Gazete Yakan "Gazetecilere Özgürlük" Sözcüleri
Asker ve polis içindeki güç mücadeleleri arasında kalmış gazetecilerin halinden de en iyi, yıllarca bu güç mücadelesinin bizzat tarafı olmuş Birgit anlayacaktır.
Yıldıray OĞUR; Türkiye’de gazetelere özgürlük nidaları atan kesimin bayraktarlığını yapan kişilerin geçmişte nasıl gazeteleri yaktıklarını ve bastıklarını anlarıyor. Makale okununca “Gazetecilere özgürlük!” nidaları atan bu kişilerin nasıl bir özgürlükten bahsettiği daha iyi anlaşılacaktır.
Ya gazetecilere özgürlük ya yakarız bu gazeteleri
Gazetecilere Özgürlük Platformu dönem sözcülüğü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden Basın Konseyi’ne geçti.
Sümer tabletlerinde de adının bu cemiyetin başkanı olarak çıkmasından korktuğum Orhan Erinç’ten görevi devralan isim Türkiye gazetecilik tarihinin en utanç verici skandallarından “andıç”ın aktörlerinden Oktay Ekşi değil neyse ki.
Aman hemen sevinmeyin. Darbenin en genç vekili olarak başlayan kariyerini, Meclis’in en yaşlı milletvekili olarak tamamlayan Ekşi, Meclis’e gitmeden koltuğunu gözünü arkada bırakmayacak çok güvendiği bir isme devretmişti: Orhan Birgit’e
Yani Batı’da AKP’yi en çok sıkıştıran düşünce özgürlüğü davalarının bayraktarlığını yapan Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun yeni sözcüsü artık 85 yaşındaki Orhan Birgit.
Aman alıcılarınızla oynamayın. Ben az önceki cümlemi hâlâ inanamadığım için bir daha yazmak istiyorum: Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun sözcüsü Orhan Birgit.
Zekeriya Sertel ile Sabiha Sertel’in mezarlarında ters dönüş seslerini duyabiliyorum.
Türkiye basın tarihinin en korkunç ilk üç olayından biridir Tan Baskını. 1945’te CHP faşizmine karşı özgürlük, çok partili hayat, demokrasi isteyen hatta Bayar’la Menderes’le birlikte dergi çıkarmaya kalkan, Demokrat Parti’nin kuruluş sürecine katılan Sertellerin çıkardığı Tan Gazetesi ve diğer sosyalist yayın ve kitapevleri 4 Aralık 1945 günü İstanbul Üniversitesi’nden yürüyüşe geçen CHP’li gençler tarafından yağmalandı, yakılıp, yıkıldı. Serteller Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldı.
İşte Türkiye Cumhuriyeti tarihinin bu en büyük gazete baskınını yapan linççi güruhun içinde İlhan Selçuk ve Süleyman Demirel ile birlikte yakında Gazetecilere Özgürlük diye bildiriler okumaya başlayacak Orhan Birgit de vardı. (Bunu Can Dündar’ın bir yazısı üzerine bizzat kendisi doğrulamıştı.)
Parlak gazetecilik kariyerine gazete basarak başlayan Birgit’in yıllar sonra adını ne şansız bir tesadüftür ki yine benzer bir linç olayıyla duyuyoruz: 6-7 Eylül 1955 olaylarında linççi güruhu organize eden Kıbrıs Türktür Cemiyeti’nin İkinci Başkanı da Orhan Birgit’tir. Devletimiz için böyle görevlendirmelerde tek şartın liyakat olduğunu bundan daha iyi ne ortaya koyabilir? (Olaylardan bir süre önce aniden kurulan bu derneğin devletle “yakın” ilişkileri ortaya çıkacak, eski bir Özel Harp Dairesi komutanı ise 6-7 Eylül’ün “muhteşem” organizasyonuyla nasıl gurur duyduğunu anlatacaktır.)
Birgit’in adına Türkiye tarihinin neredeyse bütün büyük manşetlerinde rastlamak mümkün. İki yıl sonra 1957’de yeniden karşımıza çıkıyor. Türkiye, Demokrat Parti’ye karşı 9 Subay darbesi ihbarıyla sarsılmaktadır. Bu erken Ergenekon davasında yargılanan subayların avukatlarından biri kimdir peki? 55 yıl sonra yine ‘haksız’ yere darbe suçlamasıyla içeriye tıkılacak meslektaşlarını savunmak için görev alacak Orhan Birgit. Kaderin cilveleri değil, Ergenekon komplosu sanki.
57’deki darbe girişiminin ortaya çıkması yıldırmaz Birgit’i. 27 Mayıs darbesi öncesi bu kez CHP Beyazıt İlçe Başkanı olarak çıkar sahneye.
Darbeye gerekçe yapılan meşhur İstanbul-Ankara olaylarını organize edenlerden biridir. Aynı zamanda çıkardığı Kim dergisiyle de darbe propagandasında yılların birikimini ortaya koyar. Gençlerin kıyma makinelerine atıldığı haberleri gibi büyük gazetecilik başarılarında imzası vardır.
Yani bu ülkede kimse boşu boşuna Aydın Doğan Vakfı’na yönetici, Cumhuriyet’e yazar yapılmaz, Gazetecilere Özgürlük Platformu sözcüsü ilan edilmez.
Aslında Birgit bildiği bir işi yapacak. Eğer bazı solcu ve Kürt gazetecilerden hiç bahsetmemeyi başarabilirse, Gazetecilere Özgürlük Platformu’nun resmî internet sitesindeki listeye göre özgürlüğünü savunması beklenen gazeteciler arasında Başkent Televizyonu’nun sahibi olarak Mehmet Haberal bile var.
İşten atılması üzerine Türkiye’nin en zengin işadamlarından biri olar patronu Jandarma Genel Komutanlığı’na çağrılıp tehdit edilecek kadar mühim bir gazeteci Tuncay Özkan’ı savunmak da Birgit için zor olmayacaktır.
Üç yıl sonra darbe yapacak 9 Subay’ı darbeci değiller diye savunup davayı da kazanmış olan Birgit, orduevlerinde orgenerallerle darbe istişare toplantılarına katılan Balbay’ın yaptığının gazetecilik olduğu konusunda herkesi kolayca ikna edebilecektir.
Asker ve polis içindeki güç mücadeleleri arasında kalmış gazetecilerin halinden de en iyi, yıllarca bu güç mücadelesinin bizzat tarafı olmuş Birgit anlayacaktır.
Yani bütün Türkiye tarihi gözden geçirilseydi, Gazetecilere Özgürlük Platformu’na Orhan Birgit’ten daha iyi bir sözcü bulunamazdı. Belki darbecilerin organize ettiği, milliyetçi, askerci, “başörtülü cumhurbaşkanı eşi olmaz” mitinglerinde özgürlük mücadelesine başlayan Ece Temelkuran, ama daha çok genç ve tecrübesiz.
Bu da platforma slogan önerim olsun: Ya gazetecilere özgürlük ya yakarız bu gazeteleri!
TARAF
HABERE YORUM KAT