Gazze...
Tarih, Mezepotamya’nın en soğuk günlerini yaşadığı takvim sayfalarını gösteriyor. Bir yılı aşkındır abluka altında tutulan Ortadoğu'nun en soylu çocuklarına ölüm kuşatmasının reva görülmesi yetmiyormuş gibi, ihanetin sembol putlar haline gelen işbirlikçi Arap rejimlerinin gözleri önünde zemheri ocağın ilk günleri ile beraber misket ve fosfor bombalarıyla bir halk için verilen ölüm fermanı uygulamaya konulmuştur.
Gazze'de Hamas'ın ödediği bedel sadece ve sadece sahip oldukları kimliktir. Bu beş harfli kelime, küresel emperyalistler ve bölgedeki hain işbirlikçileri için çok şey ifade etmekte… Zulme, tuğyana karşı dünyanın mazlum halklarına model bir duruş sergileyen Hamas'ın,kan ve gözyaşından beslenen korku imparatorları ve onların emperyal hesapları açısından ne ifade ettiği çok iyi hesap edilmektedir.Bu hesaplaşma okunan bu gerçekliğin bir neticesidir.
Göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek, Hamas'ın İslam'ın tevhidi dünya görüşünü sosyal şahitliğe dökme çabasını sergileyen İslam düşünürlerinden beslenen organik bir güç olmasıdır. Bid'atlere itibar etmeyen, geleneksel din algısını aşan evrensel İslam düşüncesini merkeze alan, Tevhid ve adaleti şiar olarak kabul eden bir güç… Tüm cahilî kirliliklere karşı İslam medeniyetinin arı-duru sermayesinden beslenen bir güç… İzzeti yanlış yerde aramayan bir güç… İzzet ve şerefin Allah'ın, Resul'ün ve müminlerin olduğuna inanan bir güç…
İshak'ın, Yakup'un, Musa'nın, İbrahim'in, İsa Mesih’in öğretilerinin Muhammedî öğretiyle nasıl harmanlanması gerektiğinin bilincinde olan bir güç… İsrailoğullarının teolojik arka planlarındaki gezegenimize yönelik sinsi senaryolarını müdrik bir güç… İşte Hamas'ın bu sosyal kimlik realitesi, bölgedeki emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerin hesaplarını zorlaştırmaktadır.
Unutulmamalı ki, Gazze’deki İntifada Ateşi, tüm dünyadaki onurlu müminlerin yarınlarını aydınlatıyor. Bizleri arındırıyor. Bizleri baştanbaşa "inşa" ediyor. Zulmü lanetlemeyi gelenekleştirmemizi ve bunu ibadet olarak yapmamızı sağlıyor. Batman’daki ayakkabı boyacısı çocukların, karpuz çekirdeği satan çocukların "HAMASA SELAM DİRENİŞE DEVAM", "KAHROLSUN İSRAİL", "ALLAHU EKBER" söylemleri çağımızın tiranlarına/ firavunlarına ve onların bütün şeytani hesaplarına karşı mazlumlar için bir ümit tablosudur…
Gazze ile Vietnam savaşının bilançosu olan 4.700 bin insanın 4 milyonunun savunmasız, masum insan kardeşlerimiz olduğunu hatırlıyoruz.55 milyonu aşkın insanın, dünyayı azgınlaşmış imparatorları tarafından, iki büyük dünya savaşında katledildiğini hatırlıyoruz. Somali, Irak, Afganistan işgallerini tekrar hatırlıyoruz. Hiroşima ve Nagasaki’deki anne rahminde parçalanan ceninleri hatırlıyoruz, Sreprenissa’daki toplu mezarları tekrar hatırlıyoruz, zalime karşı durmanın kutlu elçilerin bir geleneği olduğunu tekrar hatırlıyoruz ve Marllboro sigarasının nasıl haram olabileceğinin fıkhi formlarını da tartışıyoruz. Öfkenin nasıl ibadete dönüşebileceğini yaşıyoruz. Çocuk katliamlarının tarihinde tekrar gezinmeye başlıyor zihnimiz. Eski Isparta uygarlığından, İsrail oğullarından, Mekke cahiliyesinden, Çin’deki kota dışı çocuk katliamlarından ve Gazze'ye kadar ulaşan çocuk soykırımlarının fıtratımıza ne kadar aykırı olduğunu da hissediyoruz.
