Firavunlar da Ölür
39/Zümer Suresi 30 ve 31 ayetlerde, peygamberimize hitapla; Sen de öleceksin, onlar da (senin peygamberliğini inkar eden ve davanı ortadan kaldırmaya çalışanlarda) ölecek. Sonra kıyamet günü Rabbinizin huzurunda (dünyadaki bu mücadeleniz hakkında) hasımlaşacaksınız, buyuruyor Yüce Rabbimiz.
Bu dünyada herkes ama herkes bir gün mutlaka ölecektir buyruluyor, 3/Ali İmran Suresi 184’ten 186’ya kadar olan ayetlerde. Temel mesaj olarak, hayatın ve tüm dünya nimetlerinin birer imtihan vesilesi olduğu, bu imtihanın temelinde ise hak ve batıl mücadelesi olduğu vurgulanıyor, ilgili ayetlerde.
Kimler yaşayıp ölmedi ki bu dünyada; Musa da yaşadı ve öldü, Firavun da yaşadı ve öldü. Kıyamete kadar yaşayacak tüm Musa’lar ve Firavun’lar da ölecek.
En temel ve yalın iki gerçeğidir bu kâinatın, var olmak ve yok olmak, doğmak ve ölmek.
Değil insanlar, hayvanlar ve bitkiler bile ölür. Hatta bir gün, dünya ve tüm kâinat bile ölecek – yok olacak.
Ve yeni bir dünya doğacak kâinatın ölümünün ardından, ahiret dünyası.
Lakin bu yeni dünyanın ve bu yeni dünyada yeniden doğan – diriltilen insanların bir daha ölümü olmayacak.
Ölümlü dünyada yaşayıp da ölmüş olan tüm Musa’lar ve Firavun’lar, bir daha ölmemek üzere, bir kez daha doğacaktır – diriltilecektir bu ahiret dünyasında.
Bembeyaz bir sayfa açılacaktır ahiret dünyasında. Lakin 21/Enbiya Suresi 105. ayette işaret edildiği üzere, sadece Musa’lar ve Musa’lara uyanlar içindir bu sonsuz beyaz sayfa, bu harika dünya - cennet.
Firavun’lar ve Firavun’lara uyanların sonsuz sayfası ise simsiyah, kapkara olacaktır.
“İçki içen öldü de, su içen ölmedi mi?” diyorlar ya bazıları, Allah’ın emir ve yasaklarını hafife alarak.
Evet, sadece içki içenler ölmez, su içenler de mutlaka ölür. Lakin su içenler, bir kez ölür bu dünyada ve bir daha asla ölmez ahiret dünyasında. Sonsuz huzur ve mutluluk içinde yaşarlar, Rablerinin huzurunda.
İçki içenlerde ölür bu dünyada ve onlar da bir daha ölmezler ahiret dünyasında. Lakin yaşamak denirse, sonsuz cehennem azabında yaşamaya. Nitekim 20/Taha Suresi 74’ten 76’ya kadar olan ayetlerde anlatılır, içki içenlerle su içenlerin ahiretteki akıbetleri.
Ya içki gibi genelde içene zarar veren haramlar dışında, insanların malını, kanını ve iffetini içen firavunlar ve uyanları? 28/Kasas Suresi 4.ayette açıklandığı üzere, çocukları boğazlayıp, kadın ve kızlara en çirkin fiillerde bulunanlar?
Yedikleri o haram mallar, içtikleri o mazlum kanları, tattıkları o şeytani iğrenç ve çirkin zevkler, boğazlarına duracak, mutlaka ve mutlaka, ahiret dünyasında. Bir kez değil, milyarlarca kez, sonsuza dek verecekler o aşağılık, şeytani zevklerinin bedelini. 25/Furkan Suresi 12’den 14’e kadar olan ayetlerde açıklandığı üzere, o sonsuz azab dünyasında – cehennemde, sonsuz kere arzulayacaklar yok olup gitmeyi, ama nafile.
Bir de, firavunlara ve uyanlarına dolaylı ya da direk destek verenler var. Üstelik Musa ya da Musa’ya uyanlardan oldukları iddiasıyla yapıyorlar bunları.
Bunlar çocukların kanını içmez, kadınlara çirkin fiillerde bulunmazlar amma, bu aşağılık fiilleri işleyenlere, çeşitli maslahatlar adına destek vermekle, üzerlerine kan ve başka pisliklerin bulaşmasına sebep olurlar. Okuyup durdukları Kur’an’ın 74/Müddessir 4. ayetinde, elbiselerini temiz tutmakla emr olunmuşlardı, oysa.
Gerçek İslam iddiası altında, mezheplerinin temelinden saydıkları takiyye inançlarını kullanarak gizlemeye çalıştıkları mezhebi bağnazlıklarıyla, kan içici firavun ve uyanlarının çirkin fiillerine çanak tutanlar, onları destekleyenler ve hatta onların yetersiz kaldığı durumlarda, direk Musalar ve Musa’ya uyanlarla savaşanlardır bunlar.
81/Tekvir Suresi 8 ve 9. ayette geçen, suçsuz yere diri diri gömülerek öldürülen kız çocukları için bizzat Yüce Allah tarafından sorulacak olan, “hangi suçtan dolayı öldürüldü” sorusunu hiç hatırlarına getirmez, içilen kanların ve kadınlara yapılan çirkin fiillerin hesabını, failleriyle beraber vereceklerini hiç düşünmezler mi bunlar?
Yoksa hesapları hep bu dünya üzerine mi, ahireti hiç hesaba katmıyorlar mı?
İslam’ın ve ahiret hesabının temeli tevhid ve ahiret iken, mezhebi açmazları nedeniyle, eskiden beri tevhidi anlayış ve inanışları zaten sorunlu idi; şimdi adaleti de katlederek, ahiret için tutunacak bir dal bırakmıyorlar kendilerine.
Yanlış yerde duranlar, Suriyeli muhalifleri destekleyen ve köstekleyenlerden ibaret değil. Bir de ortada duranlar, durmaya çalışanlar var. Zulme ses çıkarmayan dilsiz şeytandır sözünü hiç duymamış gibi.
Bu ortada duranların bir kısmı suya sabuna dokunmadan, sanki yanı başında yaşanmıyor bu vahşilikler gibi davranıyorlar. 33/Ahzab Suresi 20. ayette durumları açıklanan bedeviler gibi, mazlumların durumunu uzaktan uzağa ara sıra medyadan takip etmekle yetinmekteler.
Bir kısmı duyarlılık göstermekte, lakin tersten göstermekteler. Adeta, dünyanın ciğerini ben bilirim edalarıyla, Suriye Müslümanlarının kıyamını batının komplosu ve muhalifleri maşa olarak niteleyip, bu mazlumların pisi pisine öldüğünü iddia etmekte, şehitlerin naaşlarına, sokakta öldürülmüş köpek leşine bakar gibi bakmaktalar. Bu zevat Musa zamanında yaşasaydı, her halde Musa’yı da Firavunun komplosuna maşa olmakla suçlarlardı.
Ne Firavunlar ve uyanları biter bu dünyanın, ne de Musa ve uyanları. Ta ki kıyamet kopana, yeni bir dünya, ahiret dünyası kurulana dek.
Musalar ve uyanları da ölür bir şekilde, Firavun ve uyanları da. Lakin Firavun ve uyanları sanki hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar, ölümü unutmak ister, ölümsüzleşmeye uğraşırlar.
Ama nafile bu uğraşıları. Sadece ölümü her an burnunun ucunda gören ve ölümü Allah’a ve gerçek dünyaya ulaşmak için bir köprü olarak görenler ölmüyor bu dünyada. Ölümsüzlük arzularının girdabında kaybolanlar da ölüyor, bir gün mutlaka.
Lakin sadece firavun ve uyanları değil, kendilerini ölümsüz zannedenler, bazen Musa’ya uyanlarda bu gaflete düşebiliyorlar maalesef. Firavunları ve uyanlarını, onların iktidarlarını ve dünyevi imkânlarını ölümsüz ve devamlı gibi görebiliyorlar, gafletten kaynaklanan bir körlükle. 7/Araf Suresi 129. ayette açıklandığı üzere, Musa’ya kavminin bir kısmının, sen gelmeden öncede eziyete uğratıldık, sonra da diye edepsizce diklendikleri gibi, bunlarda diyebiliyor zaman zaman, ne bu bela, ne bu eziyet diye.
Oysa 7/Araf Suresi 14. ayette bizzat Yüce Allah bildiriyor, İsrailoğullarının Firavun iktidarınca sürüklendikleri acıların, büyü bir imtihan (belaun azim) olduğunu. Musa’lara uyanlara düşen, Allah’ın imtihanını sorgulamak değil, bu imtihandaki görevini eksiksiz yerine getirmektir oysa.
Hülasa, Musalar da ölür, Firavunlar da ve Musaların da, Firavunların da yatacak yeri var elbette bu dünyada. Lakin ahiret dünyasında yaşayacak yeriniz olacak mı, Ey Firavun’lar ve uyrukları?
YAZIYA YORUM KAT