Frankfurt Okulu ve medya eleştirisinin tarihi
Halil Turhanlı, Alman kültür dünyasının önde gelen entelektüellerinden biri olan Hans Magnus Enzensberger üzerinden medya eleştirisinin mahiyetini inceliyor.
Halil Turhanlı / Karar Görüşler
Enzensberger ve yeni medya
Savaş sonrası Alman kültür dünyasının önde gelen entelektüellerinden biri olan, 2022 yılında hayata veda eden şair, oyun ve deneme yazarı, radyo yapımcısı, aynı zamanda yeni medya konusunda karmaşık ve derinlikli, keyif ve heyecan verici kuramsal yazılar da kaleme almış olan Hans Magnus Enzensberger’i Frankfurt Okulu’nun tarihi içinde görülür. Gerçekten o birkaç açıdan ilk kuşak Frankfurt düşünürlerini izlemiş, özellikle Adorno’nun teorik yönelimini, tutumunu paylaşmıştır.
Frankfurt düşünürleri denemelerinde modern toplumun karmaşık yapısını disiplinlerarası bir yaklaşımla ele aldılar. Düşünceleri geniş bir teorik alana yayılıyordu. Onların ‘modernitenin sırlarını kavrama’ girişiminde bulundukları belirtilmiştir. Alman toplumunu her yönüyle eleştiriden geçirdiler. İki savaş arasındaki dönemde Hitler’i destekleyen itaatkâr insanları, savaş ertesindeki “ekonomik mucize”nin yarattığı tüketim toplumuna dönüşen Almanya’yı... Bürokratik bir baskı rejiminin temelini oluştura Sovyet Marksizmi de onların hedefleri arasındaydı. Gerçekten 1930’ların ikinci yarısında Stalin’in terör rejimi, göstermelik mahkemelerde yapılan yargılamalarla (çoğu 1917 Devrimi’ne katılmış) siyasi muhaliflerin mahkûm edilmeleri, infazları Batı’da endişe yaratmış; bu ağır haksızlıkların, kıyımların görmezden gelinmesi, sessizlikle karşılanması Marksist kültürde krize neden olmuştu. Frankfurt Okulu’nun bir bakıma bu kriz ortamında doğduğu ileri sürülebilir. (ama hemen şu da eklenmeli Frankfurt düşünürleri Sovyet Marksizmi’nin eleştirisini Stalin ile sınırlamıyorlar, daha geriye gidiyor ve derine iniyorlardı). Sovyet Devrimi’nin yarattığı hayal kırıklığı, entelektüel iklimde yol açtığı kriz Enzensberger’in duruşunu da etkiledi; bu koşullarda kendini Frankfurt Okulu’na yakın hissetti, özellikle de Adorno’dan etkilendi.
Frankfurt Okulu, Yeni Sol’a, 1968’deki protestolara yol gösterici olmuştu. Adorno’nun bu gösterilerden olabildiğine uzak durmuş, sokaktaki radikal muhalefeti onaylamamış olması Frankfurt Okulu’nun öğrenciler, genç aktivistler üzerinde etkili olduğu gerçeğini değiştirmez. Frankfurt düşünürleri 1968 sonrasında protestocuların sokaklardan çekildiği “teoriye dönüş” döneminde daha yoğun ilgi gördüler. Enzensberger de özellikle medya konusundaki en etkili denemelerini bu yıllarda kaleme aldı.
Adorno kitle kültürü terimini kullanmıyordu; bunun yerine kültür tüketicileri için herhangi bir meta gibi üretilen ve piyasaya sürülen, homojenleştirici etkide bulunan kültür ürünlerini ifade etmek için kültür endüstrisi terimine başvuruyor; böylelikle kapitalist toplumda kültürün metalaşmasını ifade ediyordu. Sözünü ettiği sanat eserleri değil, kar amacıyla üretilen, kitle üzerinde tahakkümü pekiştiren tüketim nesneleriydi. Söz konusu tezlerini özellikle Amerika’daki kitle kültürünü dikkate alarak geliştirdi, ama savaş sonrasında döndüğünde Avrupa’da da tüketim toplumunun hızla oluşmasına tanıklık etti.
Adorno’dan etkilenen Enzensberger “bilinç endüstrisi” kavramına başvurur. Bunun Adorno’nun kültür endüstrisi terimiyle anlam yakınlığı mevcuttur. Enzensberger’e göre tekelci kapitalizmin yarattığı bilinç endüstrisinin asli işlevi kapitalist toplumdaki hegemonik ilişkilerin sürekliliğini sağlamaktı. Tekelci kapitalizmin doğurduğu bilinç sanayi giderek kuvvetlenen yönlendirici ve denetleyici güce dönüşmüştür.
Adorno medya üzerine de yazmış, medya analizleri yapmıştı. Los Angeles Times gazetesindeki yıldız falı sütünü hakkındaki analizi bunların en bilinenidir. Adorno’ya göre gazetelerde yıldız falı sütunlarının çok okunuyor, büyük ilgi görüyor olması modern kapitalist toplumda akıldışılığının yaygınlaştığını, medyanın eleştirel bilinçten yoksun insanlar yarattığını, toplumsal uyumu teşvik ettiğini kanıtlıyordu. Astroloji sütunlarını okuyan ve orada yazılanlar doğrultusunda davranan, geleceklerini falcıların kehanetine terk eden insanlar kendi güçlerine güvenmiyorlardı. Kendi başlarına karar alma, hayata geçirme gücünden ve iradesinden yoksundular. Otoriter rejimlerin istediği tam da böyle insanlardı.
Enzensberger ise medya eleştiri ve analizlerine 1950’lerin sonlarında başladı. Haber dergisi Spiegel’in diline ve üslubuna ilişkin olanı bunlardan biridir. Sık atıfta bulunulan, derginin yayıncısı Rudolf Augstein’ı da etkileyen bu eleştiriyi ‘radyo denemesi’ olarak sunmuştu. Bu da onun iletişim aracı olarak radyoyu ne denli önemsediğini gösteren bir örnektir aslında. (Enzensberger sonraki yıllarda Spiegel’in düzenli yazarı olacaktı).
Enzensberger’e göre Spiegel kanaat oluşturan bir kurum haline gelmiş bulunuyordu. Sunulanla yetinen, bunu eleştirmeden kabullenen geniş bir okur kitlesi yaratmıştı. Peki bir haber dergisi olarak bunu nasıl başarmıştı? Spiegel’in başarısının sırrı anlaşılır bir dil adı altında bir jargon yaratmış olmasındaydı. Haber ve bilgi vermek yerine ‘hikâye’ anlatıyordu. Okuru hikaye dinleyicisiydi. Spiegel adının ima ettiğinin aksine olaylara ayna tutmuyordu. Tam aksine Avrupa’nın bu en çok satan haftalık haber dergisi oluşturduğu bu dille olayları örtüyor, failleri saklıyordu.
Federal Almanya’da 1960’lardaki protesto hareketlerinin hedefinde medya da, özellikle Avrupa’nın en yüksek tirajlı tabloid gazetesi Bild’in yayımcısı Springer medyası vardı. Springer medyası soğuk savaşta açıkça taraf olmuş, ABD’nin siyasi ve askeri çıkarlarını savunmuş, Vietnam savaşında ABD’ye emperyalizmine neredeyse koşulsuz denilebilecek bir destek vermişti. Almanya’nın Nazi geçmişiyle hesaplaşmasını kimi zaman doğrudan, kimi kez de dolaylı olarak engellemiş, bu uğursuz geçmişin üstünü örtmüştü. Muhalif gençler Springer medyasını yeni demokratik siyasi hayatın önünde engel olarak görüyor, buradan hareketle protestolarına genel bir medya eleştirisini dâhil ediyorlardı.
Medya protesto ediliyordu, ama özellikle yeni elektronik iletişim araçlarını ele alan, ,değerlendiren eleştirel bir medya teorisi geliştirilmiyordu. Geleneksel sol bilinç endüstrisinin işleyişini anlamıyor, analiz etmede yetersiz kalıyordu. 1900’lerin başlarında parti üyelerine yönelik olarak yayımlanan gazetelerin benzerleriyle yetiniyordu. Enzensberger’in deyişiyle devrim öncesinde Lenin ve arkadaşlarının mülteci olarak yaşadıkları Avrupa ülkelerinde çıkardıkları partinin resmi yayın organına, Iskra (Kıvılcım) ‘modeline saplanıp kalmışlardı’; oysa yeni iletişim araçları geleneğe bağlanmayı ve saplanmayı değil, geleceğe yönelik bir değerlendirmeyi gerektiriyor.
Yeni sol ise henüz sistemli bir eleştiri geliştirememişti; özellikle elektronik iletişim konusunda ne yapacağını, nasıl bir tavır alacağını henüz bilemiyordu. Bu durum muhalefet saflarında kararsızlık ve yılgınlık yaratıyordu; beri yandan bilinç sanayi total bir denetim kurma yolunda ciddi adımlar atıyordu. Enzensberger’ın ilk kez 1970’de İngilizce olarak New Left Review’de yayımlanan ‘Bir Kitle Araçları Teorisinin Oluşturucu Öğeleri’ başlıklı metni söz konusu teorik boşluğu doldurma çabasıdır.
Mike Wayne güçlü entelektüel kavrayışa sahip bir yazarın kaleminden çıkmış olduğu hemen belli olan bu metni ‘medya üzerine kehanet niteliğinde bir deneme’ sözleriyle tanımlar ve Walter Benjamin’in 1935 tarihli ‘Mekanik Yeniden Üretim Çağında Sanat Eseri’ başlıklı metninin bir bakıma devamı olduğunu, onu güncellediğini belirtir. Benjamin’in bugün çok sık anılan ve atıfta bulunulan metni ilk yayımlanmasını izleyen otuz yıl içinde fazla ilgi görmemişti. Enzensberger’in denemesi de öyle olmuş, medya kuramcıları tarafından ilgiyle karşılanmamıştı. Ama olsun, o geleceğin okuruna hitap ediyor; 1968’in ardından kararsızlığın yaşandığı bir dönemde yazılmıştır. Sol muhalefetin sadece tehdit ve tehlike olarak gördüğü iletişim araçlarının demokratik bir toplumun oluşumuna getirecekleri katkıya dikkat çekiyordu.
Enzensberger’e göre yeni sol yeni elektronik iletişim araçlarının ilerici potansiyelini göremiyor, sanayi devriminin başlarında makine kırıcılarınkine benzer tepki gösteriyordu. Berkeley’de İfade Özgürlüğü Hareketi aktivistleri dokuma tezgâhlarını kırıp döken, arkaik üretim biçimlerine bağlı makine kırıcılar gibi bilgisayarlara saldırmışlardı. Aslında makaleyi yazarken göz önüne aldığı başlıca elektronik iletişim araçları haber uyduları, renkli televizyon, elektronik hızlı baskı teknikleri, veri bantlarıydı. Aradan geçen zaman içinde bugün bunlara çok daha fazlası eklenmiş bulunuyor. Söz konusu yeni araçlar küresel bir sistem ve ağ kurmuş bulunmaktalar. Günümüzde internet ortamında dijital müzik alışverişi bir tür armağan ekonomisinin doğuşu olarak kabul edilebilir. En az bunun kadar önemlisi toplumsal protesto hareketleri sosyal medyadan, internet ortamından örgütlenmede ve bilgi iletmede olabildiğine yararlanıyor, veri paylaşıyorlar. Geniş bir bant altyapısından geçen bilgi milyonlarca muhalif unsura ulaşıyor. Neoliberal küreselleşme karşıtı hareketlerin örgütlenmesinde, Arap Baharı göstericilerinin meydanlarda buluşmalarında, Siyahi Hayatlar Değerlidir aktivistlerinin polis terörüne karşı protestolarında, Rusya’da muhalif siyasetçi Aleksey Navalni’nin tutuklanmasını karşı gösterilerinde... Fakat yeni medyadaki bu gelişmelerden aynı ölçüde ve yoğunlukta ırkçı akımlar, neo-faşist örgütler de yararlanıyor, nefret söylemi yayıyor, radikal sağcı politikacıların kampanyalarına destek veriyorlar. Trump destekçilerinin Kongre baskınını yeni medya üzerinden örgütlediklerini unutmayalım.
KAYNAKLAR:
Enzensberger, Hans Magnus (1979-1980) ‘Bir Kitle Araçları Teorisini Oluşturan Öğeler’, çev. Ünsal Oskay, Birikim sayı 58-59, 1979-1980
Miller, Tyrus (2014), Modernism and the Frankfurt School, Edinburgh University Press
Parkes, Stuart (2009), Writers and Politics in Germany 1945-2008, Camden House
Wayne, Mike (2011), ‘Hans Magnus Enzensberger and the Politics of New Media Technology’, Revisiting the Frankfurt School ed. David Berry, Ashgate Publishing Company
HABERE YORUM KAT