Fransızca Eğitimine Kısıtlama Getirilmesi Ne Kadar Doğru?
Fransa’da yayımlanan ve Kur’an’dan bazı ifadelerin çıkartılmasını talep eden bildiriye YÖK tarafından verilen tepkiyi değerlendiren Selahaddin E. Çakırgil, “Yarınlarda, Amerika ve İngiltere ile aramız bozulduğunda da aynı şeyi mi yapacağız?” diye soruyor.
Yükseköğretim Kurulu (YÖK), Fransa’da 300 kişinin bir bildiri hazırlayarak Kur’an-ı Kerim’den bazı ifadelerin çıkartılmasını istemesine Fransızca eğitimine kısıtlamalar getirerek tepki gösterdi.
Konuya ilişkin değerlendirmelerin yer aldığı Selahaddin E. Çakırgil imzalı yazının ilgili kısmını aynen aktarıyoruz:
Fransa’da bir kısım -sözde- fikir ve san’at çevrelerinin Kur’an-ı Kerîm’den bazı hükümlerin çıkarılması yönünde yayımladıkları, fikir ve inançları zorla yok etmeye yönelik diktatörce düşmanlık bildirisi üzerine, Yüksek Öğretim Kurumu’nun (YÖK), bundan sonra Fransızca dili üzerine eğitim verilmesine birtakım kısıtlamalar getirilmesine dair kararlar alması sağlıklı bir tepki midir, Allah aşkına?
Yarınlarda, Amerika ve İngiltere ile aramız bozulduğunda da aynı şeyi mi yapacağız?
Ancak burada bir nokta daha var..
Bizdeki yabancı dil eğitim ve öğretim metodunun zâten sağlıklı ve verimli olmadığı ortada da, bazı yabancı dillere yöneliş de, bazı devletlerin gücü karşısında eziklik duygusuna kapılmaktan kaynaklanmıştır ve bu yüzden de asırlarca sağlıklı bir çizgi gösterememiştir.
Osmanlı, özellikle de Fatih’ten sonra ve hele de Duraklama ve Gerileme dönemlerinde, Tanzimat dönemine gelinceye kadarki zaman diliminde, büyük bir devlet olmanın havasıyla, ‘kâfirlerin dili’ni öğrenmeye tenezzül etmedi.. Osmanlı’nın mütercimleri büyük çapta Fenerli Rum Beyleri ve Yahudiler başta olmak üzere, Ermeniler, Sırplar vs. gibi gayrimuslim tebâdan olan kimselerdi.. Ve tabiatiyle yabancı devletlerle yapılan müzakereler ve yapılan andlaşmalar da bu mütercimlerin bilgisinden öte, sadakatine de bağlıydı büyük çapta.. Halbuki, Sultan Fatih Arabça, Farsça, Rumca, Sırbça, İtalyanca dillerini biliyordu.
*
Ama, hele de bir dünya devleti durumundaki Osmanlı’nın dünyayı da sağlıklı şekilde okuyamamasında, 1725’lere gelinceye kadar, yabancı ülkelerde ‘Daimî İkamet Elçilikleri’nin olmamasının ve başka dünyalardan haberleri direkt olarak alamamasının da büyük rolü vardı. Bu tavrın yanlış olduğunu anlaması ise, artık bir ruhî hezimet duygusuyla birlikte oldu. Nitekim, Tanzimat’tan sonra yavaş yavaş Fransızca, İngilizce, Almanca gibi diller öğrenilmeye başlandı, o da o dillerin en güçlü devletlerinin himayesinde.. (Robert Kolej, İngilizcenin kalesiydi, Fransa’nın himayesindeki Galatasaray Lisesi Fransızcanın, Avusturya’nın himayesindeki Saint-Joseph Lisesi ise, Almancanın..)
Bu okulların açılması sadece ihtiyaçtan değil, o ülkelere duyulan yakınlıktan da kaynaklanıyordu.
İhtiyaçtan kaynaklansaydı, asırlarca Osmanlı’yı tehdid eden kuzey komşumuz Rusya’nın dilini de öğrenmeliydik. Bugün de en başta komşu ülkelerin dilleri ve de Çince, Hindçe, Japonca da öğrenilmeli..
‘YÖK’ bunları da düşünmeli..
* * * * *
Yazının tamamını okumak için tıklayın: ‘YÖK’ün Bu Sağlıksız Tepkisi, ‘YOK’ Değerindedir