Gazze intifadası ve hayrı yaygınlaştırmak
“Hayra davet, iyiliği emr, kötülüğü men” hükmünün 7 Ekim’den bu yana Gazze’de ve bizlerde ne kadar tanıklaştırıldığı veya tecelli ettiği hususu hepimizi ilgilendiriyor.
Rad sûresinde bildirildiği gibi “Allah bütün varlıkların yaratıcısıdır” (13/16). Bu bir hayır düzenidir. İmam Gazzâli’ye göre de “Var olandan daha mükemmeli mümkün değildir.” Gazzâlî’nin, hem tertibindeki güzellik hem de yaratılışındaki mükemmellik bakımından bu âlemin “sûret”inden daha mükemmelinin bulunmadığı şeklindeki düşüncesi daha sonraki dönemlerde geniş kabul görmüştür.
Yine tahkik ehli tefsir ve kelam alimlerimiz, başlangıcından itibaren dünya düzenini, hayırla şerrin, faydalı ile zararlının varlığı ile açıklamışlardır. Buna göre eğer dünyada yalnız şer bulunsaydı bütün varlıklar helâk olurdu. Aksine eğer sırf hayır bulunsaydı o zaman da bir yükümlülük (külfet, imtihan) düzeninden söz edilemezdi. Ayrıca şerden kurtulup hayrı gerçekleştirmek için düşünmenin, mücadelenin ve salih amellerin sebepleri de ortadan kalkar ve kulluk bilinci ve hikmet yok olurdu.
Sapkınlık ve zulmün kaynağı olan kötü amel ve huylar, ifsad ve zulüm yani ahlaksızlık; imtihan dünyasında fıtratımızın güzelliklerinin ve Rabbimizi birleme potansiyelimizin örtülmesi veya kaybedilmesiyle ortaya çıkmıştır. Bu konuda iradeli varlık olarak ilk isyankâr İblis’tir. Adem aleyhisselamdan bu yana da ademoğulları içinde şer’i ve kötülüğü Rabbimizin vahyinden, Resullerin yolundan ve fıtrattan ayrılarak veya bunlarla ortaya konan hak olandan ve salihattan yabancılaşarak fikri ve fiili zulümler işlenmektedir.
Batı dünya görüşü ve yayılmacılığı yani modernite, bizzat Yaratıcımıza ve hükümlerine bir başkaldırı, insan ve toplum fıtratına cahilane bir saldırıdır, küfürdür. Aklı mutlaklaştıran yaklaşımlar; içki, zina, dijital iftiralar ve ayartmalar gibi fahşa safahatının yaygınlaşması; bedenini açan kadınlardan dövme yaptıran erkeklere kadar, aykırı cinsel eğilimlerden kadın ve erkek fıtratını tahrif edip müzekkerle müennesi iç içe geçiren tek cinsliği icat etmeye kadar -ki bu konunun en şedit savunucuları da Siyonistler arasından çıkmaktadır- ve diğer her türlü çağdaş ifsadın kaynağı bugünkü modernitedir yani Batı paradigmasının ürünüdür.
Söz konusu global kötülüğün bir tezahürü de bu kötülük akımına Filistin’de ve Ortadoğu’da uşaklık yapan Siyonist çetedir. Fıtri adaletten yana olan ve oldukça azınlık haline düşürülen Yahudiler dışında bu vahiy, adalet ve fıtrat düşmanı katillerin bugün gerçekleştirdiği kötülük ve katliam, ilham babaları olan küresel kapitalizmin patronlarından aldıkları destekle Filistin halkı ve Müslümanları üzerinde vahşice sürmektedir.
Müminler için sürdürülebilir ve dayanışmaya açık bir mücadele tabii ki ıslah ve ihya geleneğinden güç aldığı müddetçe şer’i ölçüler ve adalet üzere ayakta kalabilir. Çünkü direnişi de dayanışmayı da vahiy temelli mükellefiyetlerimiz ve tevhidi bilincimiz sürdürülebilir kılar. Bunun için de tevhidi bilinç için ıslah, nefsimiz ve birlikteliklerimiz için yeniden inşa bilinci kaçınılmazdır.
Bilindiği gibi iyi ve yararlı olma anlamında “salah” kökünden mastar olan “ıslah” kavramı Kur’an-ı Kerim’de isim ve fiil olarak 40 defa geçmektedir. Islah düzeltmek, daha iyi hale getirmek anlamında kullanılmaktadır. O yüzden de “salihat” yani sürekli hak temelli iyilik, “hasenat”tan yani sınırlı iyilikten daha üstündür. “Salihat” hem kuşatıcılığı hem düzeltici ve inşa edici özelliği ile sürekliliği ifade eder.
“Islah” kavramı tarihi süreç içinde “din, ilah, rab, millet” kavramları gibi anlam daralmasına veya saptırılmasına uğramış bir kavramdır. Kur’anî kavramlarımıza özgünlüğünü kavuşturmak yerine, onun yerine geçecek inkılab veya devrim/revilation gibi güncel kavramları kullanmayı tercih edenlerimiz de vardır. Devrimcilik veya inkılapçılık ancak ödünç bir kavram olarak bozulmuş olan telakki ve tavırlardan vahye ve fıtrata dönüş, köklü değişim manasıyla kullanıldıkları zaman yani “ıslah” kavramıyla irtibatlandırıldıkları zaman anlam kazanır.
Şuara sûresinin son ayetinde kullanılan “inkılab” ifadesi ise her iki dünya için de mesaj vermektedir. Müfessirlerin genellikle üzerinde durduğu birinci manada bu ayet “..nasıl bir dönüşle (Allah’a) dönecekleri günü gelince öğreneceklerdir” anlamındadır. Ayrıca zulüm ve zalimi bu dünyada da kötü akıbet beklediğine bir vurgudur. Zira sünnetullahla irtibatlı bir mesel vardır: “Küfür devam eder ama zulüm devam etmez” ya da “Zulüm ile âbad olanın ahiri berbat olur”. Zira zulüm uygun olanı yerinden etmektir. Bu cürmü işleyen zalimler de er geç hesap vereceklerdir!
Ancak inkılapçılık ya da devrimcilik tarzında kullanım galat-ı meşhurdur; "ıslah" ise asıl bir kavramdır. Bazı insanlar arasında da devrimcilik maceracılık gibi algılanabiliyor. Ve cahili sistemin kurallarına uymamak, takmamak ve kurallarını reddetmek insanın nefsine de hoş geliyor. Lakin nefsini ıslah etmeyen, yorumlarında istişarî denetimi takmayan “devrimcilik” adına da argo söylemler ve lümpenlik gırla gidiyor.
Gerçekten vahiyle nefsini ıslah eden ve Resulullah (s)’ın gösterdiği gibi vahyi talim eden insanlar hem kendi kimliğinde hem toplu şahitliklerinde her türlü kötülüğe, düzensizliğe ve ifsada/bozgunculuğa karşı haktan, adaletten ve esenlikten yana tavır takınan bir tutum içinde olurlar. Islah fiilinden türeyen ve ıslah işini yapan kişilere de Kitab-ı Kerim’de “muslih ve muslihun” denir (7/170, 11/117 vd.). “Islah ifsad”ın, “muslih müfsid”in karşıtıdır.
İşte Gazze’de 50-60 sene içinde yükselen diriliş ve bilinçlenme süreci vahiy merkezli talim keyfiyetini gerçekleştirmiş, muslih öncülerimizin bilinçte ve tavırda ıslah eğitimi sonucunda da kitlesel bir kıyam başlatılmıştır. Hadis literatürümüzde geçen “Her asırda dini ve ahlaki yenilenmeyi gerçekleştirecek bir mücaddid” çıkacağına dair rivayetler de bu bağlamda algılanmalıdır. Zira Nur sûresinde şöyle buyurulmaktadır:
“Allah, sizden iman eden ve salihatı yapanlara, tıpkı kendilerinden öncekileri halife kıldığı gibi, kendilerini de yeryüzünde halife kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini mutlaka sağlamlaştıracağını ve endişelerinden sonra onları mutlaka güvene kavuşturacağını vaat etti.” (24/55). Zaten Allah’a ve Resul’e tabi olan sıddıkların, şühedanın, salihlerin sürdürülen iyiliğine Rabbimiz Nisa sûresinde işaret buyuruyor (4/69).
İslami değerleri yeniden ihya ve Müslüman kültürünü ve İslami ilişkileri ıslah etme amacı, görevi ve azmi tabii ki “Siz, hayra çağıran, ma'rufu yapıp telkin eden, munkeri engelleyen bir topluluk olun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (3/104) ilahi prensibine dayanmaktadır. Örnek direnişleri bizlerin de duyarlılık ve cehdimizi artıran Gazze ve Batı Şeria İslami direnişinden önce İhvan sonra da Hamas öncüleri insanları zulme, işgale, cahiliyeye karşı ilkin “hayra” çağırdılar. Bunun için de kendilerine kulak veren mücadele arkadaşlarını tevhidi bir talimden geçirdiler.
Zikrettiğimiz ayetteki “hayır” iyi ve iyilik manasına şer’in, münker’in karşıtı olarak kullanılıyor. İsfahani lügatinde “akıl, adalet, fazilet ve faydalı nesne (mal) gibi herkesin arzuladığı şey” diye tanımlıyor. Aidiyet suresinde “İnsan hayır/mal sevgisine pek düşkündür” (100/8) denilirken birçok ayette de insanlar maldan “infak”ta bulunmaya çağırılıyor (2/262; 4/34). “Hayır” maddi ve manevi nimetleri kapsar. Şöyle ki Nahl sûresinde “Takva sahiplerine Rabbiniz size ne indirdi: Hayır/iyilik derler” (16/30) ve Bakara sûresinde de “hayır” özel nimet olarak vahiy veya Kur’an yerine kullanılır (2/105). Hayır maddi ve manevi nimet anlamındadır ve ihtiyaç sahipleriyle, talep edenlerle bölüşülmelidir.
Kur’an’da “hayır” kavramı ikinci olarak da “salih amel, salihat ve hasene” olarak da kullanılmaktadır. Bakara sûresinde insanın kendisi için faydalı olacak her türlü iyiliği “hayır” diye adlandırılır (2/197) Yine aynı sûrede “… önceden kendiniz için ne hayır yapacaksanız Allah katında onu bulacaksınız” (2/110) buyurulmaktadır.
İşte Hamas direnişinin kitleleşerek örneklik oluşturması münkere, cahiliyeye, saldırganlığa ve işgale karşı direnecek Filistin halkına önce hayrı yaymaya çalışmış olmasından kaynaklanmaktadır. Önce vahiy nimetini hikmetle, basiretle hayır olarak mescidlerde, okullarda, mahalle ve evlerde örgün ve yaygın biçimlerde yayarken; aynı zamanda hayrı infak olarak da adil bir şekilde yaygınlaştırmaya çalışmıştır.
Bize düşen de, bu hayra hem destek vermek, hem onlara yönelik infaklarımızı, destek eylemlerimizi ve her türlü sesleri olma çabalarımızı çoğaltmak olmalıdır. Ve “emr-i bil maruf ve nehyi anil münker” mücadelemizi; kapitalist itikadi saldırılara, vesayete ve yaşam tarzı dayatmasına karşı direnişimizi, ıslah, ihya ve inşa çabalarımızı kendi pratiğimizde Gazze’de olduğu gibi merhalelerini sünnetullah ile mutabık kılmaya çalışarak safha safha büyütmek mükellefiyetindeyiz.
Allah’a hamd olsun ki fikri ve fiili küresel cahili kuşatma ve saldırılara karşı nebilerin, sıddıkların, şühedanın, salihlerin sünnetini Hamas mensubu kardeşlerimiz güçleri oranında en güzel şekilde yerine getirmeye çalışıyorlar.
Gazzeli kardeşlerimiz atalet içindeki Müslümanlara da, vicdanlarına hitap ettikleri adalet arayışındaki dünya insanlığına da uyarıcı örneklikler sergiliyorlar. Bu sosyal şahidlikleri için onlardan Allah razı olsun.
Yaşarken İslam davasının “şahidliğini ve şehidliğini” üstlenenlere ve şehidliğe adananlara selam olsun. Bu mutlu kimliğe ulaşanları Rabbimiz iki cihanda da felaha erdirsin!
YAZIYA YORUM KAT