Gazze Direnişi İle Yeni Bir Bahara Doğru...
Hamza Türkmen, İsrail saldırıları karşısında Gazze'nin direnişinin ümmetin geleceğine nasıl bir katkı sağlayacağını yorumluyor.
HAMZA TÜRKMEN / HAKSÖZ-HABER
Gazze, daha şimdiden gerçek adalet ve özgürlük, yeni bir dünya arayışının merkezi haline geldi.
“Arap Baharı”nı tutuşturan hareket liderinin temennisiyle inşaallah Gazze zafere kavuşacak. Gazze, bir gün, dünyaya yayılan fıtri özgürlüğün ve barışın merkezi olacak.
İsrail’in 2014 Ramazan’ında Gazze’ye kara harekatı başlatması karşısında Filistinli direnişçiler için dua eden Raşid Gannuşi, “Allah'tan Gazze'deki mücahitlerin atışlarını keskinleştirmesini, onlara yardım etmesini, direnmeleri için güç vermesini” diliyor. Gazze’ye “özgürlük kalesi” diyen bilge liderden yerel ve küresel vesayete “Lâ” diyen, fıtratıyla barışık tüm erdemli, onurlu ve adaletten yana insanlar için hayati bir dua cümlesi daha: “Allah Gazze'nin doğuşunu, yeni bir dünyanın doğuşuna temel kılsın.”
Gazzeliler kendi topraklarında açık hapishane hayatı yaşıyor. Siyonist İsrail ve İşbirlikçi Mısır diktatörlüğünün ambargosu altında çalışma-üretme olanakları kısıtlanmış ve nüfusunun yüzde 21’i açlık sınırının altına itilmiş durumda. Ayrıca hergün İHA’lar ve iletişim teknolojisi ile izlenen ve iki de bir en değerli evlatlarını Siyonist süikastlara kurban veren Gazze, kanlı tuzakların ağında. Ama tüm pusulara karşı da basiretli, tedbirli ve direngen.
Küresel kapitalizmin ve Siyonist şebekenin siyasi ve medyatik tüm ağları; coğrafyamızdaki iş birlikçi emirlik, krallık ve diktatörlerin tümü Filistin halkına kimliksizleşmeyi ve küresel istikbarın komisyoncusu İsrail’e itaat etmeyi dayatıyor. Filistin’in, Gazze’nin onurlu insanları ve İslami tanıklığı yaşamlaştırmak isteyen halkı teslimiyet izzetsizliğini reddedince bu sefer de salkımından pudrasına kadar kimyasal zehirler içeren bombalarla katliama uğruyor.
Batı kendi paradigmasına teslim olmayan bir halkın Bosna’daki gibi Nazizmi yenileyen yöntemlerle katledilmesine sessiz. Evrensel hukuk normları suskun. Batılı uluslararası insan hakları kuruluşları zaten emperyazimin beşinci kolları. İnsani haklar Batılı egemenler için var, ötekiler için her şey göstermelik. Ve alabildiğine açık ki bir yanda paradigmal olarak Batı, öte yanda Batı-dışı değerler.
Dünya istikbarı için iki kutup veya iki tasnif söz konusu. Hatta üç.
Birisi, statüko. Batı paradigmasının egemenliği.
Ötekisi; statükoyu, yerel ve küresel vesayeti aşmaya çalışanlar.
Üçüncü tasnif ise Batı tarafından devşirilenler, fıtri kimliği silikleşen işbirlikçiler.
Cumhurbaşkanı Adayı Erdoğan’ın İslam Bilginleri Toplantısı’ndaki konuşmasında sarfettiği sözlerdeki sahici ifade şu: “Bizim için Rabbimizin rızası önemlidir. Batılıların rızası değil.”
Bir de Cuma hutbesinde Mehmet Görmez’in kendi coğrafyalarımızdaki kardeşlerimizin bombalar altında iftar yapmalarının sebebini, kendi nefsimizde arama daveti. Ya da Erdoğan’ın “Batı’yı suçlamak kolaycılık. Sen önce evinin içine bak!” hitabı.
İşgalci terörist İsrail, Batı bloğunu temsil ediyor.
İnsanca, Müslümanca var kalmaya çalışan Filistin ve Gazze direnişi ise tüm yerel ve küresel vesayetten kurtulma çabalarımızın öncüsü. Az ama nitelikli, sınırlı ama sürekli…
Devşirilen işbirlikçiler ise coğrafyamızdaki kolonyalizm artığı ulusal diktatörler:
Şu İhvan-ı Müslimin’i ve Hamas’ı terörist ilan eden, Gazze ambargosuna Refah Sınır Kapısı’nı kapatarak destek veren Sisi’li Mısır diktatörlük rejimi gibi.
Mısır’daki darbe rejimini finanse eden Suud, BAE, Kuveyt gibi şeyhlik ve krallıklar örneğin.
Suriye halkının özgürlük direnişini Batı’ya “Siyasal İslam” olarak takdim eden ve Mısır’daki Sisi darbesini destekleyen kendi halkının katili Esed rejimi gibi.
Suriye’de Rusya ile, Irak’ta ABD ile kanka olan Gulat Şia ve İran İslam İnkılabı’nın üst değerlerine ihanet eden bugünkü İran Ulusal Yönetimi gibi.
Oysa şu çağrı hayatı değil mi? “Şia, Ömer adından neden rahatsızlık duyuyor? Ali bizim değil mi, Ömer bizim değil mi? Bu mezhepçilik neden?” Ve Gazze için şu ulus ötesi çağrı: “Ölen çocuk bizim öz çocuğumuz, ağlayan kadın bizim öz kardeşimiz, bu topraklar öz ve öz vatanımız.”
Bir de Davutoğlu’nun isyanı; fıtri ve İslami özlemi: “Ana muhalefet partisi lideri ve birileri bataklık diyorlar, insanlığı aydınlatan Hira mağarasının olduğu Orta Doğu’ya bataklık dedirtmeyeceğiz. Orta Doğu üzerinde ki sömürgecileri bu bölgeden uzaklaştırana kadar gece gündüz çalışacağız. Allah’ın izniyle, bataklık diye andıkları Orta Doğu’dan büyük bir medeniyet meşalesini ayağa kaldıracağız.”
Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun son çağrıları, reel şartlar altında yapamayacakları şeyleri değil, yapabileceklerini söyleyen ve küresel vesayetten kopmaya koşuşturan tutarlı bir çağrı. Açılan yollarda şühedalar olarak modelleşmek; ıslah ve inşa görevi ise İslami kimliğini ve istikametini Kur’ani ölçülerle diri tutan; salihlerin, sıddıkların, şahidlerin yolunu yükseltmeye çalışan muslihlerin/inkılabcıların görevi.
(...)
YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ >>>