Gazze, bir daha bizlere şoven zihniyetlerin ne kadar ihanet kokabileceğini, ulus devlet hesaplarının ne kadar insanlığın evrensel değerlerini aşındırıp, pragmatizme yaslanabileceğini, ırkçılığın, kavmiyetçiliğin "öteki görmenin" ümmet ruhu açısından ne kadar bayağı ve düzeysiz bir söylem içerdiğini ve evrensel düşünebilmenin/okuyabilmenin/hissedebilmenin ne kadar kuşatıcı ve merhameti içerdiğini ispatlamıştır.
YAZIYA YORUM KAT
Biz gazze ye ilaç ve yiyecek gibi maddi yardımlar gönderiyoruz ama bizim onların bize verdiklerine daha çok ihtiyacımız var. Bizim gönüllerimiz, beyinlerimiz, ruhlarımız aç ve yaralı bizim tedaviye, doyurulmaya ihtiyacımız var. Onlardan öğreniyoruz sabrı, direnişi, tokluğu. Dünya malının ve mülkün sahibimiyiz yoksa emanetçisimiyiz; bize öğretiyorlar. Bununla birlikte bütün dünya ahlaki üstünlük ve zaferin filistinde olduğunu görüyor, çünkü 1- Bir tarafta toprakları haksız yere işgal edilmiş, canlarını mallarını ve namuslarını savunan Müslüman bir halk. 2- Diğer tarafta işgalci ırkçı bir devlet. Allah’a inanmadığı halde dini referans göstererek işgale meşruiyet kazandırmak için Tanrı’ya bile iftira eden Siyonistlerin geliştirdiği teolojik (paranoyak) teori; sözde, nil ve Fırat arasındaki geniş araziyi Allah’ın kendilerine bağışladığını, vaad ettiğini ve buna sahip olmaları gerektiğini savunan kendi kavminin tanrısından (Yahova’dan) başka tanrıya inanmayan bir Yahudi kavmi.
Yanıtla (0) (0)Bu açıdan baktığımızda Hamas dahil bütün Filistinliler haklı ve meşru bir gaye için savaşıyorlar. Bunu başta İslam ülkeleri olmak üzere bütün dünya biliyor. Fakat destek bakımından bütün Arapların İsrail karşısında elle tutulur bir desteğinden söz edilemez.
Bunlara rağmen İsrail kendi ahlaki tutarsızlığı içinde dünyada güç ve destek kaybına uğruyor
Rabbim Filitinli Onurlu Kardeşlerıme yardım etsin.Hamas'ın zafer ilan etmesi güzel oldu
Yanıtla (0) (0)yüreğine sağlık hocam.
Yanıtla (0) (0)“Gazze, bir daha bizlere şoven zihniyetlerin ne kadar ihânet kokabileceğini, ulus devlet hesaplarının ne kadar insanlığın evrensel değerlerini aşındırıp pragmatizme yaslanabileceğini, ırkçılığın, kavmiyetçiliğin "öteki görmenin" ümmet ruhu açısından ne kadar bayağı ve düzeysiz bir söylem içerdiğini ve evrensel düşünebilmenin / okuyabilmenin / hissedebilmenin ne kadar kuşatıcı ve merhameti içerdiğini ispatlamıştır.” (Şefik Sevim)
Yanıtla (0) (0)İlk önce sustu,
Yanıtla (0) (0)Ve sonra “bak abi” deyip şöyle konuştu:
“Onlar füzeler yollar, birşey yapamazlar,
Ama biz ‘Allâh-û Ekber’ diye bağırırız yerle bir olurlar”,
Hayret ettim – ki kim olsaydı hayret ederdi –
Şaşkınlıktan donakaldım, gitti yüzümün rengi,
Önce düşündüm boyuna enine,
Ve dedim ki kendi kendime:
“Bizim orda böyle bağıran çok,
Ama hiçbir zaman, bir şey olduğu yok”.
Ağaç altında oturduk, ben iyice aptallaştım,
Açtır diye düşünerek, bir parça kek çıkarıp ona uzattım,
“Oruçluyum abi, ver, saklar iftara yerim”
“Ama çocuk ne diyorsun, Ramazan’da değiliz ki” dedim,
“Ramazan’da olmadığımızı ben de bilirim”,
“Eee, niçin oruç? Yoksa Allâh rızası için mi?”
“Tabiî, öyledir de” dedi,
“Aslında açız, hep oruç tutmak zorundayız, anladın mı?”
“Peki çocuk, efendiniz, şey yani önderiniz kim?”
“Burada herkes kendi kendisinin efendisidir, efendim”.
Konuşa konuşa evlerine vardık, eve girdik,
Eve girdik de, birden bire ne gördük,
Annesi ev işlerini bırakmış, ağlıyor,
Ve sonra haykırarak yüreğimi dağlıyor:
“Çek git burdan İsrail!...
Defol git burdan İsrail!...
Ne işin var burda İsrail?...
Burası bizim İsrail!...
Defoool!...”
(Mayıs 1990 tarihinde, henüz 18 yaşındayken yazdığım “Filistinli Çocuk” adlı şiir)
Dünyanın tam ortasında yürüyorum, karanlık bir gece,
Yanıtla (0) (0)Derken, ince ince ayak sesleri duyuyorum, bana gelen sessizce,
Yerimde çakılırken ben ürkek ve korkuk,
Birden belirdi o meçhul: Filistinli bir çocuk!
Durakladı, geri çekildi, kaçacağını anladım,
“Dur çocuk, sana bir zararım dokunmaz!” diye bağırdım,
Çekingen halde bana doğru geldi, kokuyordu,
Muhatara içinde çetin çetin soluk alıyordu,
Yanıma gelince ufak başını salladı, selam niyetiyle,
Aldım selamını, bütün sevincimle.
“İsrailli misin?” diye sorarken öfke ve kinle,
“Hayır, ağyarım” diye yanıtladım tüm hayretimle.
“Adın nedir?” diye sordum, dedi “İntifada”,
“Kimlerdensin?” dedim, dedi “şûhedâ-i Aqsa”,
“Nereye gidiyordun?”, “diğerlerinin yanına gidiyordum”,
“Askerler gördüm biraz önce”, dedi “biliyorum”,
“Onlara görünürsen ne olur?”
“Her zaman olan şeyden olur?”
“Nedir o her zaman olan şey?”
“Zûlüm ve işkencedir ağabey”.
Yürüdük biraz, sohbet ettik, dertleştik,
Derken, pınar gibi bir çeşmenin yanına geldik,
Kollarını çekti, ayakkabılarını ve çoraplarını çıkardı,
Suyu alıp ellerine, yüzüne, kollarına ve ayaklarına sardı,
“Abdest mi alıyorsun çocuk?” diye sordum,
“Evet, namaz vaktidir” dedi, iyice şaşırdım,
Bu sözler karşısında ben beynimden vuruldum,
Ben namaza kırk - elli yaşlarında başlanılır sanıyordum,
Namazını kılarken o, oturdum ağacın gölgesine,
Namaz kılan bir çocuk ha? Şaşırmıştım iyice,
Namazdan sonra sohbet başladı yine,
Bu kez girdik konuların tâ derinine.
“İsrailliler’in bombaları ve füzeleri var, ya sizin?”
“Sapanlarımız ve taşlarımız var bizim”,
Aman Allâh’ım! Füzelere karşı sapan,
İyi ama bunun neresi olağan?
“Peki, nasıl baş edebiliyorsunuz onlarla,
Bilirsin, taşlar baş edemez bombalarla?”
bu siteye yazılarınızla renk katan biri de sizsiniz...yüreğinize sağlık...:)
Yanıtla (0) (0)