Gaziosmanpaşa Özgür-Der’de “Modernizm Vahye Niye Karşı?” Semineri Yapıldı
Gaziosmanpaşa Özgür-Der’in “Vahiy-Bilgi-İlim” üst başlıklı 2016/17 yılı eğitim seminerlerinin ikincisi Murat Aydoğdu’nun sunduğu “Modernizm Vahye Niye Karşı?” konusu ile gerçekleştirildi.
Murat Aydoğdu sunumunda özetle şu hususlara değindi:
Modern kavramı etimolojik olarak Moda, Model, Modifye gibi kelimelerle ortak köke sahip. Bu anlamları ile takviye etme, yaygınlaşan, yaygın taklit elden, örnek alınan tarzlar, adetler için kullanılır. Günümüz Modernizm’i de bu anlamda kendisini kabul ettiren kültür’ün, yaşam tarzı, kişi davranışı, eşya kullanımı, teknolojinin, üretim tüketim ilişkilerinin düzenlenme biçimi, kullanma biçimi olarak karşımıza çıkar. Teknolojik bir alet’in, örneğin cep telefonunun kendisi değil, nasıl kullanıldığının ve bunu içeren üretim biçimine modernizm diyebiliriz.
1-Avrupa/Batı Modernizm'i ve Süreci
2-Osmanlı Modernizm'i
3-Türkiye Cumhuriyeti Modernizm'i
4-İslam Modernizm'i (!) (Tartışmalı bir mesele)
Olmak üzere dört modernizm’den söz edebiliriz.
İslam’ın getirdiği yeni bir hayat tarzına yönelenler için Mekke Müşriklerinin tepkilerinde de, “bizim örf ve adetlerimizi değiştiriyorsunuz, Mekke’nin dengelerini bozuyorsunuz.” Şeklinde gözlenir. Buna karşı İslam’ın mesajında Örfe, hakiki İbrahimi geleneğe atıflarda bulunup, türedi olmaya bir itiraz vardır, sahih geleneği savunur.
Modernizm gelenekle çatışır. Burada karşımıza “Modernizm ne getiriyor, gelenek neyi içeriyor?” sorularını çıkartır.
Modernizm bu günkü kullanım anlamı ile tamamen yeni bir şeyi ifade eder. Batı’daki süreçte ilk Rasyonalistler Kilise’nin hâkimiyetine ve onun düşünce tarzına karşı çıktılar. Laiklik kabaca din-devlet ayrımı içerirken Sekülerizm Din’in sosyal hayattan tamamen dışlanması süreci oluşturur. Kısaca Batı Modernizm’i sekülerizm ile ve Kapitalizm’in Liberalizm’i ile içi içedir. Bireyleştirilen, bireyin kutsal/dini olanla her türlü sosyal ilgisini kesen ve bunun yerine Kapitalist, Pozitisvist yeni toplumsal ilişkiler, dünyevi kutsallar koyan bir süreç işler.
Osmanlı Modernizm’i tam bu esnada Batı’nın askeri ve teknolojik üstünlüğüne karşı şekillenir. Osmanlı Modernizm’inin iddiası “Bilim, fen ve teknolojinin alınması, kültür, sanat ve yaşam tarzının alınmaması” ile özetlenir. Saray kendisi kültür dâhil her türlü Batılılaşmayı/Modernizm’i alıyor fakat toplum katmanlarında bunun yavaş yavaş kendi modernitesini oluşturacak şekilde gelişmesini hedefliyordu. Osmanlı tebaasındaki İslami şahsiyetlerde bu Osmanlı modernleşmesi tanımına pek fazla tepki göstermediler, muhtemelen fen ve teknolojinin kültürden, üretim tüketim oluşturma güdülerinden, bilim/fen denilen şey’in kültürden çok da bağımsız olmadığı tecrübelerini yaşamamışlıktan olsa gerek. Ama reelde ise Osmanlı’nın Avrupa’ya gönderdiği, özellikle Fen, Tıp, Askerlik, Mühendislik alanlarına yönlendirdiği Jöntürkler daha çok siyasi ve ideolojk yönlere kaydılar. İtihatçılığın ve bunun ardılı güç ve toplumsal fırsatı toplumsal jakobenizme çeviren Kemalist İdeolojinin Modernizm’den anladığı da buydu.
Türkiye’nin bu ikinci döneminde kapitalizm’in yaygınlaşması ile Modernizm tepeden inme’nin yanında gündelik yaşamda toplumsal boyutu ile ortaya çıktı. Şehir Modern ama kır gelenek’ti. Kırda zaman namaz saatlerine ya da tarla’nın hayvanları otlatmanın, yaylaya çıkmanın etrafında şekillenirken, şehirde fabrika veya iş mesai saatlerine dönüştü. Tatil anlayışı dini ritüeller etrafında sosyal organizasyonlardan, akraba ziyaretlerinden, haftalık yıllık eğlenme, iş yoğunluğundan kaçma kültürüne dönüştü. Tam da bizim söz ettiğimiz Modernizm bu şekilde kitleleri etkilemeye başladı. İslami kesimler ilk anda televizyon, araba, cep telefonu gibi teknolojik yeniliklere mesafeli ve temkinli yaklaştılar, sonra ya kaçınılmaz olarak ya ihtiyaç görüldüğünden alınmaya başlandı.
İslam Modernizm’i kavramına gelince; Her şeyden önce İslam Allah merkezli, İnsan ve hayat ilişkisinde bütün yönleri kuşatan bir Din. Bu özelliği ile diğer dinlerden çok daha güçlü ve kapsamlı. Değişmeyen sabiteler anlamında diğer dinlerden çok daha fazla metne sahip olduğu ortada. Kur’an ve mütevatir yaşam olarak dinamik bir Sünnet anlayışı var, üzerinde tartışmalar olsa da diğer metinler hayli kapsamlı. Kurumsal yapıların yanında çok daha güçlü bir halk İslamı, örfleri var. Bu yönleri ile de Emperyalist kültüre en uzun süre ve köklü bir direniş oluşturmuş.
Belki Geleneğe sinmiş bazı eklektik yapılardan dolayı İslam Modernizm’in de bahsedilebilir ama bu daha çok İslam’ı bilmeyen ya da Batı karşısındaki komplekse kapılmış az bir elit kesimin gündemi. Bazı şehir hayatı ve teknolojik nesne ve yapıları, gündem söylemlerine hakim Müslümanlara Modern yakıştırması da dışarıdan ve Müslümanların çoğunlukla kendilerinin kabul etmediği bir tanımlama. İslam’ın ilk asırlarında adet anlamında başka kültürlerle karşılaşan Müslümanlar bu yeni adetlere “Bid’at” adı verdiler. İslam’ın temelleri ile çatışmayan, yeni hayat tarzı, üretim biçimi coğrafi ya da iklim özellikleri yanında kültürel bazı uygulamaları bile “Bid’at-i Hasene” Güzel yeni bir adet olarak tasnif ettiler. Hatta Yunan Felsefesi e/veya Tasavvuf gibi farklı zihni tasavvurları bile zamanla yumuşatıp, İslamileştirdiler, kalanını Gulat (aşırı) olarak dışladılar. Bütün bu süreç içerisinde de eklektik/sentezci, katışıklarla farklılaşmış inançlar da ortaya çıktı ve geleneğe dönüştü. Zaman zaman ve son iki yüzyılda tekrar nükseden gelenekle çatışma da İslam mütefekkirleri ve yapıları tarafından İhya ve Islah hareketleri ortaya çıktı.
Pekâlâ, Islah ve İhya hareketlerine “İslam Modernizm’i” denilebilir mi? Bizim gördüğümüz kadarı ile Islah ve İhya hareketlerinin ortak ve temel özellikleri var:
Asr-ı Saadete ya da İslam’ın öz kaynaklarına dönüş.
Yeni olanda Fıtrata ve kevni ayetlere (yani değişmeyen evrensel bazı kriterlere) uygunluk. Temel İslam düşüncesi ile çatışmaması.
Sentezci, eklektik yapılara karşı özgünlük.
Bu temel yaklaşımlar hiç de Modernizm tanımına, kapsamına uymuyor. Belki tamamen İslam dışı toplumların İslam’ın yaşam tarzına dönüşümü için “İslami Modernizm” kullanılabilir, zira bunlar temel mantaliteyi değiştiren ve kendi örf ve adetlerini İslamileştirme çabaları etrafında düşünülebilir.
Lakin günümüzde gözlenen Kapitalist bir modernizm. Hatta bu modernizm İslam dışındaki bütün ideallere, ideolojik, siyasi, kültürel yapılara taarruz ediyor. Modenizm’in gerçek kurbanları bizzat Batılı toplumlar, Batılılaşmış kesimler. Sosyalist, Seküler, Modern denilen Kadıköy, Şişli-Beşiktaş, Bakırköy-Ataköy-Yeşilköy gibi elit bölgelere bakıldığında bu çözülme çok açık gözlenebilir. Evet Batı Modernizmine kurban olmuş İttihatçı, Baasçı, Nasırcı kesimlerin zulümlerini görüyoruz, Lakin I. ve II. Dünya savaşının tarumar ettiği Batı insanı da Modernizm’in daha travmatik kurbanı. İnsan Hakları, Sivil Toplumculuk gibi şiddetten uzak arayışlar da bu travmanın ürünü.
Diğer yandan biz Müslümanların Vahyin şekillendirdiği bir yaşamımız var. Modernizm açık ve kesin bir şekilde vahye karşı, onu yaşamın dışına iten, önemsizleştiren fiili bir durum. Vahiy ise en özelde bireysel yaşamımızdan, aile, cemiyet ve geniş halk kitlelerine kadar dinamik bir şey. Siyasal ve Global ekonomik düzeyde ne kadar zayıf olsa da bu yaşanan bir şey ve Kapitalist yaşam tarzı ile bütünleşmiş Modernizm’e en fazla direnen, direndiği ölçüde başarılı olan, hatta kuşattığı diğer akımları ve kendi Batı toplumunu tükettiği ölçüde bizim önümüzü daha da açacak bir süreç yaşıyoruz. Teknolojik ve fenni birçok gelişmeye karşı bunların kullanımını ve Kapitalist üretim/tüketim ilişkilerinin alternatifini yaşayacak dinamizme de sahibiz. Çoğu yerde, yetersiz de olsa bunu reelde de yapıyoruz.
Soru ve katkılarla daha da kıymetli hale gelen sunum selam ve dua ile sonlandı.
HABERE YORUM KAT