Gazeteciliğin fişini çekmek...
04 Aralık 2013 Çarşamba 13:25A+A-
Başladığımız işi bitirelim. Yeni Taraf’ın (Eskisinin ve hakikisinin hatırasına hürmetten…) en çok Ergenekon ve Balyoz sanıklarını heyecanlandıran bavuldan çıkan belgeleri çarpıtarak, anakronik bir şekilde kullanarak kurduğu “AK Parti 2004’ten beri Gülen cemaatini bitirmeye çalışıyor” hikâyesinin yapı sökümünü yapmıştık.
Ekranlarını yeni açanlar için tekrarlayalım: İlk belge 2004 MGK’sında Gülen cemaatine karşı bir tavsiye kararının altında Başbakan’ın imzası olmasıydı. O yıllarda haberleri izleyecek yaşta olan herkesin sebebini anlayabildiği o belge üzerine iktidar cephesinden gelen “kesinlikle uygulamaya geçmedi” sesleri üzerine bu kez “Hayır, yalan söylüyorsunuz, uygulamaya geçti” belgeleri geldi. Taraf’ın 2004 MGK’sından sonra uygulandığını söylediği belgelerden biri 2000 tarihli bir 28 Şubat belgesi çıktı. Haberde hakkında hiçbir bilgi verilmeden cemaate karşı çalıştığı söylenen Başbakanlık Uygulamayı Takip Koordinasyon Kurulu da 28 Şubat sürecinde 1998’de kurulmuş 2010’da da AK Parti hükümeti tarafından kaldırılmıştı. Taraf’ın Gülen cemaatine karşı MGK kararından sonra uygulandığını söylediği 2004 ve 2005 tarihli iki ek plandan 2004’teki tam aksine 2000’deki irtica planından cemaatleri çıkaran, irticanın sınırlarını silahlı ve radikal örgütlerle sınırlayan biri ek plandı. 2005 tarihli olan ise yurt dışındaki Türklere dini eğitim vermek amaçlı, cemaatle alakasız başka bir plan.
Belgeleri tezine göre çarpıtıp bağlamından kopardığı ortaya çıkan Yeni Taraf bu arada ne yaptı peki? Yenilen futbolculardan gelen "önümüzdeki maçlara bakıyoruz" açıklamaları gibi “Peki bunları açıklayın bakalım” diyerek yeni belgeler yayınladı. Tamam onlara bir şey demek lazım tabii. Ama önce sizin çarpıttığınız, bağlamından kopardığınız, hikâyenizi desteklemek için kesip biçtiğiniz o belgelerle ilgili bir şey demeniz gerekmez mi?
Mesela “yanıldık?” Yine böyle bir belge fetişizmine kapılıp NTV’ye helikopter düşürünce manşetten özür dileyen eski ve gerçek Taraf gibi.
“Peki bunlara ne diyeceksiniz” diye meydan okunan (Tabii bu “Peki” ile eski haberlerdeki yanılgı da ifade edilmiş oluyor herhalde) 2004’te Başbakan imzalı MGK’nın Gülen cemaatine tavsiye kararına dayandırılan fişleme haberlerine bakalım.
İlk haberin başlığı: Cemaat dershanelerine irticacı fişlemesi... Spotunu da okuyalım: “Yok hükmünde” denen MGK kararları, Aralık 2004’te uygulamaya konmuş. 2010’a kadar devam eden belgelere göre, cemaatin okul ve dershaneleri, “irticai gruplarla ilişkili” diye her ay fişlenmiş.
“2010’a kadar”. Haberin en dürüst tarafı bu. Çünkü Yeni Taraf’ın üç haberdir ısrarla hikâyesini anlatmaktan kaçındığı Batı Çalışma Grubu’nun yerine 1998’de kurulan 28 Şubat’ın eseri Başbakanlık Uygulamayı Takip Koordinasyon Kurulu 2010’a kadar görevi başındaydı hâlâ. AK Parti iktidarının askerlere gücü yettiği anda kapatılan bu kurul o tarihe kadar rutin işlerine devam etti. Habere göre ne yaptı peki; Cemaat dershanesini “irticai grup” olarak her ay fişledi. Demek o dershaneler cemaatin ha! Muhtemelen bu kritik bilgi Kamboçya İstihbarat Örgütü’nün bile vardır. Peki sonucu ne oldu bu büyük ifşaatın? Dershaneler irticai diye kapanmadığına göre; hiçbir şey. Dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’in açıklaması daha mantıklı. Bu her ay doldurulması zorunlu bir dosyanın doldurulup kapatılmasından ibaretti.
2010 fişleme belgesi de istenen etkiyi meydana getirmiş olacak ki Yeni Taraf bu kez daha yakın zamanlara ait fişlemeleri yayınladı. Yine eski yenilgileri kabul eden “Peki, peki buna ne diyeceksiniz” nidalarıyla.
Ona bakalım. Önce başlık: Hükümete ters düşen cemaatler fişleniyor. Sonra spot: “Ömer Dinçer’in, '13 Aralık 2010’da bitti' dediği 'İrtica fişlemeleri'nin 2011-2013 yılları arasında da sürdüğü ortaya çıktı. Devlette Süleymancı, Nakşibendi ve Gülen cemaatine yakın olanlar fişlendi.“ Ve haberin esas derdini anlatan bir cümle daha: “Resmî yazı ve fişleme belgelerine bakıldığında, 2004 MGK’sında alınan kararların, 2011, 2012, 2013 yılında da hayata geçirildiği görülüyor.”
2004 MGK’sında sadece Gülen cemaatini bitirme kararı alınmıştı derken, olay bir anda “hükümete ters düşen cemaatlere” dönmüş. Belki de belge bavuldan öyle çıkmıştır. Bir MGK kararının aramızda lafı mı olur. Buraya takılmayalım.
Haberde birkaç belge var. Tarihler net değil. Bir fişleme belgesinin “Kaymakam Adayları 2013” olduğu söyleniyor. Yani 2013 yılında atanacak kaymakam adayları fişlenmiş. Fişlemeyi yapan; MİT.
Bu kısma geri dönmek üzere önce başlığı yeniden hatırlayalım: “Hükümete ters düşen cemaatler fişleniyor.“ Şimdi de haberde yer verilen fişleme belgesinin “Muhtelif fişlemeler” başlıklı bölümünde yazan üç fişlemeye bakalım:
N. B: Mart 2006 ayı itibarıyla, Avrupa Türk Demokratlar Birliği (ATDB) Avusturya Temsilciliği’nde Başkan Yardımcısı olduğu, şeklinde bilgi mevcuttur.
O.K: Şubat 2010 ayı itibarıyla düzenlenen, Avusturya/Viyana’da faaliyet gösteren MÜSİAD’ın toplantısında Yönetim Kurulu Üyeleri arasında yer aldığı, şeklinde bilgi mevcuttur.
R.D: 2000 yılı itibarıyla, İslam Toplumu Münih Merkez Şubesi üyeleri arasında yer aldığı şeklinde bilgi mevcuttur.
İlk kaymakam adayının fişlendiği Avrupa Türk Demokrat Birliği, AK Parti’nin yurt dışında kurduğu birlik. İkinci fişlemede geçen MÜSİAD’ın hükümete hiçbir konuda ters düşmediğini herhalde biliyoruz. Üçüncü fişlemedeki İslam Toplumu da herhalde Milli Görüş’ün olmalı. Eh bu üçü herhalde aleyhte değil, lehte fişleme oluyor. Dakika bir; Başlığımız çöktü.
Sıra geldi habere. Belge, MİT’in 2013 Kaymakam Adayları fişlemesi Yeni Taraf’a göre. Devlete göre ise bunun adı Güvenlik Soruşturması. Bunu anlamak için haberde fotoğrafı yer alan MİT belgesinin ilk cümlesini, kolay külyutmaz bir okur olarak, büyüteçle okumak yeterli: “Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü tarafından atanması yapılacak şahıslarla ilgili tahkikat talebinde bulunulmaktadır.”
4.2.2000 tarihinde yeniden revize edilen (Öncekinin tarihi 1990) Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği’ne göre devletin on yıllardır memur alımlarında yasal olarak yaptığı bir uygulama güvenlik soruşturması.
Peki kim yapıyor bu soruşturmaları: MİT ve Emniyet.
Peki neye bakılıyor güvenlik soruşturmasında? Onu da bütün bakanlık sitelerinde ve internette bulunan yönetmelikten okuyalım:
“Kişinin …yıkıcı ve bölücü faaliyetlerde bulunup bulunmadığının, ahlaki durumunun, yabancılar ile ilgisinin ve sır saklama yeteneğinin mevcut kayıtlardan ve yerinden araştırılmak suretiyle saptanması ve değerlendirilmesi...”
Yani siz kaymakam olarak atanacaksınız, MİT’e, orduya, Emniyet’e, orta-üst düzey bir bürokratik pozisyona gelecekseniz MİT ve Emniyet sizi fişliyor. Hem de yasal olarak. Sadece Taraf’ın iddia ettiği gibi cemaatten olanları ya da sadece hükümete karşı cemaatlerden olanları değil. Herkesi. İnternet bu uygulamanın mağdurlarının hikâyeleriyle dolu. Uzak bir akrabası PKK’lı olduğu için güvenlik soruşturmasından geçemeyenler, sadece bir mahkemede tanıklık yaptığı için kötü puan alıp atanamayanlar. Yönetmeliğe göre “5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanuna ve Atatürk İlke ve İnkılaplarına Aykırı Davranıp Davranmadığı” bile sorgulanıyor adayların.
Neredeyse bir kanaat notu gibi kullanılan, hiçbir hukuki belgeye dayanmak zorunda olmayan çok geniş ve kötüye kullanıldığı anlaşılan Emniyet ve MİT’e verilmiş bir takdir hakkı bu.
Yeni Taraf’ın haberi on yıllardır devletin atamalarda uyguladığı bu resmî fişlemeye karşı olsaydı, bu çok hayırlı bir tartışmanın başlangıcı olurdu. Ama siz, yönetmeliği olan devletin on yıllardır uyguladığı güvenlik soruşturmasını 2004’teki MGK’nın Gülen tavsiye kararına bağlayıp, sanki sadece MİT özel olarak cemaatten olan insanları fişliyor gibi gösterince o zaman bunun adı kötü niyetli bir manipülasyondan başka bir şey olmuyor.
Peki, isterse yasal olsun, 2013 yılında AK Parti iktidarında bir kişinin cemaatçi diye fişlenmesi onun üzerinin çizilmesine neden oluyor mu?
Örneği Taraf’taki fişlemede: “Mehmet Altan’ın cemaate yakın bir iş adamı derneğinin düzenlediği bir konferansına katıldığı için” fişlenen C.A, (Google İstihbarat Teşkilatına göre) daha geçen yıl TC Kopenhag Büyükelçiliği Kopenhag Emniyet Müşavirliği görevine atanmış. Danimarka dışında, İsveç, Norveç, Finlandiya da ona bağlıymış. Hiç de fena görünmüyor.Yine Google’dan küçük bir fişleme de ben yapayım: Emniyet Müdürlüğü sırasında DTP’li vekillerin elini “çocuk katillerinin elini sıkmam” diyerek havada bırakmış bir eski Türkiye bürokratı için özellikle…
Bu soruya sadece bu belgelere bakarak cevap vermek mümkün değil, adil de olmaz. MİT krizinden beri süregiden kavgada güvenlik kuvvetlerinde cemaatçi olmanın iyi bir referans olmadığını tahmin etmek zor değil. Bu yüzden haksızlığa uğramış insanlar olabileceğini de. Yine de Emniyet’in istihbarat merkezlerinden tasfiye edilen pek çok ismin hâlâ il emniyet müdürü olarak görev yaptıklarını not düşmek gerek. Ayrıca sivil hükümetin askerî bürokrasideki vesayetçiliği tasfiyesine alkış tutup, sivil bürokrasideki vesayetçiliğe karşı yaptığı tasfiyeler için “geri al” çağrısı yapmak yine de bir demokratın işi olmasa gerek.
Peki güvenlik soruşturması dışında kimse kimseyi fişlemiyor mu? Sadece Twitter’da gazetecilik kılığına girmiş “Dubai’de ne yaptığını biliyorum”, “Bak açıklarım kasetlerini” şantajları, ucundan belge göstermeler bile soruya cevap vermek için yeterli.
İki yıl önce haber kaynağımın fotoğrafını, adresini bütün özel bilgilerini karalayıcı bir üslupla yazılmış bir istihbarat fişiyle bir köşe yazarına servis eden kişi İstanbul Emniyeti’nin istihbaratının başında oturuyordu. Hâlâ 2010 yılında Rize’de doğduğum köye gidip muhtardan hakkımda bilgi isteyenlerin kim olduğunu bilgi edinme hakkıyla sorduğum devlet bana bir cevap vermedi.
Bu arada bu gizli bilgiyi benimle paylaşan sevgili muhtarımızı rahat bırakınız...
Türkiye
YAZIYA YORUM KAT