1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Gazze, sessiz kalmayı reddeden insanlar olduğu sürece yenilmeyecektir
Gazze, sessiz kalmayı reddeden insanlar olduğu sürece yenilmeyecektir

Gazze, sessiz kalmayı reddeden insanlar olduğu sürece yenilmeyecektir

İşgal yalnızca askeri güce dayanmıyor; aynı zamanda Filistin direnişini itibarsızlaştırmayı, felaketten sorumlu tutmayı ve halk desteğinden koparmayı amaçlayan sistematik bir medya savaşı da yürütüyor.

04 Nisan 2025 Cuma 20:13A+A-

Adnan Hmidan’ın Middle East Monitor’da yayınlanan yazısı, Haksöz Haber tarafından tercüme edilmiştir.

 

İşgalin Gazze'de neleri kökleştirmeye çalıştığını özetleyen kanlı bir sahnede, bir polis memuru silahlı saldırganlar tarafından vahşice öldürülürken, İsrail güçleri yaralılara müdahale eden sekiz sağlık görevlisini soğukkanlılıkla infaz etti. Bu arada İsrail güçleri gazetecileri hedef almaya devam ederek suçları belgeleyecek hiçbir tanığın kalmamasını ve katliam görüntülerinin asla dış dünyaya ulaşmamasını sağlıyor. İşgal güçleri tıpkı yaşamı sildikleri gibi gerçeği de silmek istiyor ve Cibaliye'den Refah'a uzanan ve bir “açık mezar” haline gelen trajediyi anlatacak hiçbir sesin kalmamasını sağlıyor.

Bugün yaşananlar sadece bir savaş ya da saldırganlığın geçici bir aşaması değil, planlı bir soykırımdır; tüyler ürpertici bir hassasiyetle yürütülen bir etnik temizlik eylemidir. İşgal, ABD'nin onayı ve desteği, Arapların terk etmesi ve şüpheli uluslararası suç ortaklığı ile kolaylaştırılan, titizlikle hazırlanmış bir planı sistematik olarak uygulamaktadır.

Gazze yok ediliyor. Siyonist düşman, yerleşim bölgesinden yaşamı söküp atmak için hiçbir çabadan kaçınmıyor. Yerleşim alanları ayrım gözetmeksizin bombalanıyor, evler sakinlerinin başlarının üzerine yıkılıyor ve geride sadece moloz ve kül bırakıyor. Hastaneler bombalanıyor ve malzeme sıkıntısı çekiliyor, su kesiliyor, yiyecek kıtlığı yaşanıyor ve Gazze'nin havası bile barut ve toplu katliamlardan sonra çürüyen cesetlerin kokusuyla doluyor.

Ölümden kaçan yüz binlerce insanın son sığınağı olan Refah'ta savaş her zamankinden daha fazla mevcut.

Yırtık pırtık çadırların altında çocuklar açıkta yatıyor, bir sonraki top mermisini ya da işgal güçlerinin dünyanın gözü önünde ve cezasızlıkla işlediği uzun savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar listesine eklenecek yeni bir katliamı bekliyor.

Doğrudan imhanın ötesinde, işgal devleti güçlerini ve güvenlik kurumlarını hedef alarak Gazze'nin iç dokusunu parçalamaya çalışıyor ve bölgeyi kanunsuzluğa ve organize suça sürüklemeyi amaçlıyor. Kolluk kuvvetlerinin olmadığı yerde korku hâkim olur, şiddet yayılır ve toplum iç çekişmelerle parçalanır ki bu tam da işgalin istediği şeydir: insanları direnmekten alıkoymak, saldırgan Siyonist devletle yüzleşmek yerine birbirleriyle savaşmaya itmek.

Gazze'yi kanunsuz bir çorak araziye dönüştürerek Siyonistlerin dünyanın önünde masummuş gibi davranmasını sağlamaya çalışıyorlar: “Bakın! Hükümet yok, düzen yok, devlet yok, sadece kaos var.”

Ancak, yaralarına ve kayıplarına rağmen Gazze halkı bu komployu anlıyor. Saldırıya karşı direnmenin sadece bombardımana dayanmakla değil, aynı zamanda iç bütünlüğü korumak ve işgalin Filistin toplumunu parçalama hedefine ulaşmasını engellemekle ilgili olduğunun farkındalar.

Her savaşta hastaneler ve sağlık çalışanları kırmızı çizgiler olarak kabul edilir, ancak İsrail'in Gazze'ye yönelik soykırım kampanyasında sağlık görevlileri meşru hedefler haline geldi. Yaralılara ulaşmaları engelleniyor, görevlerini yaparken öldürülüyor, hatta ambulanslar ve tıp merkezleri sistematik olarak yok ediliyor.

Amaç açık: tedavi yok, kesin ölü sayısı yok, suça tanık yok.

Refah'ta hastaneler kana boğuluyor ama ilaç yok. Yaralı siviller, yaraları ölümcül olduğu için değil, tıbbi kaynaklar haydut İsrail devleti tarafından kasıtlı olarak engellendiği için ölüyor. Hastane koğuşlarında ve koridorlarında düzinelerce yaralı çocuk acı içinde yatıyor, dünya görmezden gelirken tecrit edilmiş bir halde kaderlerini bekliyorlar.

Bir suç, onu örtbas edecek araçlar olmadan tamamlanamaz. İşgal devletinin insanlar kadar hakikati de yok etmeye çalışmasının nedeni budur. Gazeteciler tıpkı direnişçiler gibi hedef alınıyor, çünkü Gazze'de kelimeler kurşunlardan daha tehlikeli hale geldi. Yüzlerce gazeteci İsrail güçleri tarafından öldürüldü, diğerleri ise tutuklandı ya da sınır dışı edildi, böylece hikâyeyi anlatacak kimse kalmadı.

Ancak gerçeği bastırmaya yönelik bu umutsuz girişimlere rağmen İsrail Gazze'yi susturmayı başaramadı.

Gazze'deki her erkek, kadın ve çocuk, yaşanan vahşete tanıklık eden birer yurttaş gazeteciye dönüştü. Yıkılan her ev bir tanıklık, acılı her anne ise dünyanın sessizce ve zaman zaman zımni bir onayla izlediği Gazze'nin yok edilişini dünyaya anlatan bir öyküdür.

İşgal yalnızca askeri güce dayanmıyor; aynı zamanda Filistin direnişini itibarsızlaştırmayı, felaketten sorumlu tutmayı ve halk desteğinden koparmayı amaçlayan sistematik bir medya savaşı da yürütüyor. İsrail yanlısı medya ve politikacılar, normalleştirici Arap sesleriyle birlikte, Gazze'nin teslim olmayı reddettiği için acı çektiğini ve tek çözümün İsrail'in koşullarına boyun eğmek olduğunu iddia ederek, sanki Filistinliler beyaz bayrak salladığında ölümler duracakmış gibi aldatıcı söylemler yayıyor. İsrail ne zaman ateşkes ya da diğer anlaşmaların şartlarına bağlı kalmıştır?

Tarih teslimiyetin hiçbir zaman hayatta kalmayı garanti etmediğini göstermiştir. Eğer Gazze bugün beyaz bayrak göndere çekseydi, İsrail suçlarına son vermeyecek, yayılmacı projesine devam edecek, Filistinlileri acımasızca takip edecekti çünkü onların varlığı İsrail'in sömürgeci emellerini tehdit ediyor ve Siyonistlere Nekbe'deki asıl günahlarını ve devletlerinin yalanlar, terörizm ve etnik temizlik üzerine kurulduğunu hatırlatıyordu. İşgal, tüm acımasızlığına rağmen, Gazze'nin yenilmediğini ve küle dönse bile yıkılmayacağını bildiği için kaygılı olmaya devam ediyor.

Bu dehşet karşısında, sadece suçların belgelenmesi yeterli değildir; harekete geçmeliyiz.

Komployu tüm ayrıntılarıyla ifşa etmeli, İsrail'in işlediği suçlara karşı sesimizi tüm medya ve siyasi platformlarda yükseltmeliyiz. Aynı zamanda iç bölünmeyi de reddetmeli, Gazze halkını birlik olmaya ve İsrail'in planlı kaos tuzağına düşmemeye teşvik etmeliyiz.

İşgal devletinin işlediği suçların hesabını vermesi için yasal adımlar atılmalıdır. Siyonist suçluların adalet önüne çıkarılması için uluslararası mahkemeler zorlanmalıdır.

Bu sürece, küresel ve tabandan gelen seferberliği arttırarak, protestolar düzenleyerek ve suç ortağı hükümetlere baskı yaparak yardımcı olunabilir. Bunu yaparken, İsrail'in söylemlerini destekleyen ve imajını uluslararası alanda sterilize etmeye çalışan hainleri ve propagandacıları da ifşa edebiliriz.

Son olarak, entelektüelleri, akademisyenleri ve gazetecileri işgal devletinin gerçek doğasını ortaya çıkarma görevlerini yerine getirmeye çağırmalı, kısa vadeli siyasi kaygılardan bağımsız olarak dünyanın İsrail'in katliam ve etnik temizlik tarihini tanımasını sağlamalıyız.

İsrail, Gazze'nin direncini tüketmek üzerine bahis oynuyor ve küresel protestoların zaman içinde yavaş yavaş azalacağını umuyor. Ancak Gazze yorulmayacak, düşmeyecek ve asla teslim olmayacaktır. Enkazın altından bayrak taşıyan bir çocuk çıkıyor. Yıkıntıların arasından bir meydan okuma çığlığı yükseliyor. Bombaların yağdığı Refah'ta insanlar geri çekilmiyor. Evlerin yerle bir edildiği Cibaliye'de direniş ruhu kırılmadan devam ediyor.

Dünyada sesini yükseltmek isteyen özgür sesler olduğu sürece Gazze silinmeyecektir. Sessiz kalmayı reddeden insanlar var olduğu sürece Gazze yenilmeyecektir. Dünya sessizlik içinde izlese de, meşru direniş devam edecek ve kararlılık ilerlemenin tek yolu olmaya devam edecektir.

HABERE YORUM KAT