Gaziosmanpaşa Özgür-Der Seminerleri Başladı
Gaziosmanpaşa Özgür-Der 2016/17 yılı eğitim dönemi programlarının ilki “Kur’ani Kavramlar” üst başlığı ile “Adalet” konusu Sinan Ön’ün anlatımı ile gerçekleştirildi.
Sinan Ön sunumunda özetle şu konulara değindi;
Adalet kavramını Nahl 90, Maide 8, Enam 152 ve Nisa 58 çerçevesinde anlamaya çalışacağız. “Muhakkak ki Allah, adaleti, ihsanı ve akrabalarınıza iyilik yapmayı buyurdu. Hayasızlık, kötülük ve zorbalığı ise yasakladı. O düşünüp tutasınız diye böyle öğüt veriyor.” (Nahl 90)
Ayetin içerisinde geçen kavramlar incelendiği zaman Kur’an-ın genel insan tipolojilerinin tarif edildiğini görmekteyiz. Bunlar nefsine zulüm edenler, orta yolu tutanlar ve önde gidenlerdir. Hayasızlık, kötülük ve zorbalık yapan insan herşeyden önce nefsine zulmetmektedir. Adalet üzerine olan insan hakkı ve adaleti ikame ederek vasat bir tutum sergilemekte, ihsan kavramı ile ise fedakarlık ve özveride bulunarak önde gidenlerden olmaktadır. Böylece adalet ve ihsan kavramlarını değerlendirirsek;
Adalet; kelime- şehadet getirmek, ihsan bu şahitliği eyleme dönüştürmektir.
Adalet; insaflı olmak, ihsan özveride bulunmaktır.
Adalet; Allah’a ortak koşmamak, ihsan Allah’ı görüyormuşçasına ona ibadet etmektir.
Adalet; tevhid, İhsan tevhide sadakat ve samimiyettir.
Adalet; iyiliğe karşı iyilikle, kötülüğe karşı kötülükle yani “kısas” ile karşılık vermek, ihsan iyiliğe daha fazla iyilikle, kötülüğe karşı daha azı hatta affederek karşılık vermektir.
Adalet; sözlükte doğru hareket etmek, hakka ve hakikate göre hüküm vermek, adil olmak, adil kalmak manalarına gelen bir isimdir. Ahlak ve hukuk terimi olarak ise; bireysel ve sosyal yapıda dirlik ve düzenliği hakkaniyet esaslarına uygun olarak gerçekleştirmek demektir.
Adalet kainatın her alanında varolan “mükemmel nizam” olarak değerlendirilebileceği gibi gerek bireyin ahlaki kişiliğinde gerekse insanların toplumsal ve siyasal ilişkilerinde zorunlu bir ilkedir.
Adalet kavramı genel anlamda toplumda “eşitlik” olarak algılanmakta ancak bu kavram adaleti tam olarak karşılamamaktadır. Eşitlik ancak güçlü-zayıf, zengin-fakir, yöneten-yönetilen ayrımı yapmadan adalet karşısında eşit olmayı ifade ederken, adalet ise denge üzerine kuruludur. Hak edene hakettiğini vermek anlamına gelmektedir.
Adaleti ve ihsanı gözardı etmek hayasızlık, kötülük ve zorbalık olarak nitelendirilmiş ve bu duruma düşmek insana yasaklanmıştır.
Adalet kavramını anlamamıza yardımcı olan bu ayet sonrasında “nasıl bir adalet?” sorusuna Kur’an-dan cevap bulmaya çalışalım. “ Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik edenlerden olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun bu takvaya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” (maide 8)
Temel bir ilke, genel bir hüküm ile bizlere adaletin bir boyutunu Rabbimiz hatırlatıyor. Düşmanınız dahi olsa bir topluluğa duyduğunuz kin sizi adaletsiz yapmasın! Ayette bu tavır takva ile nitelendirilen bir erdemdir. Müminler haksızlığı,zulmü ortadan kaldırıp, yerine hakkı ve adaleti getirmek için mücadele etmekle sorumludur.
