1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Gazze yine aç bırakılıyor ve bombalanıyor. Buna neden izin veriyoruz?
Gazze yine aç bırakılıyor ve bombalanıyor. Buna neden izin veriyoruz?

Gazze yine aç bırakılıyor ve bombalanıyor. Buna neden izin veriyoruz?

​​​​​​​Batılı hükümetlerin İsrail'in suçlarını örtbas etmesini izlemek çok üzücü. Ancak teslim olmayı ve adaletsizliği asla kabul etmiyoruz.

26 Mart 2025 Çarşamba 21:05A+A-

Emina Hodžić’in al jazeera’de yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.

 

“Ailemin durumu çok zor abla. Yemek alacak param yok. Burada her şey çok pahalı.” Bu sözler bana 15 Mart'ta Gazze'de yaşayan 17 yaşındaki Ramiz tarafından gönderildi. “Yarın yiyecek hiçbir şeyim yok. Ne yapacağımı bilmiyorum. Açlık tekrar geri geldi.”

Üç gün sonra, mübarek Ramazan ayı boyunca günlük oruç başlamadan önceki son öğün olan sahurdan hemen önce, İsrail büyük bir bombardıman kampanyası başlattı ve 180'den fazlası çocuk olmak üzere 430'dan fazla Filistinliyi öldürdü.

Ramiz ertesi gün bana “Neler yaşadığımızı sadece Allah bilir” diye mesaj attı. “Yanımıza hiçbir şey almadan ayrıldık ve şimdi sokaklardayız. Durum son derece kötü. Her şey aniden oldu ve biz bunu beklemiyorduk. Gözümüzün önünde bir katliam yaşandı ve bombardıman altında tahliye etmemizi istediler.”

Ramiz geçen yıl bana sosyal medya'dan ulaşmıştı; bu platform Gazze'deki sayısız insanın dünyaya yardım çağrısında bulunduğu bir can simidi haline geldi. Ramiz'in ailesini şahsen tanımıyorum ve Gazze ile tarihsel bir bağım da yok. Yine de sosyal medyadaki milyonlarca hesap arasından onun mesajı benimkine ulaştı.

Takip eden aylarda Ramiz'in mesajları Gazze'deki Filistin halkının günlük acılarına açılan bir pencere haline geldi. Ateşkes bombardımana geçici bir ara verdi ve Ramiz'in evine dönmesini sağladı. Ardından, Ramazan'ın ikinci günü İsrail tüm yardımı keserek açlığı yeniden tetikledi. Mübarek ayın 18. gününde ise toplu katliamını yineledi.

Burada, Berlin'de orucumu açarken, iftar sofralarında neredeyse hiçbir şey olmayan, ezan sesi yerine İsrail bombardımanını duyan tüm Filistinli aileleri düşünüyorum.

Bu gerçek hayat olamaz, değil mi? Sadece birkaç bin kilometre ötede insanlar kelimenin tam anlamıyla açlıktan ölüyor ve bombalar altında can veriyor. Ve ben burada, demokrasi ve özgürlük değerlerini savunan ama yine de Gazze halkının toplu katliamına doğrudan destek veren Batı dünyasının ortasındayım.

Bir Alman vatandaşı olarak ödediğim vergiler, doğrudan İsrail'in Filistinlilere karşı yürüttüğü soykırım savaşına tam destek veren bir hükümete gidiyor. Bunu düşünmek bile beni dehşete düşürüyor.

Gazze'de açlık ve soykırım

Ramiz ara sıra yazıyor. Kendisinin ve ailesinin her gün yaşadığı acılara dayanamadığım için ondan daha fazla ayrıntı istemekte tereddüt ediyorum.

Sadece birkaç falafel köftesi ve biraz pide yediği günler olduğunu biliyorum.

Hayalleri liseyi bitirmek ve muhasebe okumak. Bunun yerine, her gün sosyal medya kullanıcılarına ulaşarak bağış yapmalarını ve “bağış toplama adresini” sosyal medyalarında paylaşmalarını istemek zorunda kalıyor.

Babası savaştan önce yaralanmış ve şimdi sürekli acı içinde yaşıyor, acilen bir omuz protezine ihtiyacı var. Ramiz ailenin geçiminden sorumluymuş.

Ramiz'in 14 ve 15 yaşlarında iki erkek kardeşi ve 8, 12 ve 20 yaşlarında üç kız kardeşi var. Babası sıhhi tesisat ve elektrik tamircisi olarak çalışıyordu, annesi ise ev hanımı.

Ramiz ateşkesin ilan edilmesinden birkaç hafta sonra “Gazze'de yıkım ve açlık devam ediyor” diye yazdı. Ailesinin durumu hâlâ vahim. İnsani yardım kuruluşlarından bazı gıda bağışları almış olsalar da bu, ihtiyaçlarını karşılamak için yeterli değildi.

İsrail bombardımanının sivil altyapıyı ve binaları yerle bir ettiği bir bölgede, Gazze'nin güneyindeki evlerine dönmüşlerdi.

Ramiz bir insani yardım dağıtım merkezine ulaşmak için uzun mesafeler kat etmek zorunda kalıyordu - çoğu zaman nakliye masrafları aldığı yardımın değerinden daha yüksek oluyordu.

Piyasada ticari mallar bulunsa da, ailesi her zaman bunları karşılayamıyordu. Sosyal medyadaki yabancılardan ara sıra aldıkları bağışlar dışında hiçbir gelir kaynakları yoktu.

İsrail'in Gazze'ye tüm yardımları engellemesinin ardından gıda fiyatları fırladı. İnsani yardımlar azaldı, gıda yardım kuruluşları ve aşevleri erzak yokluğundan kapandı. Ramiz'in ailesi haftalardır hiç yardım almadı.

Şimdi pazarda sadece konserve yiyecek ve biraz sebze olduğunu söyledi. “Hiçbir şey temin edemiyorum. Yüksek fiyatlar nedeniyle gıda için günde yaklaşık 100 dolara ihtiyacım var.”

15 Mart'ta, İsrail'in Gazze'ye uyguladığı tam ablukanın üzerinden neredeyse iki hafta geçmişken UNICEF, Gazze'nin kuzeyindeki 2 yaş altı çocuklarda yetersiz beslenme oranının ocak ayındaki yüzde 15,6 seviyesinden şu anda yüzde 31'e yükseldiğini ve birkaç hafta içinde 23 çocuğun yetersiz beslenme ve susuzluk nedeniyle hayatını kaybettiğini bildirdi.

UNICEF İcra Direktörü Catherine Russell, “Gazze'deki bu feci çocuk yetersiz beslenme krizinin ortaya çıkış hızı şok edici” diyerek Şeridin geri kalanında da keskin bir artış görüldüğünü belirtti.

Çocukluk döneminde yetersiz beslenmeye maruz kalmanın, bulaşıcı olmayan hastalıklara yakalanma olasılığının artması ve bağışıklık sisteminin işlevselliğinin azalması gibi yaşam boyu sürecek sonuçları olabilir. Ayrıca, yetersiz beslenmenin neden olduğu gelişimsel gecikmeler bilişsel ve motor becerilerde geri dönüşü olmayan eksikliklere, davranışsal zorluk riskinin artmasına ve eğitim sonuçlarının önemli ölçüde azalmasına neden olabilir.

Başka bir deyişle, İsrail'in şu anda Gazze'de çocukları aç bırakması gelecek nesli yok ediyor.

Savaş suçlarına teşvik

Kasım ayında Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında tutuklama emri çıkardı. İkili -diğer suçların yanı sıra- Gazze'deki sivilleri kasıtlı olarak aç bırakmakla suçlandı.

Uluslararası hukuku savunduklarını iddia eden Batılı ülkeler, bu hukuku ihlal edeceklerini ve Netanyahu'yu ağırlayacaklarını açıkça beyan etmişlerdir. Bu ülkeler arasında Macaristan, İtalya, Polonya ve Almanya da var.

Almanya'nın bir sonraki başbakanı olmaya hazırlanan Friedrich Merz kısa süre önce şunları söyledi: “Benim liderliğim altında İsrail başbakanı Almanya'ya sorunsuz bir şekilde seyahat edebilecek. Bunu gerçekleştirmenin yollarını bulacağım.”

Bu açıklamalar, Batı'nın İsrailli liderlerden işledikleri suçlar için hesap sorma niyetinde olmadığının sinyallerini verdi. Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, UCM tutuklama emrinin hiçbir sonucuyla karşılaşmayan Netanyahu, Gazze'de soykırıma varan açlık ve ayrım gözetmeyen bombardımanı yenilemekle kalmayıp daha da arttırmaya karar verdi.

İsrail'in Gazze'ye yardımı tamamen engellemesinin ardından Almanya, Fransa ve İngiltere ortak bir açıklama yayınlayarak “Gazze'ye mal ve malzeme girişinin durdurulmasının, uluslararası insancıl hukuku ihlal etme riski doğuracağını” belirttiler.

Suça suç demeyi reddeden bu tepki son derece utanç vericiydi. 17 Mart'ta İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy cesaretini toplayıp İsrail'in Gazze'ye yönelik yardım ablukasıyla gerçekten de uluslararası hukuku ihlal ettiğine işaret ettiğinde kendi hükümeti tarafından azarlandı.

Eğer sivil bir halkı kasten aç bırakmak ve bombalamak uluslararası hukuku çiğnemek değilse, o zaman nedir? Batılı hükümetlerin İsrail'in işlediği suçları kamuoyu önünde küçümsemeye ve gizlemeye çalışması, aynı suçlara ortak olduklarının açık bir kanıtıdır.

Batılı hükümetler uluslararası hukuk uyarınca ağır ihlalleri durdurmak için harekete geçmekle yükümlüdür. İsrail üzerinde diplomatik baskı kurmalı, silah ambargosu uygulamalı, ticareti ve işbirliğini kısıtlamalıdırlar. Ama yapmıyorlar.

Batılı ana akım medya da Batılı hükümetlerin suç ortaklığına ve harekete geçip bir soykırımı durdurmadaki başarısızlığına dikkat çekmek yerine Filistinlilerin çektiği acıları görmezden geliyor ya da daha kötüsü bu konuda kamuoyunu yanlış yönlendiriyor. İsrail tüm yardımları engelledikten sonra Gazze'deki açlık manşetlere bile çıkmadı. Ancak 18 Mart'taki şok edici katliam, İsrail'in bu katliamı meşrulaştırmasıyla birlikte düzgün bir şekilde paketlenmişti.

Batı medyası İsrailli yetkililerin soykırım açıklamalarını düzenli olarak görmezden geliyor ya da küçümsüyor. Kısa bir süre önce, 19 Mart'ta İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, Gazze'deki Filistin halkına seslenerek, Hamas'ı kovmaz ve İsrailli esirleri geri vermezlerse “tam bir yıkım ve tahribatla” karşı karşıya kalacakları tehdidinde bulundu. Bu soykırım tehdidi bir “uyarı” olarak rapor edildi ve Lammy'nin zayıf bir kınaması dışında İsrail'in Batılı müttefiklerinden hiçbir tepki gelmedi.

Bu boş konuşma, suç ortaklığı, ihanet ve gaslighting gösterisini (bir kişinin başkasını manipüle ederek gerçeklik algısını sorgulamasına neden olduğu psikolojik bir durumdur) 17 aydır izlemek yorucu oldu. Bu, soykırımın normalleştirilmesine direnen bizleri yıpratmak - bizi kırmak için tasarlanmış yıkıcı bir narsisistik manipülasyon ve güç gösterisidir.

Ancak öyle bir noktaya geldim ki, bu ezici adaletsizlik karşısında artık kendimi güçsüz ve bitkin hissetmeyi reddediyorum.

Ramazan, inanç gücünün yenilenmesi gereken bir zamandır. Fedakârlık zamanıdır ama aynı zamanda neşe, bir arada olma ve kişisel gelişim zamanıdır. İsrail ve müttefiklerinin adalete olan inancımı sabote etmesine izin vermeyeceğim. Gazze'deki insanlar bize inanca nasıl tutunacağımızı ve ne olursa olsun nasıl kararlı duracağımızı öğrettiler.

Ne kadar küçük olursa olsun sesimizin ve eylemlerimizin değişime katkıda bulunabileceğine olan inancımı korumaya devam edeceğim. Farkındalık yaratmaktan ve hükümetlerimize harekete geçmeleri için baskı yapmaktan vazgeçmemeliyiz. Gücümüz, birlikte durmaktan ve birbirimize inanmaya, adalet için savaşmaya devam etmekten geçiyor.

 

*Emina Hodžić, Berlin'de yaşayan bir multimedya gazetecisidir.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum