Fransa’nın ‘Laiklik’ İhtiyacı
Laiklik hiçbir dine yönelik değildir. Devlet laikse ve öyle kalmalıysa da toplum böyle bir zorunluluk içinde değildir. Bu nedenle Cumhuriyet’in yeniden yapılandırılması için açık kavramlara ihtiyacı var.
HAKSÖZ HABER
Paris Uluslararası ve Stratejik İlişkiler Enstitüsü Müdürü Didier Billion'un alıntıladığımız bu makalesi, Fransa'da yapılan tartışmaların sınırları, mahiyeti ve zaaflarını göstermesi açısından önemli. Hele ki Cumhuriyetçi söylemin temel çelişkilerinden birine yapılan gönderme kayda değer. Billion'un buradan yola çıkarak varmak istediği sonuca katılıp katılmamak ayrı konu ama Batı'nın kendi içinde ne türden çıkış yolları aradığını resmetmesi açısından da manidar. "İçimizdeki Hebcodular"ca tektipleştirilmeye çalışılan eksenden sıyrılıp bir parça soluklanmak açısından da anlamlı.
Fransa’nın ‘laiklik’ ihtiyacı
DIDIER BILLION
Fransa’da 7, 8 ve 9 Ocak tarihlerinde gerçekleşen terör saldırıları ve bunu izleyen halk hareketleri özellikle de 11 Ocak’ta 3,7 milyon göstericinin Fransa sokaklarındaki eylemleri, ülkenin siyasi durumunu tartışmasız bir biçimde etkiledi.
Radyo, TV programları ve basında çıkan binlerce makale Fransız toplumunun sorunlarına hasredildi. Medyada yer alan bu tartışma fırtınası elbette bir kafa karışıklığına sebep oldu.
Bu tartışmalarda sık sık ele alınan konulardan biri de laiklik sorunu. Laikliğin gücünü ve etkinliğini yeniden kazandırmayı denemek için tarihine ve tanımlarına geri dönmek faydalı olacaktır. Laiklik, kamusal otoriteyi içerir, dolayısıyla devlet ve kurumlarını, hukuku kapsar. Bir öğreti değildir; Cumhuriyet’in vicdan ve inanç özgürlüğüne engel olmaması, dolayısıyla da özel olarak hiçbir dinsel inancı tanımaması ve desteklememesi demektir. Laiklik, yasanın, kamusal gücün ve siyasi işlerin tüm inanç ve inançsızlıklardan uzak durması gerektiğini belirtir. Böylece kamusal gücü bu alanlardan çıkmaya zorlar. Dinsel baskıya karşı dinsiz olabilme özgürlüğünü de güvence altına alır. Böylece inançları özgür kılmak, yani yaşanmasını kolaylaştırmak ama aynı zamanda yurttaşları farklı kiliselerin hep dayatmaya çalıştıkları kurumsal inançlardan da özgür kılma işlevine sahiptir.
Laiklik ve laikçilik
Son haftalardaki tartışmalar sırasında birçok yorumcu laikliği eleştirdiler. Oysa laiklik işlevini, sadece kişilere özgü olan dinsel alan ile yurttaşların doğal, dolayısıyla eleştirel akıllarının faaliyetleri etrafında genel çıkarın tanımına katıldıkları devlet alanı ve cumhuriyet kurumlarının ayrılmasıyla kendini sınırlandırmaktadır. Bu anlamda laiklik ile laikçilik arasından net bir ayrımı ortaya koymak gerekiyor. Çünkü laikçilik, fiili olarak, yeni bir dini yerleştirmeyi denemektedir. Laiklik ise hiçbir dine karşı değildir, her birinin yaşamasını sağlar ama hiçbirine de ayrıcalık tanımaz. Bu nedenle Cumhuriyet açık bir siyasete sahip olmalı ve bu husustaki sorunların çözümü için düzenli olarak faaliyet göstermelidir.
Bu kısaca açıkladığımız birkaç ilke, herkesin Fransa’daki somut laiklik uygulamasının günümüzde tatmin edici olmaktan uzak olduğunu ve devletle yani Cumhuriyet’le Müslüman yurttaşların ilişkilerinin birçok soruna işaret ettiğini anlamamızı sağlayacaktır. Birçok göçmen kökenli gencin topluma entegrasyonundaki başarısızlığı görmek gerek. Bu durumun nedeni fazlasıyla dışlayıcı olarak suçlanan cumhuriyet değerleriyle açıklanamaz; tam aksine Cumhuriyet’in yeterince varlığını göstermemesi ve ilkelerinin seçmeci bir anlayışla uygulanmasıyla açıklanmalıdır.
Bazıları çokkültürcülüğün bu sorunlu duruma çare olduğu düşüncesindeler oysa çokkültürcülük aslında cemaatçiliğin kendini gizleme yoludur. Bu itirazın tam aksine Cumhuriyet için kanunla yasaklanmış değilse özgürlük esastır. Fransa’da laik yasaların ateşli savunucusu Jules Ferry’nin öğretmenlere yolladığı 1883 tarihli mektubu hatırlayalım. Bu mektupta Ferry öğretmenlerden derslerde söylediklerini ve açıkladıklarını hep sorgulamalarını ve hiçbir zaman ne çocuğun ne de ebeveyninin inancını yaralamamalarını istiyordu. Böylece Cumhuriyet okulunda bir resim öğretmeni Hazreti Muhammed’in karikatürünü çizme hakkına sahip olmayacaktır.
Fransa’daki müslümanlar için çifte mahkûmiyet
Laiklik hiçbir dine yönelik değildir. Devlet laikse ve öyle kalmalıysa da toplum böyle bir zorunluluk içinde değildir. Bu nedenle Cumhuriyet’in yeniden yapılandırılması için açık kavramlara ihtiyacı var. Bu bağlamda birçok tartışmanın merkezinde olan “Müslüman cemaat” kavramı hakkında birkaç söz etmek gerekiyor. Herkes dini inanca sahip olup olmamakta özgürdür, bunu zaten tartışmaya gerek yok.
Birçok Müslüman kadın ve erkek sayısız kez terörü kınadı. Peki neden sesleri duyulmadı? Neden bazıları satır aralarında ya da sinik kinayelerle Müslüman cemaatin objektif sorumluluğundan söz ediyor? Bunun nedeni yine aynı kişilerin İslam inancına sahip olan yurttaşlara cemaatçilik atfetmelerinde ve sonra da Müslümanları kamusal alana çıkıp kendilerini göstermemekle suçlamasında aranmalıdır. Tam anlamıyla bir çelişki. Fransa Müslümanları için çifte mahkûmiyet söz konusu! Bazı laikçiler Müslümanları cemaatçi olmakla suçluyorlar ama Müslümanların cemaat olarak ortaya çıkıp terörizme karşı tepki göstermelerini de istiyorlar. Bu teorik olarak tutarsız, siyasi açıdan ise mahkum edilmesi gereken bir tutumdur. İslam inancına sahip yurttaşlar ya sözde entegrasyon için gerekli kapasiteye sahip olmamakla damgalanıyor ya da İslamofobi’nin kurbanlarına dönüştürülüyor. Her iki tutum da, birbirine karşıt görünüyor olsa da gerçekte var olmayan kurumsallaşmış Müslüman cemaatinin varlığına inanmaya dayandırılan bir kurgunun iki farklı yüzü.
Bu tartışmaların, Cumhuriyet’in ilkelerine saygı gösterilmesi ve Cumhuriyet’in zorunlu yenilenmesini olanak sağlaması nedeniyle Fransız toplumunun geleceği için kesinlikle gerekli olduğunun bilincindeyiz. Sorunlar büyük. Gerçekte var olan tek cemaatin, ulusal topluluğumuzun, tüm unsurlarının birlikte yaşama iradesinin geleceği söz konusu.
Kaynak: Zaman Gazetesi
HABERE YORUM KAT