“Rüştüne erinceye kadar yetimin malına, sadece iyi tutumla yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız bile olsa, adaletli olun. Allah’ın ahdini tam olarak yerine getirin. İşte düşünüp öğüt alasınız diye Allah size bunları emretti.” (enam 152)
Bu ayeti kerime ile Allah(cc) biz müminlere adalet ile ilgili toplumsal ilişkilerde karşılaşılan uyulması gereken kuralları hatırlatmaktadır. Bunlardan ilki yetimin malına karşı tavırdır.
Meşru kazanılmış her mal islam ile dokunulmaz kılınmıştır. Bu durum güçsüz ve korumasız olan yetimler için özellikle hatırlatılmış ve hassas olunması emredilmiştir. Bu hassasiyet sadece dokunmamak değil atıl bırakmamak, çorak kalmasını engellemek ve değer kaybetmemesi için çalışmak olarak müminlere emredilmiştir.
Bir diğer ilke; ölçü ve tartıyı adaletle yapın emridir. Sosyal ilişkiler güven esasına dayalı olmalıdır. Bu güvenin kaybolduğu toplumlar karmaşa ve kaos yaşarlar. Ölçü ve tartıda hassas olunması, bu güven esasının kaybolmaması için adaletli bir tutum takınılmalıdır.
Sonrasında gelen ilke ise; Allah herkese gücünün yettiğini yükler, temel ilkesidir. Bu ibare ayet bağlamında değerlendirilirse; “yetimin malına hassas olun, ölçü ve tartıyı adil yapın ancak kasıtsız ve bilinçsiz olarak yaptığınız hatalardan sorumlu değilsiniz” olarak anlaşılacağı gibi bağımsız anlaşılırsa; Allah kimseye gücünün yetmediğini yüklemeyerek kendi adaletini bizlere göstermektedir. Her insana ancak çalıştığının karşılığı vardır ve Allah karşılığını vermede en adil olandır. İhsan ve lütufta bulunandır.
Bir diğer ilke; “şahitlik” olarak karşımıza çıkmaktadır. Bize gelen bilgi, haber, övgü, yergi, eleştiri, emir, vasiyet vb. konularda “yakınlarımız bile olsa” adil davranmamız emredilmiştir. Allah(cc) görüldüğü gbi öfke duyulan düşmana karşıda, sevgi ve acıma duyulan yakınlarımıza karşıda adaletli davranmayı emretmekte ve bu ilkelere uyulduğu zaman kendisine verilen ahdin yerine getirileceğini müjdelemektedir. Bu ise kurtuluş reçetesidir.
“Allah size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah işitendir, görendir.” (nisa 58)
Bu ayeti kerime ile Allah (cc) bizlere iki hususu hatırlatmaktadır. Birincisi yönetim ve uygulama sorumluluğunda olanlara diğeri ise genel olarak kişi ve kurumlara karşı takındığımız tavırlaradır.
Kabenin anahtarlarını bir müşriğe teslim ederek, ehil olan kişinin işine devam etmesi konusundaki adaletini gösteren Hz.Peygamber birincisine örnektir. Ehli kitabın kendisinde olan bilgiye ihanet ederek; müşrikler ile Hz. Peygamber arasında hüküm verirken adil olmayıp “müşrikler doğru yoldadır” demeleri ikincisine örnek teşkil etmektedir.
Kamu sorumluluğunda olan şahıs adil olmak ve oturduğu koltuğa değer katmak zorundadır. Bunun yanında biz müminler kişi ve kurumlara, fikir, inanç ve düşüncelere karşı taasssup göstermemeli kesin bilgi ile gelen doğruyu kabul etmeliyiz. Ya da yanlış olduğunu anladığımız bir görüşten rahatlıkla uzaklaşabilmeliyiz. Yoksa ehli kitabın düştüğü yanlışa düşeriz..
Seminer soru, katkı ve bunların değerlendirilmesi ile bir sonraki dersin “bilgi-vahiy-ilim” üst başlığı ile Murat Aydoğdu’nun “Modernizm vahye neden karşı?” konusunu anlatacağı hatırlatılarak son buldu.
HABERE YORUM KAT