1. YAZARLAR

  2. SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

  3. ‘Fitne zamanında, deve yavrusu gibi olmak’ nasıl bir şeydir?
SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Yazarın Tüm Yazıları >

‘Fitne zamanında, deve yavrusu gibi olmak’ nasıl bir şeydir?

16 Ocak 2007 Salı 23:58A+A-

Sezaî Karakoç’un, ‘Hızır’la Kırk Saat’inde, ‘halk’a çok şeyler öğreten yeşil sarıklı ulu hocalar’dan bir yakınması vardır. ‘Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı, / Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim../ Bunu bana söylemediniz.. (…) / Kardeşim İbrahim bana mermer putları nasıl devireceğimi öğretmişti../ Ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım../ Ama siz kağıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini nasıl sileceğimi öğretmediniz..’ der..

‘Putkıranların pîri’ sayılan ‘İbrahîm Khalil-ur’Rahman’ın sünnetinin bütün zamanlara yansıması mahiyetindeki ‘Kurban’ ibadetinin bu yıla rastlayan farîzasını geride yeni bıraktık.. Bu ibadetle, ‘qurbe-t-en’lillah (Allah’a yakın olmak) isteklerine, Allah’a yakınlaşmalarına engel ve insanın esaretine vesile olan her ne varsa, onları fedâ etmek kararlılığında olduklarını göstermek’ gibi bir niyetle hareket ettiklerini düşünür, müminler..

Ancak, sahiden de yapabildik mi bunu?

‘Allah’a yakın olmak’ için, belki içimizde nice, kağıttan, kartondan, odundan- tahtadan, taştan, tunçtan, mermerden, mücessem/ cismanî / şekilli putları kırdık veya kırmak azmi taşıdık; ama, içimizde yeni putlar yontmadık mı; kelimelerden, kavramlardan?..

Müslüman coğrafyasının her bir tarafına benzin dökülüyor, mayınlar döşeniyor.. Ve böyleyken, çoğumuz, halâ, aslî beraberliklerimizi ve sorumluluklarımızı unutup, asırlarca giderilememiş olan teferruat (asl’a değil, fer’iyata müteallik) farklılıklarını, adeta kutsayarak kendimizi bağlamıyor muyuz?

‘Vahşî kapitalist/ emperyalizm’, hepimizi, ‘teslim olmaktan başka çaresi kalmamışlık duygusuna kapılmış gönüllü köleler’ haline getirmek ve her birimizi diğerimize düşman etmek için, yalan-yanlış haberler uyduruyor; bir takım câhil, ahmak tarafdarlardan da destek alıyor.. ‘Ahmak dost, akıllı düşmandan beterdir..’ diye boşuna denilmemiştir..

Kamuoyu denilen olgu, medya imparatorluğu eliyle, öyle bir şekilleniyor ki, şuûrlu sayılan niceleri bile bir anda bu propagandalarla, ‘at gözlüğü’ takıp, kimin düşman olarak algılanması gerektiği konusundaki emperyalist taktiğinin tuzağına en akıl almaz şekilde düşüveriyorlar.. Kendisini ‘2. Roma İmp.’ gibi gören/ gösteren Amerikan İmparatorluğu, geliştirdiği taktiklerle herbirimizi bir tarafa savuruyor.. Ve bu felaketimiz için de, güya acı çekiyormuş gibi, lokması büyüdükçe, gözyaşları çoğalan timsah durumunda gözüküyor..

Böyleyken, nicelerimiz, hâlâ daha bir miyopun da miyopu bakış açısıyla, bir adım sonrasını görmeyen ve adetâ, İstanbul fethedilirken, Papalık’ın yardım önerilerine, ‘Başımızda kardinal kavuğu görmektense, Müslüman sarığı görmeyi tercih ederim..’ diyen Bizans /Ortodoks Patriği’nin mantığını hatırlatırcasına, ‘Bize falanca Müslüman grup hükmedeceğine kafirler, emperyalistler hükmetsin!’ dercesine bir söylem geliştiriyor..

Emperyalistler, İran’dan Lübnan’a kadar uzanan bir ‘şiî hilâli’nden mi bahsettiler; (sanki bir tek Ehl-i Sünnet güç odağı varmış gibi) ‘Eyvah, Ehl-i Sünnet’in gücü kırılıyor..’ diye hayıflanan (ve şuûrlu bilinen) nice insanları görüyoruz.. Halbuki, bir ‘şiî müslüman’ olan İmam Khomeynî, (genelde, sünnîliğe dayandığı kabul edilen) Osmanlı’nın tarih sahnesinden safdışı olmasını, ‘Müslümanların elindeki bu büyük gücün yokolmasının, emperyalist dünyanın daha bir sınır tanımaz şekilde saldırganlaşmasına vesile olduğunu’ hayıflanarak zikretmiştir, bir kitabında..

