1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Gazze katliamı ve Hasbara’nın iflası
Gazze katliamı ve Hasbara’nın iflası

Gazze katliamı ve Hasbara’nın iflası

Taha Kılınç, "Hasbara" adı altında tüm dünyada medya, akademi ve kültür sektörlerinde kapsamlı bir algı yönetimi ve lobicilik ağı kuran siyonistlerin, Gazze saldırıları sonrası kurduğu bu düzenin etkisini kaybetmeye başladığını aktarıyor.

23 Kasım 2024 Cumartesi 11:30A+A-

Taha Kılınç/Yeni Şafak

Hasbara’nın iflası

Üçüncü Siyonist Kongre 15-19 Ağustos 1899’da İsviçre’nin Basel kentinde toplandığında, en önemli gündem maddelerinden biri, Siyonizm’in dünya kamuoyuna nasıl anlatılacağı meselesiydi. Politik Siyonizm’in lideri ve Siyonist kongrelerin mucidi Theodor Herzl, bunun için “propaganda” kelimesini ortaya attı. Kelime o dönemde henüz olumsuz bir anlam yüklenmemiş olduğundan, Herzl, kongreye katılanlara şu öneride bulunuyordu: “Halk kitlelerine propaganda yapın, kendinizi anlatın!”

Theodor Herzl’in yakın dostlarından Nahum Sokolow ise bir süre sonra “propaganda” kavramına İbranice bir karşılık bularak “Hasbara” kelimesini dolaşıma soktu. İbranicede “Açıklama” anlamına gelen Hasbara, önce Siyonistlerin ardından da İsrail’in dünya kamuoyuyla iletişime geçerken kullandığı çok boyutlu bir lobi ağının özet ifadesine dönüştü.

1900’lerin başından itibaren kadîm Filistin toprakları adım adım işgal edilirken, Siyonist kadrolar da dünyanın dört bir tarafında hummalı bir Hasbara faaliyetine giriştiler. İlk hedefleri, kamuoyunun şekillendirildiği iki ana mecra olarak, medya ve akademik dünyaydı. Bir yandan kesenin ağzı da sonuna kadar açıldı: Kilit kadrolar satın alınarak, kalem ve kelam sahipleri ödüle boğularak, projeler finanse edilerek, sponsorluk desteği verilerek veya dümdüz şantaj vb. yöntemler kullanılarak, Filistin’in işgalinin dünyaya tamamen Siyonist ağızla anlatıldığı bir Hasbara şebekesi tesis edildi.

Medyaya ve akademik dünyaya yapılan muazzam yatırımlar, zaman içinde film, müzik ve eğlence sektörlerine de teşmil edildi. “Yahudilerin mazlumluğunu” anlatan yapımlar öne çıkarıldı, Holokost temalı filmlere ödüller yağdırıldı, Oscar alabilmek için Siyonizm’e ve İsrail’e göz kırpmak adeta temel şart haline geldi.

Hedeflerine ulaşmak için hiçbir sınır tanımayan ve her türlü yöntemi kullanmaktan da çekinmeyen Hasbara aygıtı, lobicilik faaliyetlerini sürdürürken elbette İslâm ülkelerine özel bir ihtimam gösterdi. Seçilmiş ilim adamları ve araştırmacılar bonkör burslarla desteklendi, sözüm ona “sivil toplum” kuruluşlarının projeleri finanse edildi, gazetecilerden diplomatlara, kamu kurumlarının kritik mevkilerinden sosyal medya kullanıcılarına kadar, Hasbara’nın el atmadığı kesim kalmadı. İslâm coğrafyasında her ülkeyi teker teker ele alınız, Hasbara’nın şekillendirdiği veya tesir ettiği nice önemli dönüm noktasına ve şahsiyete rastlayacaksınız.

Ancak Hasbara’yı anlamaya çalışırken, stratejilerini sonuna kadar ve kusursuz biçimde uygulayabilen, “her şeye kâdir” bir yapıdan söz etme yanlışına da düşmemek gerekiyor. Evet, dünya çapında milyarlarca dolar harcanan bir faaliyetler bütünü bu, fakat özellikle son yıllarda Hasbara’nın geçtiğimiz on yıllar boyunca titizlikle kurduğu “defans duvarı”nda ciddi çatlaklar meydana gelmeye başladı. İnsanlar artık Siyonistlerin finanse ettiği medya organlarında, İsrail’in Filistinlilere saldırılarını “çift taraflı bir çatışma” olarak sunan haber diline yüksek sesle ve öfkeyle itiraz ediyor. “İsrail’in kendini savunma hakkı”nın soykırım ve katliamlara meşruiyet kılıfı haline getirilmesini kimse yutmuyor. Bombardımanlarla yok edilen sivil yaşam alanlarında ölenlerin “terör örgütleri tarafından canlı kalkan olarak kullanıldığı” yalanlarının alıcısı yok.

İsrail’in Gazze’de devam eden saldırılarına sadece “Müslümanların kayıpları” veya “şehit sayıları” üzerinden bakarsanız, fotoğrafın esas mühim kısmını gözden kaçırırsınız. İsrail’in bu süreçteki kaybı, nisbî olarak, Filistinlilerinkinden çok daha fazla. Siyonistlerin neredeyse bir asır boyunca devasa kaynaklar harcayarak inşa ettiği “pozitif” imaj, birkaç ay içinde tuzla buz oldu. Hasbara, iflas bayrağını çekti. Yahudi düşmanlığı, –sırf kendi elleriyle işledikleri yüzünden– dünya tarihinin muhtemelen en zirve noktasına tırmandı. İsrailli veya Siyonist olmak, göğsünü gererek ilan edilecek bir durum değil artık, hatta dünyanın birçok noktasında tehlike ve risk anlamına geliyor.

Tüm bunları hamasetle veya “kitleyi gaza getirme” adına yazıyor değilim. Dikkatle bakan herkesin fark edebileceği bir hakikati hatırlatıyorum sadece. Tarih, kendi kuralları çerçevesinde ve rotasından hiç sapmadan, akışını sürdürüyor. Ömrü olan, Siyonist projenin sadece gerilemesini değil, zerrelerine ayrıldığı zamanları da görecek.

HABERE YORUM KAT