Gazetecilerin Suçlanmasına Gerekçe Gösterilen Somut Deliller Var mı?
AYM’nin FETÖ’yle irtibatlı olma suçlamasıyla cezalandırılan gazetecilerin hak ihlali başvurularında verdiği kararın çelişik bir mahiyet arzettiğini vurgulayan Taha Akyol hak eksenli olmaktan çok otorite eksenli davranıldığını söylüyor.
KARAR/ Taha Akyol
AYM neye karar verdi?
Anayasa Mahkemesi, tutuklanmış 9 gazetecinin başvurusunu karara bağladı. Bunlardan üçünün tutuklanmasını hukuka aykırı buldu, “hak ihlali” saydı: Kadri Gürsel, Ali Bulaç ve Murat Aksoy.
Gecikerek de olsa doğru bir karar.
Fakat 6 gazetecinin başvurusunu reddetti yani tutuklanmış olmalarını haklı buldu: Nazlı Ilıcak ve Ahmet Altan, Cumhuriyet gazetesinden Akın Atalay, Bülent Utku, Ahmet Şık, Murat Sabuncu...
AYM’nin bu kararı, daha önce benzer davalarda verdiği kararlarla çeliştiği için sürpriz etkisi yarattı. Pek çok hukukçu, AYM’nin yerleşik içtihatlarına bakarak bu gazeteciler hakkında da “tutuklanmaları insan hakları ihlalidir” diye karar vermesini bekliyordu.
AYM, bir çok kararında hukuk devletinde “belirlilik” ve “öngörülebilirlik” ilkelerinin geçerli olacağını belirtmişti. (Mesela K. No: 2012/49)
AYM tutuklama ve özgürlük konularında “belirli” normlar geliştirdiği için, bu defa da fikir ve ifade hürriyeti lehine karar vermesi yönünde bir “öngörü”, bir beklenti vardı, fakat gerçekleşmedi.
Tereddütsüz somut deliler
AYM, yine darbe teşebbüsüyle ilgili olarak daha önce verdiği Şahin Alpay ve Mehmet Altan kararlarında, delillerin “tereddütsüz” olması gerektiğini vurgulamıştı; hukukta yazı ve sözlerin darbeye destek diye suçlanabilmesi için “tereddütsüz bir şekilde darbe çağrısı olarak nitelendirilmesi ve ... gerçekleşecek olan darbe teşebbüsünü bilerek kamuoyunu buna hazırlamak amacıyla söylediğinin” somut delillerle ortaya konulması lazımdı. Bunun ötesine geçen “anlamlar yükleyerek” tutuklama yapılması insan hakları ihlali olurdu. (B. No: 2016/23672)
Demek ki, Ilıcak ve Altan’nın suçlu sayılması ancak FETÖ’nün sonradan ortaya çıkan gizli yönlerini ve hazırlanan darbeyi önceden bilerek desteklemiş olmaları halinde mümkündü. Bunun “tereddütsüz” delillerle ortaya konması gerekirdi.
Ben iddianamelerde böyle bir delil görmedim.
Şimdi açıklayacağı gerekçeli kararda AYM’nin bu “tereddütsüz” somut delillerin neler olduğunu teker teker göstermesi gerekiyor.
AYM aynı nitelikteki Alpay ve Mehmet Altan davalarında böyle deliller olmadığını tespit etmiş, tutuklamanın “ihlal” olduğuna karar vermişti.
Ayrıntıların önemi
Ilıcak ve Altanların tutuklanmasında, darbeden bir önceki akşam yayınlanan bir TV programı çok etkili olmuştu. Programda Ilıcak ve Altanlar hükümeti çok ağır sözlerle eleştirmişti. Savcıya göre bu program, onların darbeyi bildiklerinin bir deliliydi, programda darbe çağrısı yapılmıştı...
Halbuki AYM’ye göre o TV programından böyle bir anlam çıkarılamazdı. Hatta programda “iki yıl sonra seçim var, gidecekler” tarzında ifadelerin bulunması darbeden haberlerinin olmadığını gösteriyordu...
Hukukta ayrıntıların ne kadar önemli olduğunu görüyorsunuz Zira yüzlerce binlerce ayrıntıdan, önyargımıza uygun düşenleri seçip alt alta koyarak “işte deliller” diye düşünebiliriz...
Fakat hukukta “deliler sayılmaz tartılır.” Yani çok sayıda ya da bavullar dolusu olmasına değil, hukuken ne ölçüde ağırlıklı, değerli olduğuna bakılır.
İç yüzünü bilmek
Bütün davalar gibi FETÖ’ye ilişkin davalarda da belirleyici husus kişilerin bilerek, yani kasten hareket edip etmediğini “tereddütsüz” şekilde gösterecek delillerin olup olmamasıdır.
FETÖ’nün iç yüzünü bilerek destek vermek kesinlikle suçtur.
Öbür yanda, teröre karşı tatbikat veya operasyon diyerek kışladan çıkarılan, ama darbe niteliğini gördüğünde dönen asker suçsuzdur.
Hayır ve eğitim gibi duygularla “ne istedilerse” veren, kanun dışı eylemi de bulunmayan işadamı ve esnaf suçsuzdur.
Gazetecinin yüz defa bin defa eleştirel hatta “irkiltici” manşetler atması, yazılar yazması yanlış olabilir ama hukuken suç değildir, fakat kanunsuz şekilde emir alarak tek bir manşet atması, yazı yazması suç olabilir.
Sosyal ilişkiler de içeriği belli olmadıkça suç sayılmaz.
Aynı sebepten “gazetenin yayın politikası” diye suç olmaz, bu politikanın FETÖ’den gelen emirle oluşturulduğunu ispatı gerekir.
AYM’nin bu son kararlarında “hak eksenli” değil, “otorite eksenli” bir bakış olduğunu düşünüyorum. Tabii gerekçeli karar açıklandığında, fiil ve deliller hakkında AYM’nin değerlendirmelerini somut olarak göreceğiz, somut analiz yapmak o zaman mümkün olacak.
HABERE YORUM KAT