Galatı Meşhur
Önemli not: Çocukları okula giden aileler. Kur’an-ı Kerim öğrenimi için, şimdiden dilekçe vermeniz gerekiyor. Hemen şimdi, ertelemeyin, ve çevrenizdekileri uyarın! İmamlar, STK’lar, sendikalar, herkesin elini çabuk tutması gerekiyor..
Şimdi konumuza dönelim.
Hemen her gün haberlerde bir klişe cümle duyarsınız: “İzinsiz gösteri yaptılar”. Kimse sormaz ki, “İzinli gösteri mi olur?” diye. Toplantı ve gösteri izne bağlı değil ki.. Burası diktatörlükle ya da darbe hükümetleri ile yönetilmiyor ki! Eskidendi bunlar.
Gazetesi, Radyosu, Televizyonu ağız birliği etmişcesine bu cümle kalıbını tekrarlar dururlar..
Ne demişler: “Galatı meşhur, belagatı fasihadan evladır” İnsanlar alışkanlıklarından kolay kurtulamıyorlar. Mesela “Sivil Anayasa” tanımı. Kimse çıkıp “Sivil Anayasa olur mu?” demiyor.. Asker yapmıyor ya, siyasiler de asker olmadığına göre sivil, o zaman bu anayasa da sivil anayasadır. Yok öyle değil. Sivil, “asker olmayan” değil, “resmi olmayan”, “siyasi olmayan” demek. Anayasa ise en temel siyasal bir belge, resmi bir belge.
İSKİ’nin kapısında “sivil araç giremez” diye bir levha vardı, eskiden. İşte o ifade doğru..
Yani “Sivil Anayasa” olmaz.
Geçen gün Ali Koç bir gazeteye röportaj vermiş. Genç liderlere yeni ufuklara yelken açmalarını öğütlüyor. Konuşmasının bir yerinde diyor ki: “Ancak, merhum Vehbi Bey’in söylediği ve aynı zamanda topluluğumuzun anayasası olan “Devletim ve ülkem var oldukça, ben de varım” sözünün yeri ayrıdır.”
Yani ne demiş Vehbi Koç “Devletim ve Ülke varoldukça” Geçen gün de bizim imam hutbede “Devletimize ve milletimize zeval verme Allahım” diye dua ediyordu.. Bu Cuma Eyyüb’deydim, yine hutbede aynı vurgu! Şuuraltımızda devlet milletten ayrı, bağımsız, farklı, yüce bir şey gibi sanki! “Ne var bunda” diyeceksiniz biliyorum.. Çok alıştığımız için bu sözlerde bir gariplik yok gibi geliyor. Oysa, mesela “Allah’ım ekinimize ve başaklarımıza zeval verme” diye dua eder misiniz, Ya da “Başaklarımıza ve buğdayımıza zeval verme” diye.. Buğday taneleri başağın içinde. Başaklar da ekin’in içinde..
Devlet dediğiniz şey, ülke millet ve düzen/nizamdan oluşur.. Devlet için esenlik diliyorsanız, ülke ve millet içinde esenlik dilemiş olursunuz. Mesela düzenden memnunsanız, dirlik ve düzenimizi bozma diyebilirsiniz. Milletimize ve memleketimize, (veya, ülkemize, yurdumuza) zeval verme diyebilirsiniz Devlet demişseniz, ülke ve millet zaten devlet tanımının içinde mündemiş. Tahtında müstetir.. Yani ülke ve halk olmadan devlet olmaz..
Kimi siyaset erbabı da çıkar, “saygı ve hürmetlerimi, sevgi ve muhabbetlerimi sunarım”. İyi de bu laf kalabalığından başka bir şey değil. Eş anlamlı kelimeleri arkası arkasına tekrarlamış oluyorsunuz. Bir Türkçe, bir Osmanlıca.
Bazı kelimelerin yapısını bozduk bu arada “Eczane”, “pastane”, “hastane”, “kahvane”. Gençler artık “Kahvehane” yerine “Cafe” diyip çıkıyor işin içinden. Kimi kelimelerde ciddi anlam kayması var. “Şarküteri” dediğiniz nedir mesela?
Aslında bu iş başından beri bozuk gidiyor. Alın size Laiklik tartışmasını.. Laiklik uygulamasının bir Katolizmle ilgili, referansını İncil’den alan bir tanım olduğunu gel de anlat Laikçilere. Ya da Fransa’nın tümünde Laiklik kurallarının geçerli olmadığını da anlat anlatabilirsen..
Yanlış bir Laiklik anlayışı yüzünden ne zulümler gördü bu millet.
Mesela Cumhuriyet ne demek? Cumhur “Halk” demekse, Cumhuriyet “Halkçılık” demek olmuyor mu? Peki 6 ok’tan biri “Cumhuriyetçilik”, bir diğeri de “Halkçılık” değil mi? O zaman 6 Ok’u 5 e mi indirmek gerekecek? Anayasanın başlangıç bölümünün dayandığı değerler de böylece berhava oluyor..
Bu dil konusunu bir gün masaya yatırmak gerek.. Bu dil sorunu çözülmeden ne konuşabilir, ne tartışabiliriz.. Daha geçtiğimiz yıllarda, AB ile ortaklık anlaşması çerçevesinde “ortaklığa katılım belgesi”nin adı, “Katılım ortaklığı belgesi” oldu ve bu şekilde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.
“Anayasa” dedim de, geçen gün TKMM’nin Ümraniye Belediyesi’nin ev sahipliğinde Anayasa forumu vardı. TİHV’den Hürriyet Şenerle birlikte konuşmacı idik. Yasamayı konuşuyorduk. Anayasanın 66, 76 Maddelerine bakın, şunu göreceksiniz: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.”, “Yirmibeş yaşını dolduran her Türk milletvekili seçilebilir.”
Aynı maddeyi Bulgar Anayasası için düşünün, “Bulgar vatandaşı herkes Bulgardır..” ve devam edelim: “Her Bulgar milletvekili seçilebilir.. Bulgaristan’da Türkler var ve bu varlık inkar edilmiş olmuyor mu burada ve “Ben Bulgarım” demeden milletvekili seçilmesi engellenmiş olmuyor mu?
“Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk”se, bizim vatandaşımız olmayan Türkler kim oluyor. Vatandaşımız olan Ermeni, Rum, Süryani, Yahudi ya da Gürcü, Arnavut, Kürt, Arap Türk oluyor, ama vatandaşımız olmayan Türklerle arasında bir fark olmuyor mu?
Garip ama gerçek, Bektaşiler ehlibeytten geldiklerini söyleyler. Ehlibeyt Arap’tır. Ama bizimkiler Türk ulusalcılığının yılmaz savunucularıdır.. Yoksa Hz. Muhammed (sav) da mı Türk’tü. En iyisi Hz. Adem’i Türk ilan edelim bitsin bu iş. Yahudiler zaten “üstün ırk” anlayışı ile, başka bir milletten olmayı asla kabul etmezler. Böyle bir dayatma onların inançlarına aykırıdır..
Ha! Yahudi ve Hıristiyan olan Türkler de var. Karaimler ve Falaşalar mesela.. Ateistimiz de var.. Zaten herkes Türkse, Türk’ün olmayan çeşidi yoktur o zaman. Çünki burası kavimler kapısıdır.. Herkesi Türk ilan etmeye kalkarsanız, Türklerin alameti farikalarınızı da kaybedersiniz.. Sonra da “Ne mutlu Türküm diyene” ya da “Türkiye Türklerindir” gibi laflarla kendinizi tatmin edersiniz.. O da yetmez, “Dünya Türk olsun” deriz biter bu iş.. Bazı klişe sözler kulağa hoş gelse de, üzerinde düşünmeye başladığınızda başka gerçeklerle karşılaşırsınız. Mesela “Hayatta en hakiki mürşid ilimdir” sözünde olduğu gibi. Selam ve dua ile..
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT