
Gazze'de etnik temizlik planı 2007'den beri ABD politikasıdır
Biden Gazze'deki binaların yüzde 70'inin yıkılmasını “meşru müdafaa” olarak nitelendirdi. Trump ise kalan yüzde 30'luk kısmın yakında yıkılacak olmasını “kıyametin kopması” olarak nitelendiriyor.
Jonathan Cook’un Middle East Eye’da (15 Şubat 2025) yayınlanan makalesi, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.
Trump'ın yeniliği Gazze'yi 'temizleme' tehdidi değildir. Filistinlilerin sınır dışı edilmesini bir barış planı gibi göstermeye yönelik uzun süredir devam eden bir hedeften vazgeçmektir.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun 16 ay önce Gazze'ye başlattığı “intikam” saldırısının ilk gününden itibaren niyeti Gazze'de ya etnik temizlik ya da soykırım yapmaktı.
Soykırım konusunda 15 ay boyunca müttefiki eski ABD Başkanı Joe Biden oldu. Etnik temizlik konusundaki müttefiki ise şu anki ABD Başkanı Donald Trump'tır.
Biden soykırım için 1 tonluk bombaları kullanmaları sağladı. Trump'ın, halkın göçünü daha da hızlandırmak için daha da büyük bir mühimmat - 11 tonluk MOAB ya da bir mil genişliğinde yarıçapa sahip devasa mühimmat hava patlatma bombası - sağladığı bildiriliyor.
Biden, İsrail'in Hamas'ın “kökünü kazımak” için Gazze'ye “halı bombardımanı” yaparak Gazze halkına yardım ettiğini iddia etti. Trump ise Gazze halkına - kendi ifadesiyle - ortaya çıkan “yıkım alanından” “onları temizleyerek” yardım ettiğini iddia ediyor.
Biden Gazze'deki binaların yüzde 70'inin yıkılmasını “meşru müdafaa” olarak nitelendirdi. Trump ise kalan yüzde 30'luk kısmın yakında yıkılacak olmasını “kıyametin kopması” olarak nitelendiriyor.
Biden “ateşkes için yorulmadan çalıştığını” iddia ederken, İsrail'i her ay çocukları öldürmeye devam etmesinin yolunu açtı.
Trump, İsrail'in Gazze ve Batı Şeria'daki Filistinlilere ateş açmaya devam ederek; hayati yardım kamyonlarının Gazze'ye girişini reddederek; söz verilen çadırların ve mobil evlerin neredeyse hiçbirine izin vermeyerek; yüzlerce sakat kalmış Filistinlinin yurtdışında tedavi edilmesine izin vermeyerek; Filistinlilerin Gazze'nin kuzeyindeki evlerine dönmelerini engelleyerek ve ateşkes müzakerelerinin ikinci aşamasına katılmayarak ateşkes şartlarını ihlal etmesine göz yumarken bile ateşkes için müzakere ettiğini iddia ediyor.
İsrail'in bu ihlalleri, medyada Hamas'ın “iddiaları” olarak yer alsa da, New York Times'ta üç İsrailli yetkili ve iki arabulucu tarafından teyit edildi.
Başka bir deyişle, İsrail anlaşmayı her açıdan ihlal etti ve Trump da en az Biden kadar bu en gözde müşteri devletin arkasında durdu.
Kıyamet kopuyor
İsrail'in ateşkesi ihlal ederken çok iyi bildiği gibi, Hamas'ın anlaşmayı uygulamak için elinde tek bir koz vardı: daha fazla rehine bırakmayı reddetmek. Filistinli grup geçtiğimiz pazartesi günü İsrail anlaşmaya uymaya başlayana kadar bunu yapacağını açıkladı.
Bunun üzerine İsrail ve Washington bilindik bir ikili oyun sergileyerek sahte bir öfke gösterisi yaptılar.
Trump hiç vakit kaybetmeden durumu dramatik bir şekilde tırmandırdı. İsrail'e - ya da belki de ABD'ye, net değildi - muhtemelen soykırımın yeniden başlaması anlamına gelen “cehennemin patlamasına izin vermek” için yeşil ışık yaktı.
Bu sadece Hamas'ın bu cumartesi öğlene kadar planlanan üç rehineyi serbest bırakmayı reddetmesi halinde gerçekleşmeyecek. Trump, Hamas'ın artık tüm rehineleri serbest bırakmasının beklendiği konusunda ısrar etti.
ABD Başkanı, ateşkesin ilk aşaması olan altı haftalık süre zarfında rehinelerin “bölük pörçük” serbest bırakılmasını artık kabul etmeyeceğini söyledi. Başka bir deyişle Trump, kendi ekibinin müzakere ettiği ilk ateşkesin şartlarını ihlal ediyor.
Açıkçası ne Netanyahu ne de Trump anlaşmayı kurtarmaya çalışıyor. Anlaşmayı havaya uçurmak için yorulmadan çalışıyorlar.
İsrail'in Haaretz gazetesi geçtiğimiz hafta sonu bu yönde bir haber yayınladı. İsrailli kaynaklar Netanyahu'nun amacının, İsrail askerlerinin yerleşim bölgesinden tamamen çekilmesi ve yeniden inşanın başlaması beklenen ikinci aşamaya geçilmeden önce ateşkesi “rayından çıkarmak” olduğunu açıkladı.
Gazeteye konuşan bir kaynak “Hamas ikinci aşamanın olmayacağını anladığında ilkini tamamlamayabilir” dedi.
Hamas zaman kazanmak için rehinelerin kademeli olarak serbest bırakılmasında ısrar etti, zira İsrail'in rehineleri alır almaz katliamı yeniden başlatmaya hevesli olacağını biliyordu.
Gazze'deki Filistinliler yine başa döndüler.
Ya etnik olarak temizleneceklerini kabul edecekler ki Trump ve milyarder dostları Gazze'nin sahalarından elde edilen gelirleri çalarak bu bölgeyi “Orta Doğu'nun Rivierası” olarak yeniden keşfederek para kazanabilsinler ya da soykırıma geri dönmekle yüzleşsinler.
Sessiz kısmı yüksek sesle
Netanyahu'nun Washington'un “ateşkesini” kabul etmesinin tek nedeni, bunun hiçbir zaman gerçek olmamasıydı. Bu, ABD'nin Biden'ın “insani yardım” ve “güvenlik” diline dayanan soykırım anlatısından Trump'ın çok daha doğrudan sert adam rolüne yeniden ayarlanabilmesi için bir duraklamaydı.
Şimdi her şey “anlaşma sanatı” ve “gayrimenkul geliştirme fırsatlarıyla” ilgili.
Ancak elbette Trump'ın Gazze'ye “sahip olma” ve sonra da onu “temizleme” planı Avrupa'daki müttefiklerini koltuklarında kıvrandırdı.
Her zaman olduğu gibi Trump'ın sessiz kısmı yüksek sesle söylemek gibi rahatsız edici bir alışkanlığı var. Batı'nın saygınlığının zaten yıpranmış cilasını yırtıp atıyor. Herkesi kötü gösteriyor.
Gerçek şu ki İsrail 15 ay boyunca Gazze'de Hamas'ı yok etmek ve rehinelerin geri dönmesini sağlamak gibi hedeflerinden hiçbirine ulaşamadı.
Biden'ın Dışişleri Bakanı Antony Blinken bile İsrail'in toplu katliamının sadece öldürdüğü kadar savaşçıyı Hamas'a katmaya yaradığını kabul etmek zorunda kaldı.
Ve İsrailli askeri muhbirler geçen hafta +972 web sitesine İsrail'in rehinelerin çoğunu ayrım gözetmeksizin ABD tarafından tedarik edilen sığınak delici bombalar kullanarak öldürdüğünü açıkladılar.
Bu bombalar sadece büyük patlama alanları yaratmakla kalmamış, aynı zamanda Hamas'ın tünellerini karbon monoksitle doldurarak rehineleri boğan kimyasal silahlar olarak da etkili bir şekilde kullanılmıştı.
İsrail yönetiminin rehinelerin akıbeti konusundaki kayıtsızlığı, İsrail'in eski Savunma Bakanı Yoav Gallant tarafından İsrail televizyonu Kanal 12'ye verilen bir röportajda teyit edildi.
Gallant, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te Gazze'den kaçışı sırasında ordunun Hannibal direktifini uyguladığını ve askerlerin Filistinli grup tarafından rehin alınma riskine girmektense İsraillileri öldürmesine izin verdiğini itiraf etti.
İsrail'in Gazze'deki eylemlerine farklı bir ışık tutan bu hususlar elbette batılı müesses nizam medyası tarafından neredeyse tamamen görmezden gelinmiştir.
Hasar sınırlaması
İsrail'in planı en başından beri Gazze'nin etnik temizliğiydi. Ve şimdi Trump bunu açıkça ortaya koyuyor.
Hatta o kadar açık ki, medya kendi kamuoylarına karşı bugüne kadarki en yoğun psikolojik harekâtlardan birini uygulayarak çılgınca zarar azaltma moduna geçmek zorunda kaldı.
Trump ve İsrail'in Gazze'de yaşayan 2.3 milyon Filistinliden geriye kalanları etnik olarak temizlemeye hazırlandıklarını açıkça ifade etmekten kaçınmak için her türlü gizlemeye başvuruldu.
BBC, Gazze nüfusunun “yeniden yerleştirilmesinden”, “taşınmasından” ve “uzaklaştırılmasından” bahsediyor.
Diğer haberlerde ise Filistinlilerin açıklanamaz bir şekilde “ayrılmanın” eşiğinde olduğu belirtiliyor.
New York Times etnik temizlikten olumlu bir şekilde Trump'ın “kalkınma planı” olarak bahsederken, Reuters kayıtsız bir şekilde Gazze nüfusunun “taşınması” diyor.
Batılı başkentler ve onların yandaş medyası, Washington'un Ortadoğu'daki müşteri devletleri İsrail ve Trump'ın etnik temizlik planıyla birlikte hareket etmeyi reddettiği için bu rahatsız edici duruma düştü.
Her geçen gün artan katliama rağmen Mısır, bombalanan ve açlıktan ölen nüfusun komşu Sina'ya akın etmesi durumunda Gazze ile olan kısa sınırını açmayı reddetti.
Elbette İsrail'in Gazze'deki ailelerin 1948'de kendi kendini ilan eden bir Yahudi devleti kurmak için silah zoruyla sürüldükleri topraklara geri dönmelerine izin vermesi gibi bir durum asla söz konusu değildi.
O zaman da, şimdi olduğu gibi, Batılı güçler İsrail'in etnik temizlik operasyonlarında işbirliği yapmıştır. Batı medyası bu tarihsel bağlamı görmezden gelmeyi tercih ediyor - Filistin barbarlığı varsayımı dışında herhangi bir arka plan olduğunu kabul ettikleri nadir durumlarda bile. Bunun yerine medya “şiddet döngüleri” ve “tarihi düşmanlıklar” gibi kaçamak terminolojilere başvuruyor.
Trump'ın son günlerdeki çıkışlarıyla köşeye sıkışan Batılı siyasetçiler ve medya, yönetiminin Gazze için hazırladığı “kalkınma planının” aslında bir yenilik olduğunu öne sürmeyi tercih etti.
Ancak gerçekte Başkan, Gazze'deki Filistinlilerin etnik olarak temizlenmesini talep ederek yeni bir şey ortaya koymuyor. Farklı olan şey, uzun süredir devam eden bir politika hakkında alışılmadık - ve tavsiye edilmeyen - bir şekilde açık davranmasıdır.
İsrail her zaman Filistinlileri Gazze'den Mısır'a ve Batı Şeria'dan Ürdün'e sürme planları yapmıştır.
Ancak daha da önemlisi, Middle East Eye'ın on yıl önce belirttiği gibi, Washington, George W. Bush'un ikinci başkanlığının son dönemlerinden, yani 2007'den bu yana sınır dışı etme projesinin Gazze ayağını tamamen destekliyor. Matematikte zorlananlar için söylersek bu 18 yıl önceydi.
Barack Obama da dâhil olmak üzere her ABD başkanı, İsrail'in Gazze'deki nüfusu Sina'ya sürmesine izin vermesi için dönemin Mısır liderine baskı yaptı ve her biri reddedildi.
Açık sır
Bu açık sır, her batılı uzman ve siyasetçinin şu anda Trump'ın bunu gerçekten ilerletmesinden dehşete düşmüş gibi davranmasıyla aynı nedenden dolayı yaygın olarak bilinmemektedir.
Neden mi? Çünkü kötü görünüyor - sözde bir ateşkesin ortasında Trump'ın kaba emlak satış konuşmasında daha da kötü görünüyor.
Batılı liderler Gazze'nin etnik temizliğini daha edepli bir şekilde, Batı kamuoylarını kandırmada ve Batı'nın sözde Filistin barbarlığına karşı medeni değerleri savunduğu iddiasını sürdürmede daha etkili olacak “insani” bir şekilde gerçekleştirmeyi umuyorlardı.
2007 yılından bu yana Washington ve İsrail'in ortak etnik temizlik projesi “Büyük Gazze Planı” olarak bilinmektedir.
İsrail'in 2006'nın sonlarında başlayan küçük yerleşim bölgesine yönelik kuşatması, bu küçük yerleşim bölgesinde o kadar büyük bir sefalet ve yoksulluk yaratmak için tasarlanmıştı ki, buradaki insanlar dışarı çıkmalarına izin verilmesi için feryat edeceklerdi.
İsrail'in Gazze halkı için sözde bir “açlık diyeti” formüle etmeye başladığı, kalorileri sayarak onları ancak zar zor hayatta tutabildiği zamanlardı.
İsrail'in Gazze'den anladığı, sıkılabilen bir diş macunu tüpü gibiydi. Mısır yumuşayıp sınırı açar açmaz halk çaresizlikten Sina'ya akın edecekti.
Mısır'ın tüm cumhurbaşkanlarına boyun eğmeleri için baskı yapıldı ve rüşvet verildi: Hüsnü Mübarek, Muhammed Mursi ve General Abdülfettah el-Sisi. Hepsi de reddetti.
Mısır 7 Ekim 2023'ten sonra nelerin tehlikede olduğu konusunda hiçbir yanılsama içinde değildi. İsrail'in Gazze'yi yerle bir etmesinin, tüpü öyle bir sıkıştırmak için tasarlandığı tamamen anlaşılmıştı.
Mısır üzerindeki baskı
Başından beri İsrail'in eski ulusal güvenlik danışmanı Giora Eiland gibi yetkililer, hedefin Gazze'yi “hiçbir insanın var olamayacağı bir yer” haline getirmek olduğunu açıkça ifade ettiler.
İsrail'in katliamından sadece bir hafta sonra, Ekim 2023'te, askeri sözcü Amir Avivi BBC'ye İsrail'in Gazze'deki sivillerin güvenliğini sağlayamayacağını söyledi. “Güneye, Sina Yarımadası'na doğru hareket etmeleri gerekiyor” diye ekledi.
Ertesi gün, Netanyahu'nun sırdaşı ve İsrail'in eski ABD Büyükelçisi Danny Ayalon, “Sina Çölü'nde neredeyse sonsuz bir alan var. Biz ve uluslararası toplum çadır kentler için altyapıyı hazırlayacağız” diyerek konuyu daha da güçlendirdi.
Sözlerini şöyle tamamladı: “Mısır top oynamak zorunda kalacak.”
İsrail'in düşüncesi istihbarat bakanlığından sızan bir politika taslağında ifşa edildi. Taslakta, Gazze'deki nüfusun sınır dışı edilmelerinin ardından, Sina'nın kuzeyinde kalıcı topluluklar inşa edilmeden önce çadır kentlere yerleştirilmesi öneriliyordu.
Aynı dönemde Financial Times gazetesi Netanyahu'nun Avrupa Birliği nezdinde Gazze'deki Filistinlilerin savaş bahanesiyle Sina'ya sürülmesi konusunda lobi yaptığını yazdı.
Aralarında Çek Cumhuriyeti ve Avusturya'nın da bulunduğu bazı AB üyelerinin bu fikre sıcak baktıkları ve üye devletlerin katıldığı bir toplantıda bu fikri gündeme getirdikleri söyleniyor. İsmi açıklanmayan Avrupalı bir diplomat FT'ye şunları söyledi: “Şimdi Mısırlılara kabul etmeleri için daha fazla baskı yapmanın tam zamanı.”
Bu arada Biden yönetimi baskıyı sürdürmek için bombaları tedarik etti.
Sisi Mısır'ın neyle karşı karşıya olduğunun farkındaydı: Gazze'yi etnik olarak temizlemeye yönelik ortak bir Batı planı. Bunların hiçbirinin, başkan seçilmesine bir yıldan fazla bir süre kalan Trump ile bir ilgisi yoktu.
Ekim 2023'ün ortalarında, katliamdan günler sonra Sisi, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile düzenlediği basın toplantısında şu yanıtı verdi: “Gazze'de şu anda yaşananlar, sivil halkı Mısır'a sığınmaya ve göç etmeye zorlama girişimidir ve bu kabul edilemez.”
İsrail'in soykırımı başlamadan önce ve başladıktan sonra Gazze ile Sina arasındaki kısa sınırı güçlendirmek için bu kadar çaba sarf etmesinin nedeni de tam olarak buydu.
Barış satış konuşması
Trump'ın satış konuşmasını bu kadar gerçeküstü kılan şeylerden biri de orijinal senaryoya gönülsüzce sadık kalması: planın belli belirsiz insani görünmesini sağlamaya çalışıyor.
İsrail'i yeniden silahlandırırken ve “kıyametin kopacağı” uyarısında bulunurken, Mısır ve Ürdün'de Gazze halkının “çok mutlu ve çok güvenli bir şekilde yaşayabileceği” “parseller” bulmaktan bahsetti.
Bunu şu anki kötü durumlarıyla karşılaştırdı: “Orada hiç kimsenin görmediği seviyelerde öldürülüyorlar. Dünyada hiçbir yer Gazze Şeridi kadar tehlikeli değil. Cehennemde yaşıyorlar.”
Bu, Trump'ın İsrail'in gerçekleştirdiğini ve ABD'nin silahlandırdığını inkâr ettiği soykırımı tanımlamak için kullandığı çok açık bir yol gibi görünüyor.
Ancak Gazze halkına yardım etmekten bahsetmek, önceki ABD yönetimlerinin etnik temizliği efsanevi “barış sürecinin” yeni bir aşamasının ayrılmaz bir parçası olarak satmaya hazırlandıkları eski satış konuşmalarından arta kalan retoriklerden ibaret.
Middle East Eye'ın 2015 yılında belirttiği gibi Washington Büyük Gazze Planına 2007 yılında dâhil olmuştu. O zamanki öneri Mısır'ın Sina'da Gazze'nin beş katı büyüklüğünde 1.600 kilometre karelik bir alanı Mahmud Abbas başkanlığındaki Batı Şeria'daki Filistin yönetimine vermesiydi.
Gazze'deki Filistinliler “teşvik edilecek” -yani kuşatma ve yardım ablukasının yanı sıra “çim biçme” olarak bilinen aralıklı halı bombardımanları yoluyla baskı altına alınacak- ve oraya kaçmaları sağlanacaktı.
Bunun karşılığında Abbas'ın tarihi Filistin topraklarında bir Filistin devletinden vazgeçmesi, uluslararası hukukta yer alan Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkını baltalaması ve Filistinlilere uygulanan baskının sorumluluğunu Mısır'a ve daha geniş Arap dünyasına yüklemesi gerekecekti.
İsrail, Abbas'ın Birleşmiş Milletler'de Filistin devletinin tanınması için yürüttüğü kampanyayı sabote etmek umuduyla 2007-2018 yılları arasında Sina planını geliştirdi.
İsrail'in 2008, 2012 ve 2014 kışında Gazze'ye düzenlediği geniş çaplı askeri saldırıların, İsrail ve ABD'nin Mısırlı liderleri Sina'nın bazı bölgelerinden vazgeçmeye zorlama çabalarıyla aynı döneme denk gelmesi dikkat çekicidir.
Deniz kıyısındaki mülk
Trump, Büyük Gazze Planı'na başkanlığının ilk döneminden beri aşina. 2018'deki raporlar Trump'ın bu planı İsrail ile Arap dünyası arasında normalleşmeyi sağlayacak “yüzyılın anlaşması” planına dâhil etmeyi umduğunu gösteriyor.
Aynı yılın mart ayında Beyaz Saray, Gazze'de giderek artan ve tamamen İsrail kaynaklı krizle başa çıkmak için yeni fikirleri değerlendirmek üzere 19 ülkeyi bir konferansta ağırladı.
Katılımcılar arasında İsrail'in yanı sıra Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Katar, Bahreyn, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri'nden temsilciler yer aldı. Filistinliler toplantıyı boykot etti.
Birkaç ay sonra, 2018 yazında, Trump'ın damadı ve Orta Doğu planının mimarı Jared Kushner Mısır'ı ziyaret etti. Kısa bir süre sonra Hamas, önerilenler hakkında bilgi edinmek üzere Kahire'ye bir heyet gönderdi.
O zaman da, şimdi olduğu gibi, Trump Sina'da güneş enerjisi şebekesi, tuzdan arındırma tesisi, liman ve havaalanı ile özel olarak inşa edilmiş bir bölgenin yanı sıra petrol zengini Körfez ülkeleri tarafından finanse edilen beş sanayi bölgesinden oluşan bir serbest ticaret bölgesi öneriyordu.
İsrailli deneyimli gazeteci Ron Ben-Yishai, o dönemde İsrail'in Hamas'ı itaate zorlamak için Gazze'yi işgal edip kuzey ve güney olarak ikiye bölmekle tehdit ettiğini yazmıştı. İsrail'in geçen yılki işgali sırasında öncelik verdiği ve ardından Gazze'nin kuzeyini sakinlerinden boşaltmaya koyulduğu strateji tam da buydu.
Trump ayrıca Birleşmiş Milletler Filistinli Mülteciler Ajansına (UNRWA) yapılan ödemeleri keserek Gazze'deki krizi derinleştirmeye çalıştı. Aynı politika İsrail ve Biden yönetimi tarafından mevcut soykırım sırasında da aktif olarak izlenmiştir.
Trump göreve geldiğinden beri İsrail, UNRWA'nın işgal altındaki Filistin topraklarında herhangi bir yerde faaliyet göstermesini yasakladı.
Trump'ın ekibi, İsrail soykırımı başlattığı anda - Trump'ın Kasım 2024 seçimlerini kazanıp kazanmayacağını bilmesinden çok önce - etnik temizlik planına olan ilgilerini yeniden canlandırdı.
Geçen yılın mart ayında, yani yaklaşık bir yıl önce Kushner, Trump'ın şu anda kullandığı dilin aynısını kullanmıştı. “Bu noktada Gazze'den geriye pek bir şey kalmadığını”, önceliğin ‘temizlemek’ olduğunu ve ‘değerli bir sahil mülkü’ olduğunu gözlemledi. Gazze halkının “oradan çıkarılması” gerektiğinde ısrar etti.
