Gariplik Hissi Sandıklara Çökmesin
Seçimlerden önce en üst perdeden şaibeli seçmenler sorunu vardı. Seçimlerden sonra hem seçmenlerin bir kısmını hem de seçimleri şaibeli göstermeye çalışmak ne derece makul ve hukuka uygun olur? Hatırlayacak olursak “hayali seçmen, ölü seçmen, oy kullanması için seçmen listelerine geçirilen Suriyeliler” gibi iddiaların ardı arkası kesilmedi. Bu iddialar alışıldığı üzere sistematik olarak CHP’den ve biraz da İYİ Parti sözcülerinden neşet etti hemen çoğunlukla. Sahte seçmen söylentileriyle ilgili olarak haberlere konu olan mahaller ve konutlar için doğal olarak YSK göreve davet edildi.
Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Sadi Güven’in 22 Ocak tarihinde Anadolu Ajansı’na verdiği beyanatın özeti şöyleydi: “Mükerrer seçmen de sahte seçmen de hayali seçmen de yok.” YSK başkanı Güven’in meseleyi detaylarıyla izah eden beyanının “mükerrer seçmen var mı?” sorusuna verdiği cevapla ilgili kısmına bakmakta fayda var: “Türkiye'de vatandaşımız doğduğunda Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü bir kimlik numarası veriyor ve herkese tek bir numara veriliyor. Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının, sisteme iki kere kayıt olması söz konusu değil. Mükerrer seçmen olmadığı gibi sahte seçmen de yok, hayali seçmen de yok. Seçmen nerede kayıtlı olursa olsun ancak bir kez kayıt olabiliyor.”
Şaibe İddiaları Kimin işine Yaradı ki?
Peki, “hayali seçmen” kayıtları üzerinden seçimlere müdahale edilmesini YSK nasıl bertaraf ediyor? Bu hususa ilişkin verilen izahı da şuraya koyalım: “Bugün itibarıyla Türkiye'de mevcut seçmen sayısı 57 milyon 93 bin 985. Seçmen kütüklerinde 100 yaş üzerinde 6 bin kişinin olduğunu görünce, şüphelendiğimiz kayıtları incelettik. Bu 6 bin kişi, ölü olanlar kayıttan düşüldü. Listeler askıya çıktıktan sonra da 165 kişiyle ilgili böyle ihbar geldi. Araştırma yapılması için Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne yazı yazdık. 7 kişinin sağ olduğu, diğerlerinin öldüğü belirlendi. 7 kişi dışındaki vatandaşlar seçmen kütüğü listesinden düşüldü.”
Seçmenler ve seçimlerin sonuçları üzerine itirazda bulunma yeni bir durum değil elbette. 31 Mart yerel seçimleri dolayısıyla birçok itiraz yapıldı zaten. Bunlardan bir kısmı itirazcıların lehine bir kısmı da aleyhine sonuçlandı. Ancak İstanbul seçim süreci ve sonuçları üzerindeki tartışmanın uzaması değil esas olarak takip edilen usulü ve kullanılan üslup açısından ciddi sorunlar taşıyor maalesef. Daha kötüsü şimdi belli kırılma noktaları oluşturduğu gibi yakın gelecek için de kötü bir emsal oluşturacak kadar hoyratça yürütülüyor. Gazete köşe ve manşetlerinde, ciddi haber programlarında şimdiye dek söylenmesi tahayyül bile edilememiş bir biçimde sandık sonuçlarını “iç savaş senaryosu”ndan başlayıp “darbe ve işgal” süreciyle eşitleyen propagandalar devreye sokuldu. Tamamen uyduruk bir takım gönderme ve referanslarla “küresel saldırı”nın “kaos planı”nı tasfiye etmek için seçimleri yenilemekten başka seçenek olmadığı tekrarlanıp duruyor.
İtirazlar üzerine oyların tekrar sayılıyor zaten. İtirazlar sonucunda tespit edilen hatalar tek tek düzeltiliyor. YSK yapılan düzeltmeleri saat saat ilan da ediyor. Yeni itirazlar için de kapı açık görüldüğü üzere. İl Seçim Kurulu’na sunulan talep YSK tarafında da onaylanırsa İstanbul’un 38 ilçesinde oyların tamamı yeniden sayılacak. Usulsüz seçmen meselesine dair itirazlar da hassaten Büyükçekmece için araştırılıyor.
Garip ve İlginç Ama Gerçek Değil mi?
İtirazlarda da yeniden sayımda da yanlışların düzeltilmesinde de hiçbir sıkıntı görülmüyor. Ancak itirazlar eşliğinde kurulan bazı cümleler için ‘sıkıntı yok’ diyemeyiz. Mesela AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, şimdiye dek ilçe seçim kurullarından hem bütün oyların hem de geçersizlerin sayılması yönündeki taleplerini ifade ederken bazı usulsüzlüklere ve değiştirilen-düzeltilen oylara dikkat çekiyordu. Rakamlarla oy kaymalarını izah sadedinde kurduğu üç cümle şöyleydi mesela: “Bana normal gelmiyor. Sadece buraya baksak bile bir gariplik olduğunu hissediyor insan... Bu çok ilginç bir rakamdır.” Seçimlerin üzerinden bir hafta geçmiş, il-ilçe seçim kurullarında adeta kamp kurulmuş, milletin midesi ağzına gelmiş ama ortada makul bir izah yerine en üst düzeydeki bir yetkilinin sarf ettiği “gariplik-ilginçlik” sarkacında salınıp duran cümleler dolaşıyor hala.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Moskova’ya hareket etmeden önce düzenlediği basın toplantısında İstanbul seçimleri için yaptığı “bazı değil neredeyse bütünü usulsüz” değerlendirmesinin sonuna şu öneriyi ekledi: “Amerika’da % 1 gibi oy farklarıyla yeniden seçim gidiliyor.”
YSK’da hala sayımlar yapılırken neredeyse bütünü usulsüz görülen İstanbul seçimlerini yenilemek için arayışlara girmek sadece siyasal partileri veya yerel yönetimleri değil bir bütün olarak Türkiye’deki seçimleri tartışmalı hatta şaibeli ve şikeli duruma düşürür. Seçimlere hazırlık süreci doğru ve kuşatıcı bir biçimde yürütülemediği gibi seçimler sonrası ortaya çıkan tabloyu da doğru ve kuşatıcı bir biçimde yönetememenin faturası çok daha ağır olur. İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı için “13-14 bin oy farkı”nı beğenmemek gibi bir lüksümüz yok ve aslında hiç de olmadı.
Seçmenler ve seçimler üzerine yapılan bu tür değerlendirmeler ne AK Parti’ye ne temsil ettiği kesimlere ne de bu ülke ve toplumun hukuki kazanımlarının korunup geliştirilmesi açısından artı bir değer katar. Aksine seçimleri tartışarak, işleyen bir süreci yeni kanunlar ve teamüllerle değiştirmeye kalkışmak bütün iddia ve kazanımları inkâr etmek, siyasal ve toplumsal bir intihara yönelmektir. Trol mantığına teslim olmayı tercih eden bir siyasetin düşmana ihtiyacı yoktur.
Yeni seçilenlerin işini yokuşa sürmek, tehdit ve şantaj diline tevessül etmek, süreci uzatarak bıkkınlık ve yorgunluk duygusunu ağırlaştırmak sanılanın aksine rakipleri güçlendirir, toplumsal meşruiyet ve sahiplenme hissini kuvvetlendirir. Sevgiyi nefrete, desteği düşmanlığa, makuliyeti hezeyana tebdil etmek istemeyen hiçbir siyasal aktör ve teşkilat bu sapmaya rıza göstermez, göstermemelidir.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT