Fransız Devrimi’ni duymamış tarih profesörü
Dün ajanslara dikkatli gözlerden kaçmayacak şu haber düştü:
“TBMM Başkanvekili ve TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Başkanı AKP’li Nevzat Pakdil, TBMM 2010 Yılı Onur Ödülü ile ilgili haberlerin gerçeği yansıtmadığını belirterek, ‘Değerlendirme süreci başlamadan herhangi bir isim üzerinde uzlaşılması söz konusu değildir’ dedi.”
Geçen hafta bu ödülün MHP ve AKP’nin uzlaşmasıyla İlber Ortaylı’ya verileceğine dair haberler çıkmıştı.
Ortaylı’nın MHP parti okulunda son olarak dün Başbakan’ın da adını vermeden eleştirdiği o konuşmayı yapmasından önce.
O gün “Türk milletinin militarist karakteri Avrupa’nın bastırmasıyla ve içeride asker düşmanlığıyla sindirilmeye çalışılıyor” dedi Ortaylı. “Ordu siyasete müdahale eder. Sivil siyaset kendini geliştiremezse darbe de kaçınılmazdır” diye devam etti.
Başbakanı ise en çok “Bütün kentlere üniversite açılması ahlaksızlıktır” ile başlayan cümleleri kızdırdı.
Hâlbuki hem Başbakan’ı ve hem de bu sözlere en fazla “İlber Hocamız saçmalama özgürlüğünü kullanmış, helali hoş olsun” diyebilenleri asıl kızdırması gereken profesörün şu sözleri olmalıydı:
“Doğu ve Güneydoğu’da üniversiteye giriş sınavlarında açık şekilde kopya çekiliyor. Böylelikle iyi okullara ehil olmayan öğrenciler geliyor.”
Herhalde “Güneydoğu’dan gelen binlerce öğrencisini” hem zan altında bırakan hem de onlara hakaret eden Ortaylı en azından bu konudaki istihbaratı nereden aldığını da bir zahmet açıklar.
Peki, bundan birkaç hafta önce “AKP tek parti diktatörlüğüne gidiyor” dediği için vefalı arkadaşlarına “biliriz demokrattır” yazıları yazdıracak kadar sert ifadelerle eleştirilen Nuray Mert’e gösterilen tepkinin neden çok azı açıkça darbeleri savunan bu ünlü tarihçiye gösterilmiyor?
Hatta Nuray Mert’e en sert yazıları yazanlar, bugün Ortaylı için “hocamdır döver de sever de” kıvamında tepkiler verebiliyor.
Bu sorunun cevabı Ortaylı-AKP ilişkisinin aslında epeyce de siyasal olan hikâyesine daha yakından bakmayı gerektiriyor.
İlber Ortaylı’ya dindar kesimler yıllarca Osmanlı’dan bize yadigâr muamelesi çekmiştir.
90’ların ortasında gece yarısı Siyaset Meydanı’nda bir Kemalist tarihçiyi, resmî tarihin ‘matbaa bize neden geç geldi’ masalını anlatırken fena halde bozarak başlayan bu itibarı, ‘1923’ten önce toz bulutuyduk’ tarihçiliğine karşı zaman zaman yaptığı çıkışlarla artarak devam etmiştir.
Zekâsı, bilgisi, bildiği diller hatta entelektüel ukalalığı saygı uyandırmış, damarlarında hepimiz gibi sıradan kırmızı kan dolaşmasına rağmen bir ortaçağ aristokratının ağzında bile sırıtacak elitizmi bu yüzden sineye çekilmiştir.
Yıllarca AKP’li belediyelerin bir numaralı danışmanı, muhafazakâr vakıf ve derneklerin en çok aranan konuşmacısı olan Ortaylı, bir taraftan demokratik hukuk devleti, diğer taraftan büyük devlet olmak isteyen muhafazakâr demokrasinin bir gün saltanat geri getirilse Topkapı Sarayı’ndaki tahta oturtulacak en güçlü adaylarından biri olagelmiştir. Nitekim saltanat geri getirilemeyince başka bir yolu bulunarak bu gerçekleştirilmiştir.
Ortaylı ile AKP’nin arasını açmaya başlayan ise herhalde AKP’nin Ortaylı’nın yılmaz bir savunucusu olduğu hikmet-i hükümetten sual sormaya başlaması olmuştur.
Ama yine de Ortaylı tarzı bir ‘devletin işlerine aklı sır ermez’ devletçiliğinin, ‘halk öyle her şeye karışmaz’ bürokratik elitizminin geçenlerde Milli Güvenlik Siyaset Belgesi için “Her şey kanunlarda yazmaz, devletin böyle işleri olur” diyen Cumhurbaşkanı Gül’ün, MTTB, Milli Görüş geleneğinden gelen AKP’lilerin içinde bir nüve olarak hep var olduğu ortada.
Siyasi kararlarda meşruiyet meselesini pek de takmayan bu hikmet-i hükümetçi gelenek ile “çobanlar ile profesörlerin eşit oy hakkını” içine sindiremeyen AKP karşıtı muhalefet yan yana düştükçe AKP’nin içindeki bu nüvenin daha fazla filizlenmesi zor gözüküyor.
İyi bir tarihçi ama kötü bir siyasi analist olduğu ortaya çıkan Ortaylı’ya onu yakından ilgilendirecek bir darbe haberi vermek isterim. Belki “ona üzerinde konuşmak için hâlâ çok erken gelecek” ama; Duydunuz mu Fransa’da ihtilal oldu.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT