Gazze'de yaşanan vahşeti dünyaya duyuranları unutmayalım!
Burcu Zeybek, Siyonist çetenin gazetecilere dönük katliamlarının organize suç olarak değerlendirilmesi gerektiğini ifade ediyor.
Doç. Dr. Burcu Zeybek / Açık Görüş
Çalışırken katledilen gazetecileri unutmamalı!
7 Ekim 2023'ten beri Gazze'ye yönelik birçok saldırı düzenlemiş, çocuk, kadın ve masum insan katledilmiştir. Bu saldırılar sadece Uluslararası Hukuk, Savaş Hukuku ve Uluslararası Ceza Hukuku kurallarını, Cenevre ve Lahey Sözleşmelerini değil, insanlık vicdanını ihlal etti.
Gazze'de son durum:
* Hastaneler, okullar, cami ve kiliseler, mülteci kampları, ambulanslar, yaralı konvoylar, kültürel miras bombalandı. Yetmedi, fosfor bombası kullanıldı.
* Sivil insanlara açlık ve susuzluk çektirerek, enerji ve diğer temel ihtiyaç maddelerine ambargo uygulandı.
* Yardım dağıtım çalışanları hedef alındı ve binlerce insan öldürüldü.
* İsrail'in Gazze'deki Şifa Hastanesi'ne düzenlediği baskında en az 50 kişinin öldü ve 300 kişinin gözaltına alındı.
* BM, Gazze'nin kuzeyindeki "tamamen" insan yapımı olarak tanımladığı bir felaket olan kıtlığın önlenmesi için derhal harekete geçilmesi çağrısında bulundu.
* İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye düzenlediği saldırılarda en az 31.819 Filistinli öldürüldü ve 73.934 kişi yaralandı. Düzinelerce insan esir alındı.
* Gazze'de bebekler, çocuklar, kadınlar, silahsız siviller ve gazeteciler öldürüldü.
Gazeteciler kriz zamanlarında önemli işler yapan sivillerdir ve savaşan taraflarca hedef alınamaz. Bölgedeki gazeteciler bu yürek parçalayan çatışmayı haber yapmak için büyük fedakarlıklar yaparken, Gazze'dekiler benzeri görülmemiş bir bedel ödedi ve ödemeye devam ediyor ve giderek artan tehditlerle karşı karşıya kalıyor. Birçoğu meslektaşlarını, ailelerini ve işini kaybetti ve güvenli bir sığınak veya çıkış olmadığında güvenli bir yer arayarak kaçtı.
7 Ekim'den bugüne gazeteciler neler yaşadı?
* 95 gazeteci ve medya çalışanı öldü: 90 Filistinli, 2 İsrailli ve 3 Lübnanlı.
* 16 gazeteci yaralandı.
* 4 gazeteci kayboldu.
* 25 gazeteci tutuklandı.
* Gazetecilerin aile üyelerine çoklu saldırılar, tehditler, siber saldırılar gerçekleşti ve sansür uygulandı.
Burada yayınlanan liste, CPJ'in (Committee to Protect Journalist- Gazetecileri Koruma Komitesi) bölgedeki kaynaklarından ve medya raporlarından elde edilen bilgilere dayanan isimleri içermektedir. Haber toplama faaliyetlerine katılan tüm gazetecileri kapsamakta. Bu gazetecilerin hepsinin ölümleri sırasında çatışmayı haber yapıp yapmadıkları belli olmasa da CPJ bu listeyi düzenli olarak güncellemektedir.
Güvenlik nasıl sağlanmalı?
Savaş hukuku ya da silahlı çatışmalar hukuku olarak da adlandırılan "Uluslararası insancıl hukuk, silahlı çatışmalarda, çatışmalara katılmayan kişilerin mümkün olduğunca az zarar görmesini teminat altına alan bir yasal çerçevedir" (Villareal, 2017: 270). Bu açıdan gazetecilerin savaş ve silahlı çatışma alanlarında karşı karşıya kaldıkları tehditlerde, uluslararası insancıl hukukun, gazetecilerin zarar görmemesi için ne tür koruma ya da muafiyetler sağladığının bilincinde olmak gerekir. Savaş ve çatışma ortamlarında, bireylerin korunması tamamıyla muharip mi sivil mi olduklarına bağlıdır. İnsancıl hukuk sözleşmelerinde temel olarak gazetecilerin sivil olma durumları ve savaş esiri olarak muamele görme hakları tehditlere karşı bir koruma mekanizması olarak ön plana çıkmaktadır.
Uluslararası insancıl hukuk kapsamındaki sözleşmeler dışında, çatışma ortamındaki gazetecilere ilişkin önemli bir belge de BM Güvenlik Konseyi'nin 2006 yılında aldığı 1738 sayılı karardır. Kararda, gazeteciler ve medya profesyonellerine karşı silahlı çatışma ortamında yapılan saldırılar kınanarak bu tarz eylemlere son verilmesi gerektiği belirtilmiştir (United Nations Security Council, 2006). Kararda, silah çatışma ortamında görev yapan gazetecilerin sivil sayılacağı ve ona göre muamele görmeleri gerektiği, medya ekipmanlarının da sivil obje olması nedeniyle saldırı konusu olamayacağı ve genel olarak devletlerin çatışma alanlarında uluslararası insancıl hukuktan kaynaklı sorumluklarını yerine getirmeleri gerektiği belirtilmiştir. Bu Karar, aynı zamanda BMGK'nın gazetecilerin korunmasına ilişkin aldığı ilk karardır. Doğrudan gazeteciler ve medya çalışanları metinde yer almasa da BM Güvenlik Konseyi'nin 1265 ve 1674 sayılı Kararlarında da silahlı çatışmalarda sivillerin korunması konusu detaylıca işlenmiştir.
Hükümetler üstünde kamuoyu baskısı oluşturmak, gazeteci cinayetlerini önlemede önemli bir yoldur. Gazeteci güvenliği ve basın özgürlüğü alanında faaliyet gösteren kuruluşlar, gazetecilere yönelik tehditler olduğunda, hükümetlere mektup yollamak ve hükümetleri protesto eden online kampanyalar düzenlemek gibi birçok farklı eyleme imza atmaktadırlar. Hükümetler, uluslararası ve ulusal baskıya kayıtsız kalamayacağı için dünya üzerindeki basın özgürlüğü grupları ve gazeteciler, gazeteci cinayetlerine dikkat çekmek zorundadırlar. Diplomaside bir yöntem olarak karşısındaki ülkeyi istediğini yaptırmaya zorlamak isteyen diğer ülkeler de basın özgürlüğü ve gazeteci güvenliği konusunda o ülkede yaşanan ihlalleri dünyaya duyurarak çıkarlarına ulaşabilmektedirler. Gazeteci cinayetlerinin dış politikada bir baskı aracı olarak kullanılabilmesi bunun medya kuruluşlarınca da yapılabileceğini ortaya koymaktadır. Gazetecilere yönelik saldırılar en üst düzey siyasetçilerce kınanmalıdır (La Rue, 2012: 17). Siyasilerin, gazetecilere yönelik sözlü ve fiziki saldırıları kınayarak toplumda gazeteci güvenliğine yönelik farkındalık oluşturmaları önemlidir. Ancak kendilerine düşen bir diğer görev de kamuoyunda gazetecilere yönelik saldırgan ve küçük düşürücü ifadelerden kaçınmalarıdır. Siyasetçiler, sürekli kamuoyu önünde olan figürler olduklarından kullandıkları ifadelerin toplum açısından büyük bir önemi vardır. Birkaç cümleyle bile toplumu yönlendirme, birleştirme ve ayrıştırma güçleri vardır. Bu nedenle, bir siyasetçinin bir gazeteciye karşı kullanacağı olumsuz bir ifade, siyasetçiyi destekleyenlerde o gazeteciye karşı olumsuz duygulara yol açacaktır. Birçok ülkede örneklerine rastlandığı üzere, bir siyasetçinin olumsuz ifadelerine muhatap olan gazeteciler, yine o siyasetçiyi destekleyen medya kuruluşlarınca hedef gösterilebilmekte, saldırı ve tehditlere uğrayabilmekte ve hayatlarını kaybedebilmektedirler. Gazetecilere yönelik bu söylemler aynı zamanda halkın gazeteciliğe olan güvenini de zayıflatmaktadır 128 (Horsley, 2020: 140). Tüm bu nedenlerden ötürü siyasilerin gazetecilere yönelik dili büyük önem taşımaktadır(Ülgen, 2022, ss-144-145).
Sonuç olarak tüm bu hususlar, savaş suçunun konusu olmanın yanı sıra aynı zamanda insanlığa karşı da işlenen suçlara konu olmakta. Gazze'de yaşanan tüm bu katliam, dünyanın çeşitli üniversitelerinde çalışan akademisyenler, insan hakları savunucuları, sanatçılar, sporcular, gazeteciler, kanaat önderleri, din adamları, hâkim ve savcılar ile uluslararası toplumu harekete geçirmelidir.
HABERE YORUM KAT