Futbol, silah, para...
Adına “şike operasyonu” denince sanki sadece “futbolla” ilgiliymiş gibi bir izlenim uyandıran bu son operasyon, futboldan çok daha derin ve çok daha geniş bir suç alanını kapsıyor aslında.
Kulüplerin prestijinin arkasına saklanan ve milyonlarca taraftarın sevgisinin koruyuculuğuna güvenen en büyük suç organizasyonlarından biri yıllardan beri özgürce suç işliyordu.
Ve, dokunulmuyordu.
Hemen hemen herkes olanları biliyordu ama kimse işin üstüne gidemiyordu.
Doğrusu ya, bugün Cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonlarından birini gerçekleştiren hükümeti, savcıları ve polisleri canı gönülden kutlamak gerek.
Onların kararlılığına minnettar olmalıyız.
Susurluk ve Ergenekon’la kaynaşmış mafya güçlerinin en büyük gelir kaynağı futboldu.
Buralarda rahatça örgütlenmişlerdi.
Bugün Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe öne çıkmış görünüyor ama “karanlık” ilişkileri olan tek kulüp Fenerbahçe değil.
Üç büyüklerin üçünün de “tuhaf” ilişkileri var.
Fenerbahçe’nin ve Aziz Yıldırım’ın çevresinin Sedat Peker’in adamları tarafından çevrildiğini bu işlerle ilgili herkes konuşuyordu.
Zaten bu son operasyonda yakalananların çoğunun Peker’le bir ilişkisi var.
Beşiktaş’ın ise Alaaddin Çakıcı’yla ilişkileri ve Çakıcı’ya pasaport alabilmek için belgeler düzenlediği ortaya çıkmıştı.
Bu haberler gazetelerde yazılmıştı.
Galatasaray’ın ise bugünlerde yeniden gündeme gelen Susurluk soruşturmalarıyla birlikte adı manşetlere çıkan Mehmet Ağar’la anlaşılmaz ilişkileri sır değildi.
Bu ilişkiler o derecedeydi ki Ağar bir “basın toplantısını” Florya’nın bahçesinde düzenlemişti.
Her büyük kulübün yöneticilerinin “silahlı” birileriyle ilişki kurması sanki normalmiş gibi davranılıyordu.
Kimse bunu sorgulamıyor, kimse bunu yadırgamıyordu.
Gerçekler apaçık ortadayken gazetelerin genel yayın müdürleri, eski genelkurmay başkanları Aziz Yıldırım’la yakın ilişkiler kurmaktan çekinmiyorlardı.
Takım sevgisi, herkesi bir şekilde körleştiriyordu.
Başbakan bile daha geçenlerde Aziz Yıldırım’ı kabul etmişti.
Zaten futbol kulüplerinin çevrelerinde örgütlenenler de “takım sevgisinin” bu zırh gibi sağlam koruyuculuğuna güveniyorlardı.
O zırhın ardında milyonlarca dolarlık işler dönüyordu.
“Bahis” işleri büyüdükçe milyon dolarların da miktarı artıyordu.
Ergenekon’un en büyük para kaynaklarından biri futboldu.
Üstelik bu sorun çok uzun zamandan beri biliniyordu.
2004 yılında Milliyet gazetesinde bu ilişkileri deşifre eden “konuşma” kayıtları yayımlanmıştı ama soruşturma daha öteye gidememişti.
Bu ülkenin belki de en kirli alanı olan “futbola” bugüne kadar kimse dokunamadı.
Kimsenin cesareti buna yetmedi.
Şimdi olağanüstü bir operasyonla karşı karşıyayız.
Adı “şike operasyonu” olsa da resmî suçlama belgesinin üstünde “silahlı örgüt kurmak ve yönetmek” yazıyor.
Çünkü işin içinde “silah” ve şiddet var.
Fenerbahçe kaptanı Rüştü’nün kulübün bahçesinde dövülmesi, bir Fenerbahçe muhabirinin esrarengiz şekilde bıçaklanması, Beşiktaşlı amigolardan birinin diğerini vurup öldürmesi, Ahmet Çakar’ın uğradığı silahlı saldırı hep geçiştirildi.
Bir Galatasaray yöneticisiyle Aziz Yıldırım arasında “şeref tribününde” geçen bir konuşma gazetelere yansıdı ama kimse “ne diyorsunuz” diye sormadı, bu yöneticiler birbirlerini “seni evinden aldırırım” diye tehdit ediyorlardı, kim “evden alacaktı”, “evden alıp” ne yapacaktı, kulüp yöneticilerinin “evden aldırma” gücü nereden kaynaklanıyordu?
Bana sorarsanız, Ergenekon ve Balyoz davası kadar büyük bir operasyon bu son gelişme, Ergenekon-mafya ittifakının son kalesi de düşürülürse gerçekten “temiz topluma” doğru önemli bir adım daha atacağız.
Biliyorum bu yaşananları gördükçe futbolseverlerin içi acıyor ama temiz ve kaliteli bir futbola kavuşabilmek için bu “acıyı” çekmek zorundayız.
“Tuttuğumuz takım” kazandıkça futbol ve Türkiye kaybediyordu çünkü.
Karanlık ve pis bir oyuna dönmüştü futbol.
Şimdi temizleniyor.
Dün bizim manşetten söylediğimiz gibi “savcı doksandan çaktı” ve bu golle maçı Türkiye kazandı.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT