Gece yarısı kaçtık.”
A'esha:
“E (kocası) işgalin ilk gününde öldürüldü. A (oğlu) babasının öldürüldüğünü öğrendikten sonra ortadan kayboldu. Babasının intikamını almak istediğini söyledi. Çok endişeliyim. Ne yapacağımı bilmiyorum.”
Salwa:
“Kuzenim, A'esha'nın oğlu A öldürüldü (19 yaşındaydı). Cebaliye'de savaşıyordu. Hayatta kalan çocuklarıyla birlikte Refah'ta bir yerde. Yeni doğan bebeğinde doğuştan kalp rahatsızlığı var. Ona yardım edebilecek bir hayır kurumu biliyor musunuz? Bir çadırda aç ve susuz yaşıyor.”
İbrahim:
“Al-Şifa'ya (Gazze Şehri'ndeki hastane) kaçtık. Sonra İsrailliler işgal etti. Bütün erkekleri dışarı çıkardılar ve bizi sıraya dizdiler. Beni bıraktılar. Nedenini bilmiyorum. Bütün erkekler idam edildi. Nasır'ın oğlu (yeğeni) gözümün önünde öldürüldü. Hâlâ Al-Şifa'da mahsur kaldık.”
Soma:
“Kocam öldürüldü kardeşim. O zavallının hiç şansı yoktu. Hastalığı zamanında kaçmasını engellemişti. Birisi bir insansız hava aracı tarafından vurulduktan sonra cesedini gördüğünü söylüyor. Kafasından vurulmuş. Ama oraya geri döndüğümüzde onu bulamadık. Büyük bir moloz ve çöp yığını vardı. Gece gündüz kazdık ama boşuna. Sadece ona düzgün bir cenaze töreni yapmak istiyorum.”
A'esha:
“Salwa sana hayırseverlikle ilgili mesaj attı mı? Bebeğim ölüyor. Ona teyzesinin (26 yaşında, savaşın ilk haftalarında beş yaşındaki oğlu Zaid ve kocası Muhammed ile birlikte Gazze'de öldürülen) adını verdim. Zar zor nefes alabiliyor. Bazı insanların Refah üzerinden Gazze'yi terk etmesine izin veriliyor. BAE'nin bazı yaralı ve hastaları kabul ettiğini söylüyorlar. Lütfen bana yardım edin.”
Walid:
“Ateşkes hakkında bir şey duydunuz mu? Güneye kaçmaya zorlandıktan sonra Gazze'nin merkezine geri kaçtık. Onlar (İsrail ordusu) 'Güvenli bölgelere gidin' dediler. Sonra da yerlerinden edilenleri çadırlarının içinde öldürdüler. Komşularımın diri diri yandığını gördüm. Ben çok yaşlıyım (O 75 yaşında). Lütfen bana savaşın bitmek üzere olduğunu söyleyin.”
İbrahim:
“Nasılsın kuzen? Sana Nasır'ın (kardeşi) öldürüldüğünü söylemek istedim. Zeytun'da ekmek almak için kuyrukta bekliyordu. Oğullarının şehadetinden sonra torunlarını da öldürdüler. Onlar (İsrailliler) yardım kamyonlarını beklerken kalabalığı bombaladılar. Patlama kolunu kopardı. Kan kaybından öldü.”
Soma:
“Katliam gerçekleştiğinde (8 Haziran'da 278 kişi öldürüldü ve 800'den fazla kişi yaralandı) Nuseirat'taydım. Katliamın boyutunu bilmeden bölgeden geçtim. Çocukları kontrol etmek için Qarara'ya dönüyordum. Cesetler her yere saçılmıştı. Çoğunlukla parçalanmışlardı, ancak bazıları hala inliyor, umutsuzca hayata tutunmaya çalışıyordu. Yardım etmek istedim ama hiçbir şey yapamadım. Bir cesetten diğerine yürümeye devam ettim, ellerini tuttum ve ölmekte olan gözlere baktım. Uzun yıllar acil serviste çalıştım. Ama o anda kendimi çaresiz hissettim. O gün kendimin de öldüğünü hissettim.”
(Dr. Soma 9 Ekim'de arabasını hedef alan bir İsrail saldırısında öldürüldü. Oğullarını kontrol etmek için çalıştığı hastaneden yeni ayrılmıştı)
İbrahim:
“Kız kardeşinin şehadeti için başsağlığı diliyorum kuzen. O her zaman ailemizin gururu olarak kalacaktır.”
A'esha:
“Vefa bu sabah Al-Musawi'deki çadırımızda öldü. Hiç ilaç yoktu. Yemek yoktu. Süt yoktu. Tek tesellim onun artık cennette bir melek olması.”
Velid:
“Nasılsın kuzen? Biz iyiyiz. Her şeyimizi kaybettik ama hâlâ ayaktayız. Elhamdülillah. Savaşın ne zaman biteceğini biliyor musun? Belki bir ya da iki hafta sonra? Çok yaşlıyım ve çok ama çok yorgunum.”
HABERE YORUM KAT