Farların ortasındaki tavşan
Eğer Trump geri adım atmazsa, Gazze halkının bundan sonra nasıl bir yol izleyeceği esas olarak komşu Mısır ve Ürdün'e bağlı: ya etnik temizlik planını kabul edecekler ya da İsrail Gazze halkını yok etmeye devam edecek.
Bu iki ülkenin karşı çıkması halinde Trump ABD yardımını kesmekle tehdit etti ki, bu da İsrail Filistinlilere zulmederken, yardım etmemeleri için on yıllardır verilen rüşvet anlamına geliyor.
Ürdün Kralı Abdulah, bu hafta Beyaz Saray'a yaptığı ziyaret sırasında, far ışığına yakalanmış bir tavşan gibiydi.
Planı yüzüne karşı reddederek Trump'ı kızdırmaya cesaret edemedi. Bunun yerine daha büyük ve daha güçlü bir Arap devleti olan Mısır'ın nasıl tepki vereceğini görmeyi beklemeyi önerdi.
Ancak MEE'nin bildirdiğine göre Abdullah, Ürdün'ün Gazze'deki etnik temizliğe ortak olmasının istikrarı bozucu etkilerinden o kadar korkuyor ki -ki bunu rejimi için “varoluşsal bir mesele” olarak görüyor- bunu durdurmak için İsrail'i savaşla tehdit ediyor.
Benzer şekilde Mısır da hoşnutsuzluğunu gösterdi. Abdullah'ın aşağılayıcı ziyaretinin ardından Sisi'nin, etnik temizlik planı masadan kalkana kadar Trump ile gelecek hafta yapacağı görüşmeyi -açık bir karşı çıkışla- ertelediği bildirildi.
Kahire'nin Gazze'nin nasıl yeniden inşa edilebileceğine dair kendi önerisini hazırladığı söyleniyor. Washington'un petrol zengini müttefiki Suudi Arabistan bile isyan halinde.
Bırakın Trump gibi kibirli ve stratejik olarak akli dengesi yerinde olmayan bir ABD başkanını, Arap devletlerinin herhangi bir ABD başkanına karşı bu kadar omurgalı davrandığını görmek bile nadirdir.
Bu da ABD Başkanı'nın kararlılığının neden zayıflıyor göründüğünü açıklayabilir. Çarşamba günü basın sekreteri Karoline Leavitt, Trump'ın artık “bölgedeki Arap ortaklarımızdan” bir karşı öneri, “başkana sunmak için bir barış planı” istediğini öne sürdü.
Trump'ın tereddüt ettiğine dair bir başka işaret olarak da Netanyahu, cumartesi günü tüm rehineler serbest bırakılmazsa soykırımı yeniden başlatma tehdidini geri çekti. Şimdi sadece başlangıçta planlanan üç rehinenin serbest bırakılmasını talep ediyor.
Gazze'den gelen haberlere göre İsrail de yardım sevkiyatını önemli ölçüde arttırdı.
Tüm bunlar sevindirici haberler. Gazze halkına biraz daha zaman kazandırabilir.
Ancak büyük resmi gözden kaçırmamalıyız. İsrail ve ABD son 18 yıldır olduğu gibi Gazze'yi öyle ya da böyle “temizlemeye” kararlı. Sadece devam etmek için daha uygun bir zaman bekliyorlar.
Bu hafta sonu da olabilir, bir ya da iki ay sonra da. Ama en azından Biden ve Trump bir şeyi başardılar. Hiç kimsenin bir daha ‘Gazze'nin ezilmesini’ barış planı sanmamasını sağladılar.
*Jonathan Cook, İsrail-Filistin çatışması üzerine üç kitabın yazarı ve Martha Gellhorn Gazetecilik Özel Ödülü sahibidir.
HABERE YORUM KAT
Çok güzel detaylı bir yazı olmuş. Sonuna kadar okunması tavsiye edilir.
Yanıtla (0) (0)