Böyleyken, bugünlerde özellikle de arab medyasında, öylesine kan ve irin hasretliği çekercesine, bir kana susamışlık hecmesiyle, öylesine ‘kavmiyetçi’ ve ‘mezhebçi’ yazılar, aklı başında kabul edilen kimselerin kalemlerinden yayınlanıyor ki, insan kahroluyor.. Ve dahası, bunlar hemen (elbette türkçeye de) tercüme edilip, İslamî eğilimli veya muhtevalı internet sitelerinden geniş kitlelere sunuluyor.. Bunun karşısında şiîsiyle, sünnîsiyle, İslamî/ insanî sorumluluk taşıyan herkes daha bir dikkatli hareket etmek zorundadır..

Ama yazık ki, bu konuda herkes, İslamî sorumluluğunu düşünerek hareket edemiyor.. İran’da, İslam Cumhûriyeti nizamının en üst makamı olan ‘İslam İnkılabı Rehberliği’ni deruhde eden Âyetullah Seyyîd Ali Khameneî, geçen hafta yaptığı konuşmada bu sorumluluğu hatırlatarak, özetle şöyle diyordu: ‘..Dünya müstekbirliği, emperyalist güçler, İslam dünyasında tefrika çıkarmaya çalışmaktadırlar. Bu sultacı güçler bütün yolları denediler. (…) Fakat hepsinde yenilgiye uğradı. (…) Dünya çapındaki İslamî uyanışı yenilgiye uğratmanın yollarından biri de; Şiî ve Sünnî çatışmasını çıkarmak, İran’daki İslam Cumhuriyeti nizamının bir ‘Şiî Cumhuriyeti’ olduğunu ileri sürüp, İran ile, büyük Ehl-i Sünnet camiasını savaştırmaktır. (..) Biz Müslümanlar, şuûrlu davranmalı ve emperyalistlerin fitnelerini etkisiz hale getirmeliyiz. Nitekim, İran’da bazı kişi ve çevreler de, düşmanların kışkırtma ve malî yardımıyla harekete geçip ‘Şiîliği korumak’ adına, Ehl-i Sünnet camiasına karşı laflar edip, onları Şiîlere karşı karamsarlığa itmeye çalıştılar. (..) Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin mükellefiyeti de, düşmanların İslam âleminde ihtilaf çıkarmaya çalıştığı şuûrunda olmalarıdır. (..)Çünkü çekişme ve çatışma şartlarında mantık kaybolur, şiddet ve tutuculuk kol gezer, kimse mantıklı sözleri dinlemez. Bu yüzden aydınlar, siyaset adamları, müslüman liderler, âlimlerle yükümlülük üstlenip, tefrika ile mücadele etmeli, şiddet eylemcilerini uyarmalı ve ‘İslamî Birlik’ vurgusu yapmalıdırlar. (..) Gerçek şu ki; İran İslam Cumhuriyeti kurulduğu günden beri hiçbir komşu ülkeye ve bölge halklarına saldırmadı. Ancak bir Arab ülkesinin (Irak’ın) saldırısına uğradı. (…)’

İİC’de en yüksek sorumluluk makamında bulunan insanın yaptığı bu hatırlatmaya paralel şekilde, her müslüman da sorumluluğunu düşünerek hareket etmeli değil midir?

Hz. Ali’den gelen bir rivayette, ‘Fitne zamanlarında, en azından, yük taşımaya da, süt vermeye de elverişli olmayan, iki yaş altındaki bir deve yavrusu gibi olun..’ denilmiştir.. Evet, en azından böyle olmalı değil miyiz?

Bu bakımdan, İslamî muhtevalı olarak kabul edilen bazı internet sitelerinde, -ve bu arada özellikle ‘A.Taşgetiren’ dostumuzun internet sitesinde-, bilhassa arab medyasından aktarılan ve ‘şiî-sünnî konularını en düşmanca yaklaşımlarla ele alıp, hattâ ‘İran içindeki arabların tahrik edilebileceği’ ‘müjde’(!)sini veren tercümelere bakıyorum da, bunları nakletmenin de sorumluluğunun olduğunu düşünüyorum.. Emperyalist- şeytanî güçler, kimsenin İslam içindeki konum ve sıfatlarının değil, güçlülerini nasıl zayıflatacağının hesabını yapmaktadır..

e-mail: [email protected]

YAZIYA YORUM KAT