Gazze için Ebû Basîr olabilmek
Tarihin en kanlı, en orantısız, en aşağılık ve en vahşi saldırıların yaşandığı yerdir Gazze. Kardeş olduklarını iddia eden ümmetin seyirci kaldığı bu soy kırımda bir avuç mücahidin dört aydır direniş gösterdiği yerdir Gazze.
Anaların, babaların, çocukların, mücahitlerin insanlığa ve Müslümanlara çok şey öğrettiği mekteptir Gazze.
Duyarlı Müslümanlar haklı olarak kardeşlerimize nasıl yardım edebiliriz? Nasıl onlara ulaşabiliriz? Derdinde iken, kimisi de bu işi konforlarını bozmayan, sözden öteye geçmeyen tepkilerle yetinen yöneticilerine bu görevi tevdi etmiş durumda.
Kimi yerlerde boykotun neler yaptığını, yaptırdığını gördük. Sadece Müslümanlar değil, vicdanı olan insanların ortaya koyduğu tutum ve ilkeli duruşun neler yaptığını görüyoruz.
Her Müslümanın, her şahsın yapabileceği bir şey var. Duadan tutun fili yardıma kadar yapılabilecek birçok şey var. Önemli olan bunun için kafa yormaktır.
Çok uzatmadan Hz. Peygamber (s.a.s) döneminde yaşanmış bir olayı paylaşmak istiyorum. Düşmana teslim olmadan, inandığı değerleri yaşama arzusunda olan bir tek kişinin dengeleri nasıl alt üst ettiğini, azim ve kararlılığın ardından Allah’ın nasıl bir kapı açtığını görüyoruz.
…
Kureyş kabilesinden ve Benî Zühre’nin müttefiklerindendi. Müslüman olduğu için Kureyşliler tarafından Mekke’de hapsedilmişti. Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra Mekke’den kaçıp Medine’ye Hz. Peygamber’in yanına gitti. Bunun üzerine müşrikler, Hudeybiye Antlaşması gereğince Ebû Basîr’in kendilerine iade edilmesi için Medine’ye iki muhafız gönderdiler. Hz. Peygamber Ebû Basîr’i çağırarak kendisini Kureyşliler’e teslim etmek zorunda olduğunu, fakat Allah’ın ona ve onun durumundaki çaresiz Müslümanlara yakında bir çıkış yolu göstereceğini söyledi. Ebû Basîr düşmana teslim edilmemesini istediyse de Hz. Peygamber antlaşma esaslarına uymak zorunda kaldı.
Ebû Basîr ile iki muhafız Mekke’ye giderken Zülhuleyfe’de yemek molası verdikleri bir sırada Ebû Basîr onlardan birinin kılıcını ele geçirdi ve öldürdü, öteki Medine’ye kaçıp Hz. Peygamber’e sığınarak canını kurtardı. Onun ardından Hz. Peygamber’in yanına giden Ebû Basîr durumu anlattı ve kendisini düşmana teslim etmek suretiyle onun verdiği sözü yerine getirdiğini, ancak kendisinin hem canını hem de dinini düşman elinden kurtardığını söyledi. Hz. Peygamber’in kendisini tekrar Mekkelilere teslim edeceğini anlayan Ebû Basîr Kızıldeniz sahilindeki Sîfülbahr’e kaçtı. Mekke-Şam yolu üzerinde bulunan Îs’e gidip yerleştiğini kaydetmektedir.
Başta Hudeybiye Antlaşması sırasında antlaşma şartları gereğince Kureyşlilere teslim edilen Ebû Cendel olmak üzere Ebû Basîr’in başından geçenleri haber alan müşriklerin elindeki diğer Müslümanlar Ebû Basîr’in yanına kaçtılar. Sayıları yetmişi, bazı rivayetlere göre 300’ü bulunca yaptıkları gerilla savaşlarıyla Kureyşliler’e ait ticaret kervanlarını tehdit etmeye ve can damarları olan ticaretleri için tehdit oluşturmaya başladılar. Bunun üzerine Mekkeliler, kendilerinden İslâmiyet’i kabul edenlerin Hudeybiye Antlaşması gereğince iade edilmesi şartından vazgeçtiklerini, Ebû Basîr ve arkadaşlarının Medine’ye kabul edilebileceklerini bildirdiler. Buna karşılık ticaret kervanlarının soyulmasına meydan verilmemesini istediler. Hz. Peygamber Ebû Basîr ve arkadaşlarına Medine’ye gelmelerini emreden bir mektup gönderdi. Ancak mektup oraya ulaştığında Ebû Basîr ölüm döşeğindeydi, az sonra da vefat etti. Ebû Cendel ve arkadaşları Ebû Basîr’i bulundukları yerde defnettiler ve kabrinin yanına bir mescid yaptılar. Daha sonra da Medine’ye döndüler. (TDV İslam Ansiklopedisi Ebü Basîr)
Herkesin evinde, cebinde internet var; onlara destekte kullanalım.
Herkesin evinde mutfak var, Siyonistleri destekleyen ürünleri sokmayalım.
Her ülkede onlara ihracat yapanlar var, mallarını boykot edelim.
Yerli siyonistleri ifşa edelim; mallarını ürünlerini almayalım.
Listeyi uzatmak mümkündür.
İmkanı olup ta yardım etmeyen, adam gibi adam duruşunu sergilemeyenleri kuşkusuz ağır bir vicdani muhasebe bekliyor..
En önemlisi hala devam eden zulmün gündemden düşmesine izin vermeyelim. Bunun sıradanlaşmasına müsaade etmeyelim.
Yardım elini uzatmayan idareciler de gün gelir tepelerde ağlarlar. O zaman da (Endülüs düştüğünde Endülüs emirinin annesi gibi onların da) anneleri ‘ağla oğlum ağla! adam gibi savaşsaydın (destek verseydin, yardım etseydin, mücadele etseydin) bugün kadınlar gibi ağlamazdın’ diyeceklerdir.
Herkes evinde, iş yerinde, ülkesinde ve hayatında Ebû Basîr olabilir mi?
Bence ‘evet’, sizce….
YAZIYA YORUM KAT