Gazze’deki direniş ve fedakârlık insanlığa örnektir
Fevzi Berhum: Uluslararası güçlerin İsrail için bir araya gelmiş olmasına rağmen biz bu savaşı kazanacağımıza inanıyoruz. Çünkü onların birliği menfaat üzere kurulu. Oysa bizim direnişimizin temelinde sarsılmaz inancımız bulunmakta.
7 Ekim’de dünya başka bir güne uyandı. 76 yıldır işgal altında tutulan bir halkın feryadına, isyanına ve tabi ki direnişine tanık oldu.
Onların yıllardır mülteci kamplarında çektiği sefaleti kimse görmüyordu. Zindanlarda işkence altında tutulurken ki feryatlarını kimse duymuyordu. Evleri yıkılan, toprakları karış karış gasp edilen bir halkın döktüğü gözyaşlarının da kimse farkında değildi. En acısı, tam 17 yıldır tüm dünyanın gözü önünde kuşatma altında tutulan Gazze’nin bebeklerinin, annelerinin, yaşlılarının ve hastalarının yardım çağrılarına karşı kimse kafasını kaldırıp dönüp bakmıyordu.
Haklarını arayan ve Siyonistlere hesap soran 7 Ekim’deki itirazları ve gür çıkan sesleriyle Filistinliler sonunda dünyanın kendilerini fark etmesini sağladı. Rezil olan işgal ordusu, Filistinli direnişçilere karşı savaşma cesaretine sahip olmadığından tüm dünyanın gözü önünde çocuklardan, kadınlardan, evlerden, okullardan, hastanelerden ve barınma kamplarından bu utancın acısını hınçla çıkartmaya çalışıyor. Uluslararası hukuku hiçe sayıp ABD'nin ve bazı Avrupa ülkelerinin desteğini alan siyonist devlet, fosfor bombaları dâhil tonlarca bombayı 365 km²’lik Gazze’ye yağdırmaktan bir gün bile vazgeçmedi.
2024 yılının dünyasında insan hakları, demokrasi, adalet ve özgürlük gibi tüm değerler artık anlamını yitirdi. Filistin halkı 76 yıldır olduğu gibi yine yalnız ve yine kimsesiz… Aslında kimsesiz değiller. Her fırsatta dile getirdikleri sloganla yar ve yardımcılarının kim olduğunu mahzun gözlerle tüm dünyaya haykırıyorlar: “Hasbünallahu ve Ni’mel Vekîl. Allah bize yeter, O ne güzel vekildir”
7 Ekim ve sonrasıyla ilgili pek çok şey söylendi ve yazıldı. Merak edilen birçok konunun yetkili isimlerle detaylı bir şekilde konuşulabilmesini oldukça önemli görmekteyiz.
Milat Gazetesi yazarı Hamza Er, HAMAS Sözcüsü Fevzi Berhum ile bir araya gelerek Aksa Tufanı’nın sebeplerini, direnişi, İsmail Heniyye’nin şehadetini, yeni lider Yahya Sinvar’ın seçimini, Gazze'deki son durumu ve ateşkes görüşmelerini detaylı bir şekilde konuştu.
Hamas Sözcüsü: Ortadoğu’nun en güçlü ordusu direniş erleridir / Röportaj
HAMAS Sözcüsü Fevzi Berhum’la yapılan röportajın ikinci bölümü:
HAMAS Sözcüsü Fevzi Berhum:“Tarih yanımızda duranları da, bizi yolda bırakanları da yazacaktır. Biz bu savaşı Allah için yapıyor, Allah için yürütüyoruz. İnşallah Allah da bizim destekçimizdir”
- 7 Ekim’den itibaren Filistin topraklarına komşu ülkelerden Aksa Tufanı harekâtının gidişatına olumlu etki edecek bir müdahale gelmedi. Bu durum sizde bir hayal kırıklığı yaşattı mı?
7 Ekim aslında Müslüman toplumlar için de büyük bir fırsattı. 17 yıldır abluka altında tutulan Gazze toprağının bu denli bir saldırıya maruz kalmasına karşı beklediğimiz destekten mahrum bırakılacağımızı ummuyorduk. Şu ana kadar Arap ve halkı Müslüman ülkelerin tavırları resmi açıklamalardan öteye maalesef geçemedi ve beklenenin çok altında kaldı. Onların bu siyasetiyle, Gazze Şeridi’nde yaşayan 2 milyon Filistinliye karşı işlenen soykırım engellenemiyor. Halkı Müslüman ülkelerin mevcut tavrının, İsrail’i Gazze’de daha fazla yıkım yapmaya ve insan öldürmeye teşvik ettiğini maalesef söyleyebiliriz.
Ancak bizim Aksa Tufanı operasyonundaki hesaplarımız şu veya bu ülkenin vereceği tepkileri hesaba katmaktan çok daha büyüktü. Bizim için mesele bir iman ve cihat meselesidir.
Komşu ülkeler, Filistin için mücadele ettiğimiz gibi aslında onlar için de mücadele ettiğimizi dikkate almalıydılar. Çünkü İsrail tehlikesi Filistin’le beraber onların üzerine de geliyor. İşgalci İsrail’e karşı mücadelede ortaklık gerekiyor. İsrail işgalinden kaynaklanan tehlikenin sadece Gazze’ye yönelik olmadığını, Türkiye’nin de İsrail işgalinin hedefinde yer aldığını ve bunun defalarca haritalarla gösterildiğini biliyoruz. Türkiye de destek konumundan gerçek bir birlik sağlama konumuna bu sebeple geçmek zorundadır.
Bölgesel ve uluslararası hesapların, ikiyüzlü dünyanın esiri olmayı tercih edenler Filistin için hiçbir şey yapamaz, hiçbir fayda sağlayamazlar. İman edenleri Allah korur. Eğer Peygamber (s) Kureyş ve müttefiklerinin hesaplarını dikkate alsaydı Bedir olmazdı, Uhud olmazdı, Ahzâb olmazdı ve Mekke'nin fethi de olmazdı.
- Yemen’den ve Lübnan’ın güneyinden İsrail’e yönelik saldırıların sahaya etkisi nasıl oldu?
Açıkçası, İran’ın bir şekilde bu savaşa dâhil olması, Lübnan’ın güneyinden İsrail hedeflerine düşük yoğunlukta saldırıların gerçekleşmesi ve Yemen’in kendi gücü nispetinde askeri imkânlarını kullanması İsrail’in askeri gücünü dağıtmasına sebep oldu. İşgal ordusuna karşı açılan cephelerin fazlalığı onun kan kaybını arttıracak, zafer için doğru ve olumlu bir adım olacaktır.
İsrail’in verdiği ağır kayıplar arttıkça direnci düşmektedir. Onlar uzun süreli bir savaşı sürdüremezler. İsrail’in içyapısında kargaşa ve kavgalar çıkacak, parçalanmalar yaşanacaktır. Ekonomik olarak zayıflaması da bu savaşın lehimize dönmesini inşallah sağlayacak.
- Körfez ülkelerinin ve bazı Müslüman halkların Filistin’e bu kadar yakın olmalarına rağmen mesafeli durmalarını ve mücadelenizi görmezden gelmelerini neye bağlıyorsunuz?
Bu süreçte Arap ve Müslüman halklardan daha etkili destekler görmeyi umuyorduk. Ancak, Amerika’nın bu ülke yönetimleri üzerindeki etkisi halkın direnişe vereceği desteğin zayıf kalmasını sağladı. Bu ülkelerde halk hareketlerini önleyici tedbirlerin alındığını geçtiğimiz bir yıllık süreçte görebildik.
Arap Baharı denilen olaylardan sonra bölge ülkelerinin geldiği son durumun farkındayız. Halklar bize olan duygularını tam olarak ifade edemiyorlar. Onların fikirleri ve eylemleri, yöneticileri tarafından maalesef zincire vurulmuş ve kısıtlanmış vaziyette…
Aksa Tufanı’nı, dünyada Gazze’yi destekleyen ve İsrail saldırganlığını reddeden bir “Müjde Tufanı” izledi. Bu, Amerika’yı, İsrail’i ve müttefiklerini hayal kırıklığına uğrattı; onların propagandaları ve yalanları başarısızlıkla sonuçlandı.
- Dünya başkentlerinde ve önemli şehirlerde her inançtan ve her ırktan insan “Özgür Filistin” sloganlarıyla meydanları doldurdu. Vicdanın bu güçlü sesini işitince neler hissediyorsunuz?
Aksa Tufanı’nı, dünyada Gazze’yi destekleyen ve İsrail saldırganlığını reddeden bir “Müjde Tufanı” izledi. Bu, Amerika’yı, İsrail’i ve müttefiklerini hayal kırıklığına uğrattı; onların propagandaları ve yalanları başarısızlıkla sonuçlandı.
Açıkçası, yaşananlar herkesin gözleri önünde yaşanıyor. İnsanlar soykırıma da, halkımızın direnişine de açıkça şahit oluyorlar. Herkesin yanımızda olması gerektiğine inanıyoruz. Bu savaşta yanımızda duran, elindekilerle bizi savunan herkese teşekkür ediyoruz. Tarih yanımızda duranları da, bizi yolda bırakanları da yazacaktır. Bu kutsal bir savaştır ve biz bunu Allah için yapıyor, Allah için yürütüyoruz. İnşallah Allah da bizim destekçimizdir.
- Harekâtın sonucunda Gazze’de bu kadar fazla can kaybı yaşanabileceğine ihtimal verdiniz mi?
Düşmanımız olan İsrail’i tanıyor, onun nasıl düşündüğünü iyi biliyoruz. Onlardan ölüm ve yıkımdan başka bir şey beklenemez. Sivillerin acımasızca öldürülmesi işgalci İsrail’in sıkışınca başvurduğu sistematik bir yaklaşımdır. Soykırım bir Siyonizm politikasıdır ve Filistin halkını aşağılamak için kullanılan araçlardan biridir.
İşgal ordusu korkak olduğu için bizim savaşçılarımızla açıkça karşı karşıya gelemiyor. Kadınlara, çocuklarımıza ve yaşlılarımıza bombardıman ile saldırıyor. Siyonistler bütün dünyanın gözü önünde yaşanan bu insanlık dışı katliamları, bölgesel ve uluslararası bir caydırıcılığın olmaması, kendisine hiçbir hesabın sorulamaması sayesinde işlemeye devam ediyor.
Bizler işgal devletinin 76 yıldır uyguladığı katliamların bir benzerini yapacağını tabi ki bekliyorduk. Bu savaşa başlarken ciddi bedellerin ödeneceğini görebilmiştik. Emin olamadığımız konu, 2 milyar Müslüman'ın tüm bu olup bitenler karşısındaki tavrıydı. Maalesef bizleri asıl üzen, herkesin gözü ününde yaşanan bu trajediye duyarsız kalınmasıydı. Hatırlatmak isteriz ki, bizler ümmetin onuru için mücadele ediyor ve şehitler veriyoruz. Söz konusu din, inanç, Mescid-i Aksa’nın mukaddesatı, namus ve haysiyet olunca ödenecek bedellere hem savaşçılarımız hem de halkımız hazırlıklıdır.
Uluslararası güçlerin İsrail için bir araya gelmiş olmasına rağmen biz bu savaşı kazanacağımıza inanıyoruz. Çünkü onların birliği menfaat üzere kurulu. Oysa bizim direnişimizin temelinde sarsılmaz inancımız bulunmakta.
- Bir yılı geride bıraktık. Savaşın bu kadar uzaması planlarınız arasında var mıydı?
Savaşı nasıl yürüteceğimize dair geçici ve ana hesaplarımız tabi ki bulunmaktadır. Bu savaşın bir yıla uzayacağı ilk hesaplamalarımızın içerisinde yer almasa da, en kötü senaryolara karşı hazırlıklarımızı yapmıştık. Her adımda nasıl hareket edeceğimizi doğru bir şekilde belirledik.
Direnişimizin içyapısının gücü ve tertibi, bir yılı dolduran bu ağır ve zor savaşta ayakta kalmamızı sağladı. Düşmana kayıplar verdiren başarılı operasyonları her gün gösterebilecek bir dirence sahibiz.
Uluslararası güçlerin İsrail için bir araya gelmiş olmasına rağmen biz bu savaşı kazanacağımıza inanıyoruz. Çünkü onların birliği menfaat üzere kurulmuştur. Oysa bizim direnişimizin temelinde sarsılmaz inancımız bulunmakta. Menfaat üzerine kurulan birliktelikler illaki bir gün parçalanıp kaybolur. İnanç ve akideye bağlı olarak yola çıkanlar ise elbet zafere ulaşacaklardır.
ABD ve Afganistan arasındaki savaşı buna örnek olarak gösterebiliriz. Daha zayıf görülen Afgan mücahitlerinin kararlı ve inançlı direnişleri, Amerikan güçlerini bölgeden çekilmeye mecbur bıraktı. Allah’ın yardımını hak eden bir topluluğun zafere ulaşacağına olan inancımız tamdır.
- Siyonistlerin Gazze’ye yönelik saldırıları sonucunda bölgenin durumunu bugün nasıl görüyorsunuz?
Düşmanın Gazze’ye bombalar yağdırdığı ve ciddi anlamda soykırım işlediği bir gerçek. Ama bizler en güçlü şekilde mücadelemizi halen sürdürüyoruz. Direnişimizin istikrarlı bir şekilde devam ettiğini, tam bir farkındalık ve yetenekle savaşımızın yönetildiğini, sahayı halen kontrolümüz altında tuttuğumuzu belirtmek isterim.
İsrail tanklarının sınırlı bölgelerde var olması sahada kontrolü sağladıkları anlamına gelmiyor. Günün her saatinde İsrail tanklarını ve zırhlı araçlarını imha edecek nitelikli operasyonlar gerçekleştiriyoruz. Düşman halen çok sayıda askerinin ölümüne engel olamıyor.
Onlar soykırım ve katliam yapıyor. Bizler ise moralimizi yüksek tutup direnmeye devam ediyoruz. Allah'ın izni ve inayetiyle, bu işgalcileri topraklarımızdan atana kadar, sadece Gazze'yi değil bütün Filistin'i özgürlüğüne kavuşturuncaya kadar halkımızla birlikte mücadelemize devam edeceğiz.
İsrail sadece Filistin’in değil, tüm insanlığın ortak düşmanıdır. Düşmana yapılacak her türlü malzeme yardımı, Gazze’ye yönelik saldırılara doğrudan veya dolaylı bir ortaklıktır. Temel prensip, bu suç örgütünü boykot ederek tecrit etmek ve işlediği suçlardan dolayı cezalandırmaktır.
- Gazze’ye yardım malzemelerinin girişi 7 Ekim’den itibaren çok düşük seviyede. Ancak, Hayfa ve Aşhdod limanları üzerinden İsrail’le ticari trafik halen görülüyor. Halklar boykota katılım sağlarken ülke yöneticileri ve şirketler ekonomik çıkarlarını düşünüyorlar. Sürdürülen savaşın ekonomik boyutuyla ilgili neler söylemek istersiniz?
Boykot düşmanla olan mücadelede çok güçlü bir silahtır. İsrail üzerinde çok ciddi baskı oluşturmaktadır. Yüzlerce şirket bundan etkilenmiş durumda. Biz sadece ekonomik boykottan bahsetmiyoruz. Boykotun, siyasi, kültürel ve enformasyon alanında da yürütülmesi gerektiğine inanıyoruz. Boykotun etkisinin ne kadar büyük olduğu bilinmeli, kesinlikle hafife alınmamalıdır. Boykotun sürekliliği düşmanın can damarlarına zarar vermektedir.
Halkların boykot konusundaki tavırları iki şekilde olmalıdır. Hem hayatlarında boykotu kararlılıkla sürdürmeli hem de İsrail’le ilişkilerin kesilmesi için yöneticilere baskı yapmalıdırlar. Siyonistlerle ilişkileri kesmek, bu savaşta doğru tarafta olunduğunun göstergesi olacaktır. Tarih bu tercihleri kaydetmektedir.
Maalesef bazı ülkeler, dar siyasi hesaplar güderek çıkarlarını İsrail’in varlığında görüyorlar. Filistin’le değil, İsrail’le birlikteliğin kazandıracağına inanıyorlar. Ancak bir gün, bu varlığın kendilerini büyük bir tehlikeye sokacağını, tüm çıkarlarını tehdit edeceğini anlayacaklardır.
İsrail sadece Filistin’in değil, tüm insanlığın ortak düşmanıdır. Düşmana yapılacak her türlü malzeme yardımı, Gazze’ye yönelik saldırılara doğrudan veya dolaylı bir ortaklıktır. Temel prensip, bu suç örgütünü boykot ederek tecrit etmek ve işlediği suçlardan dolayı cezalandırmaktır.
Fevzi Berhum: “Düşman 7 Ekim’de bu savaşı kaybetti. Askeri, siyasi ve küresel anlamda kaybetmeye de devam ediyor. Gazze, destansı metaneti, iradesi ve fedakârlığı ile eşsiz bir modeldir. Dinini, imanını ve kutsallarını savunması açısından insanlığa örnektir”
- Gazze’ye yönelik saldırılarda pek çok HAMAS yöneticisinin de evleri bombalandı ve ailelerinden vefat edenler oldu. Siz ailenizin durumu hakkında bilgi alabiliyor musunuz?
Bizler, Gazze’de halkımızla birlikte şehitler veriyoruz. Bildiğiniz gibi daha önce Şehit liderimiz İsmail Heniyye’nin Gazze’deki evi bombalanmıştı. Kardeşleri, çocukları ve torunları şehit olmuştu.
Benim ailem olan Berhum ailesinin de Gazze’de birden fazla evi bombalandı; yeğenlerim ve kuzenlerim şehit oldu. Ailemizde yirmiden fazla şehit bulunmaktadır.
Şehit liderimiz İsmail Heniyye'yi öldürerek hareketimiz içinde sarsıntı oluşacağını sandılar; ama yanıldılar. Çünkü HAMAS, ilkeleri olan bir kadro hareketidir ve içyapısı güçlü bir şekilde inşa edilmiştir.
- İsmail Heniyye Tahran’da gerçekleşen bir suikastla şehid edildi. Bu suikastın nasıl gerçekleştiğiyle ilgili bir bilgiye ulaştınız mı?
İşgal güçlerinin liderlerimize yönelik saldırısı ilk olmuyor. Şeyh Ahmed Yasin, Dr. Abdülaziz Rantisi ve Salih Aruri gibi etkin isimleri öldürmek İsrail’in daima başvurduğu bir yöntemdir. Onlar, güçlü, söz sahibi olan kim varsa daima öldürerek susturmaya çalışıyorlar. Kardeşimiz İsmail Heniyye’de bu dönemin en güçlü Filistinli liderlerinden biriydi… Uluslararası alanda da söz sahibi olan etkili bir şahsiyetti… Siyonistler daha önce birçok kez Gazze’de ona yönelik suikast tertip etmiş ama başaramamışlardı.
Tahran’da gerçekleşen suikast bizleri tabi ki oldukça üzdü. Bu suikastın uluslararası güçlerden teknik destek alınmasıyla gerçekleştiğine inanıyoruz. Daha önce Afganistan’da uygulanan bir yöntemin Amerika ve İngiltere istihbarat merkezlerinin desteğiyle Heniyye’nin şehid edilmesinde de kullanıldığını düşünüyoruz.
Bu konuda halen tahkikat devam etmekte… İranlı yetkililerle hareketimizin yetkili isimleri bu tahkikatın neticesinde çıkan sonucu açıklayacaklardır.
- Bu cinayetin İran’ın başkenti Tahran’da gerçekleşmiş olmasının özel bir anlamı var mı?
Bu suikast, İsrail’in İran’a karşı da bir mesajıdır. Hem Heniyye’yi şehit etme hem de İran’ı dünya önünde zor durumda bırakma amacıyla planlanmış korkakça, alçakça bir saldırıdır.
- HAMAS bugüne kadar pek çok liderini şehit vermiş bir hareket. Şeyh Ahmet Yasin, Dr. Abdülaziz Rantisi, Yahya Ayyaş, Salah Şehade ve diğerleri… Son lider İsmail Heniyye’nin şehadetinin direniş hareketine etkisi nasıl olacaktır?
Onlar şehit liderimiz İsmail Heniyye'yi öldürerek hareketimiz içinde sarsıntı oluşacağını sandılar; ama yanıldılar. Çünkü HAMAS, ilkeleri olan bir kadro hareketidir ve içyapısı güçlü bir şekilde inşa edilmiştir. Hareketimizin kurumlardan oluşması ve görev dağılımlarının liyakate göre ittifakla yapılması yolumuzda güçlenerek yürümemizi sağlıyor.
Liderlerimizin şehadeti bizleri daha da güçlendirmektedir. Onların gidişiyle hüzünleniriz ama sarsılmadan ve bozulmadan çalışmaya da devam ederiz. Hatırlatmam gerekir ki, Şeyh Ahmed Yasin’in şehadetinden sonra da birçok savaştan zaferle çıkmayı başardık.
HAMAS’ın karar mekanizmalarına dışarıdan hiçbir ülke ve hiçbir kesimin müdahale edebilmesi söz konusu değildir. Asılsız iddialar, hareketimize düşmanlık besleyen veya hareketimizi tanımayan kesimlerce ortaya atılmış olabilir. HAMAS içerisinde iç çekişme gibi hastalıklara asla yer yoktur.
- Şehid İsmail Heniyye’nin yerine HAMAS’ın liderliğine Gazze’nin komutanlarından Yahya Sinvar seçildi. Bu seçim bazı tartışmaları da peşinden getirdi. Bu seçim nasıl gerçekleşti? Hareket içerisinde konuşulduğu gibi bir ihtilaf bulunmakta mıdır?
HAMAS’ın lider seçimi şura meclisimiz tarafından yapılmaktadır. Meclisimizi oluşturan üyeler bir şekilde birbirleriyle irtibat kurup haberleşerek lider seçimini gerçekleştirirler. Bu seçim süreci tamamen iç tüzüğümüze uygun şekilde işler. Daha önceki liderimiz İsmail Heniyye’de bu işleyişle seçilmişti; şimdiki liderimiz Yahya Sinvar’ın seçimi de aynı usulle gerçekleşmiş oldu.
HAMAS’ın karar mekanizmalarına dışarıdan hiçbir ülke ve hiçbir kesimin müdahale edebilmesi söz konusu değildir. Bu türden iddialar, hareketimize düşmanlık besleyen veya hareketimizi tanımayan kesimlerce ortaya atılmış olabilir. HAMAS içerisinde iç çekişme gibi hastalıklara asla yer yoktur.
Hareketimiz çok kısa bir süre içinde kardeşimiz Yahya Sinvar üzerinde fikir birliğine vardı. İhtilaf yaşayan yapı bunca riske rağmen bir haftada yeni yöneticisini belirleyemez. Eğer ihtilaf olsaydı, savaşımız bunca zaman uyum ve kararlılıkla devam edemezdi.
Hareketimizin kadroları, özellikle 7 Ekim gibi olağanüstü durumlarda birbirlerine daha fazla kenetlenmekte, örnek bir olgunluk ve anlayışla süreci yönetmeyi sürdürmektedirler.
- Katar'ın başkenti Doha'da ve Mısır'ın başkenti Kahire'de dönem dönem ateşkes görüşmeleri için toplanılıyor. Siz neden son görüşmelere katılmadınız?
Nasıl askeri alanda bir savaş yürütüyorsak siyasi alanda da benzer bir savaşı sürdürmekteyiz. Biz ilk günden itibaren müzakerelerle ilgili net bir pozisyonda duruyoruz. İsrail saldırganlığının kalıcı olarak durdurulması, işgal askerlerinin Gazze’den tamamen çekilmesi, yerinden edilmiş insanların evlerine geri dönmesi, insani yardımların Gazze’nin her bölgesine ulaşımının sağlanması ve Gazze’nin yeniden imarı için çalışmalara başlanması bizim halkımız adına belirttiğimiz şartlarımızı oluşturuyor.
ABD Başkanı Joe Biden 31 Mayıs'ta bir ateşkes taslağı açıklamıştı. Bu taslak metinde bizim taleplerimize yakın maddeler bulunmaktaydı. 3 aşamadan oluşan ateşkes önerisinin ilk aşaması altı haftalık bir dönemi kapsıyordu. Bu süre içinde tam bir ateşkes sağlanacak, İsrail Gazze’deki yerleşim yerlerinden çekilecek ve taraflar ellerindeki esirlerin bir bölümünü serbest bırakacaktı. Bu süre zarfında Gazze’ye insani yardımların girişi de sağlanacaktı. İkinci aşamada erkek askerler dâhil kalan tüm canlı esirler karşılıklı serbest bırakılacak ve İsrail güçleri Gazze’den çekilecekti. Anlaşmanın üçüncü aşaması ise savaşın yol açtığı yıkımın ardından Gazze’nin yeniden imar edilmesinin önünün açılmasını kapsıyordu.
Biz Biden’ın bu ateşkes taslağını kendi şartlarımıza yakın olmasından ötürü kabul etmiştik. Ancak Netanyahu’nun sürekli yeni şartlar öne sürmesi ve farklı, ilave maddeler gündeme getirmek istemesi üzerine kurulacak yeni masada bulunmayı reddettik.
- Netanyahu’nun Netzarim ve Philadelphi koridorlarını gündeme getirmesinin sebebi nedir?
Biz karşımızdaki düşmanın nasıl düşündüğünü biliyoruz. Bu konuda tecrübemiz var. Gazze şeridinin ortasında bulunan Netzarim Koridoru ve Gazze Şeridi ile Mısır sınırındaki Philadelphi Koridoru'nu kontrol altında tutmak istemeleriyle oyun oynamaya çalışıyorlar. Bunun gerçekleşemeyeceğini aslında onlar da biliyor. Süreci uzatmak için anlamsız tekliflerle karşımıza çıkmaktalar. Konuyu dağıtarak asıl konuşulması gereken maddelere gelinmesini engelliyorlar. Her defasında süreci uzatarak hareketimiz üzerinde baskı oluşturmayı amaçlıyorlar.
Şu bilinsin ki, biz her ne pahasına olursa olsun halkımızın faydasına olan şartlarımızdan vazgeçmeyecek, İsrail ile ateşkese varmak için acele etmeyeceğiz.
- İsrail ve destekçileri nasıl bir Gazze istiyorlar? Masa başında konuşulan, “İnsansız Gazze, HAMAS’sız Gazze, FKÖ’nün kontrolünde bir Gazze, Ulusal Gücün denetiminde bir Gazze” gibi seçeneklerin ortak noktası direnişin bitirilmesi ve İsrail’in güvenliğinin sağlanması… Bu hedefleri gerçekleşebilir buluyor musunuz?
İşgal hükümetinin en büyük amacı Gazze'yi tamamen yakıp yıkmak ve insanlarını öldürmek... Sonrasında ise saydığınız seçenekleri tabi ki tartışıyorlar. Onlar Gazze’yi HAMAS’sız, Kassam’sız ve direnişsiz bırakmak istiyor. Halkı tehcir etmeyi, Gazze'yi tamamen insanlardan arındırılmış bir toprak parçası haline getirmeyi veya zayıf ve iradesiz bir hükümetle yola devam etmeyi planlıyorlar. Bunların hepsi teslimiyet ve yenilgi tezleridir. Ancak Allah’ın izniyle bunlar olmayacaktır.
Düşman7 Ekim’de bu savaşı kaybetti. Askeri, siyasi ve küresel anlamda kaybetmeye de halen devam etmektedir. Kaybedenin tezleri de kendileri gibi parçalanıp yok olmaya mahkûmdur. Oysa Gazze’nin kaderini, Filistin için cephede bulunan, savaşan, fedakârlık yapıp bedel ödeyenler belirleyecektir.
Mescid-i Aksa’nın ve Filistin’in gerçek zaferinin zamanı şimdi değil de ne zaman? Duaların, gösterilerin, hatta mali desteğin ötesine geçerek yöneticilere Siyonist varlığa karşı caydırıcı pozisyon almaları konusunda baskı yapın; güçlü ve etkili faaliyetlere yönelmek suretiyle Filistin’in yanında durun.
- Gazze, ümmetin 100 yıllık serüveninde görülmemiş bir emsal olarak karşımızda duruyor. Abluka altında, acılar ve yokluk içinde yaşayan bir halkın ortaya koyduğu direniş azmini ve sonrasındaki sabır ve tevekkülü nasıl açıklıyorsunuz?
Gazze, destansı metaneti, iradesi ve fedakârlığı ile eşsiz bir modeldir. Dinini, imanını ve kutsallarını savunması açısından insanlığa örnektir. Gazze’nin iradesi, bölgedeki büyük ve güçlü ülkelerin kararlılığını çoktan aşmıştır.
Bizler eğer Kassam Tugayları’nın kararlılığını, sabrını ve metanetini bilmeseydik bu savaşı veremezdik. Aynı şekilde, direnişe sevgi gösteren, her aşamada ona sağlam destek verip kucak açan cesur halkımızı da çok iyi tanıyoruz. Halkımızın bu kararlılık ve fedakârlığı karşısında onlara çok şey borçluyuz. Onların bu fedakârlıkları bize çok daha fazla sorumluluk yüklemekte…
Filistin halkının Siyonist tuzakları alt üst ettiğini, büyük bir sebat ve azimle İsrail'i başarısız kılacağını hepimiz inşallah yakında göreceğiz.
- Aksa Tufanı Harekâtı’nın üzerinden geçen bir yılın sonunda, Müslümanlara ve dünyadaki vicdan sahibi insanlara neler söylemek istersiniz?
Öncelikle, savaşımızın üç ana esas üzerinde devam ettiği bilinmelidir. Halkımızın ihtiyaçlarının karşılanması ve böylece dirençli bir şekilde ayakta kalmaları bunlardan ilkidir. Diğer iki esas, düşmanımıza mümkün olan en fazla hasarı vermek ve mücahitlerimizin bu savaşı en az kayıpla atlatmasıdır.
Bölge ülkelerini ve Müslüman halkları bizimle birlikte olup bu savaşa destek vermeye davet ediyoruz. Ürdün’den, Mısır’dan ve Türkiye’den üç kardeşimizin münferit fedakârlıklarını takdir ediyor, şehadetlerini tebrik ediyoruz. Lübnan, İran ve Yemen’le başlayan savaş alanlarının genişletilmesi çabalarını, düşmanımızın gücünü böldüğünden değerli buluyoruz. Bu türden katkılar, halkımızın motivasyonunu da güçlü tuttuğundan bizler için oldukça değerli görülmektedir.
Uluslararası alanda İsrail yöneticileri hakkında “savaş suçlusu” davalarının açılıyor olmasını da yakından takip etmekteyiz. Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin işlenen soykırımın baş aktörü konumunda olan Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında yakalama kararı başvurusunda bulunması işgal devletini panikletmiştir. Almanya hükümetinin bile, Netanyahu hakkında tutuklama kararı verilmesi durumunda hükme uyacaklarını açıklaması İsrail’de tedirginlik oluşturmuştur.
Bu savaşın bitimiyle İsrail ekonomik ve askeri yönden kayba uğrayacak, Filistin direnişinin adımları ise inşallah yükselişte olacaktır.
Herkese bir çağrıda bulunmak istiyorum: Siyonist düşman sizin ve halkınızın geleceği için bir tehlikedir. Çok geç olmadan uykunuzdan uyanın. Mescid-i Aksa’nın ve Filistin’in gerçek zaferinin zamanı şimdi değil de ne zaman? Duaların, gösterilerin, hatta mali desteğin ötesine geçerek yöneticilere Siyonist varlığa karşı caydırıcı pozisyon almaları konusunda baskı yapın; güçlü ve etkili faaliyetlere yönelmek suretiyle Filistin’in yanında durun.
Herkes kendisini yarın Allah’ın huzurunda sorulacak şu soruyu yanıtlamaya hazırlamalıdır: Mustazaflar için, Mescid-i Aksa, Gazze ve Filistin için ne yaptın?
Kaynak: Milat Gazetesi
HABERE YORUM KAT