Deyr Yâsin yetimlerinin annesi; Hind el Hüseyni
Peren Birsaygılı Mut, Deyr Yasin'de katledilen Filistinlilerin hikayesine ışık tutuyor.
Peren Birsaygılı Mut / Cins
Deyr Yâsin yetimlerinin annesi; Hind el Hüseyni
Kudüs yakınlarında Deyr Yasin adında güzeller güzeli bir Filistin köyü vardı. Köy halkı, 9 Nisan 1948 akşamı hoparlörlerden gelen “Köyü terk edin!” anonsları ile uyanmış ve daha ne olduğunu anlayamadan, hepsinin evi ateşe verilmeye başlanmıştı. Kaçmak isteyenler yakalanıp kurşuna dizilmiş, çocuklar annelerinin gözleri önünde öldürülmüş, hamile kadınların karnı deşilmiş ve cesetleri de kuyulara atılmıştı. Üstelik silahsızdılar zira kısa süre önce çevredeki kibutzlarda yaşayan Yahudi komşularıyla saldırmazlık anlaşması imzalamışlardı.
İsrail’in kuruluşundan önce gerçekleşen son büyük katliamdı bu. Yerli halkı yıldırarak, direnişi kırmayı hedefleyen bir planın parçasıydı. Ve sorumlusu Irgun olarak bilinen İsrail Ulusal Askeri Örgütü’ydü. Bu kanlı örgüt, 2 sene önce 1946’da da Kudüs’teki King David Oteli’ni bombalamış ve 91 kişinin ölümüne sebep olmuştu. O gün Deyr Yasin’deki katliamı yapan birliklerin başında Maneham Begin vardı. Ve çoğu kadın ve çocuk 250’den fazla Filistinli sivilin katili Begin, daha sonraki yıllarda hem İsrail Başbakanı olacak, hem de Nobel Barış Ödülü alacaktı.
Birkaç saat içerisinde büyük bir ölüm sessizliği çökmüştü Deyr Yasin köyüne. Siyonist çete, atabildiği kadar naaşı kuyulara atmış, geri kalanları ortada bırakmıştı. O esnada uykuda olan çocukların bazıları uyurken katledilmiş, bazıları da son anda saklanmayı başarmıştı. Tarihin gördüğü en trajik anlardan birisi belki de budur. Katliamdan kurtulan çocuklar saklandıkları yerden çıktıkları zaman, köyleri artık tanınmaz haldeydi. Anne babaları öldürülmüştü. Bazıları haykırarak ağlıyordu, bazılarının ise oracıkta dili tutulmuştu. Ne yapacaklarını bilmez haldeydiler ve el ele tutuşarak köyün dışına çıkarak beklemeye başladılar. Yardımlarına, Kudüslü genç bir kız yetişecekti. İsmi Hind el Hüseyni’ydi ve kendisi de henüz 2 yaşındayken yetim kalmıştı.
Dedesi Muhammed Salih el Hüseyni’nin evinde doğan ve babasını çok küçük yaşta kaybettiği için 5 abisiyle birlikte annesi tarafından büyütülen Hind el Hüseyni, evin en küçük çocuğuydu. Ailedeki tek kız evlat da oydu. 1932 senesinde Kudüs’teki Müslüman Kız İlkokulu’nu bitirdikten sonra İngiliz Koleji’ne gitmişti. Ve Arapça, İngilizce üzerine dil çalışmaları yapıyordu. Aynı zamanda Arap Kadınlar Komitesi’nde çalışıyordu.
Siyonistler ise, bu sırada Dalet Planı diye bir şey çıkarmışlar, Filistinlileri topraklarından kovmak için uyguladıkları vahşeti daha da sistemli bir hale getirmişlerdi. Amaçları, Filistin’in şehir ve köyleri ele geçirerek, kuruluş arifesinde olan İsrail devletinin sınırlarını olabildiğine genişletmekti. Sadece baskınlarla yetinmemiş, psikolojik savaş yöntemlerini de devreye sokmuşlardı. Bazı evlerde hiç erkek yoktu, direniş saflarına katılanlar ya şehit olmuş ya da yakalanarak cezaevine konulmuş, geride eş ve çocuklarını yalnız bırakmak zorunda kalmıştı.
Hind, kendini hiç olmadığı kadar üzgün hissediyordu. Deyr Yasin’den gelen haberler korkunçtu. Babasız büyüyen bir çocuk olarak, yapması gereken tek bir şey olduğunu düşünüyordu. Deyr Yasin’deki çocukların yanına koşmak. Kudüs’teki evinden çıkarak köye vardığında gördüğü manzara içler acısıydı. Anne babaları gözleri önünde katledildiği için hala şokta olan onlarca çocuk köyün girişindeki yıkıntıların arasında oturuyorlardı. Bazıları ise sığınacak bir yer bulmak için yollara düşmüştü.
O gün, orada 55 tane yetim çocuk bulacaktı Hind el Hüseyni. Kimisi henüz 2-3 yaşında, kimisi de daha büyük. 55 tane kız ve erkek çocuk toplamayı başarmıştı yıkıntılar arasından. Bazıları hiç konuşmuyor, hâlâ titriyordu. Onları hemen Kudüs’e götürmeliydi. Cebinde sadece 138 Filistin lirası vardı, kimsede para yoktu ki. Ancak aile dostları Adnan Al Tamimi imdadına yetişti. Ve Adnan Bey’le birlikte çocukları toparlayarak, Kudüs’ün en eski mahallelerinden olan Souq Al-Hasr mahallesindeki iki odalı bir eve yerleştirdiler.
Hind el Hüseyni, o gün kendine bir söz vermişti. Bu çocukların ölümü Filistin’in ölümü anlamına gelecekti, onları yaşatacaktı. Ve son nefesine kadar yanlarında olacaktı. Birkaç ay sonra arkadaşlarının da yardımıyla Kudüs’te Arap Çocuk Evi Derneği’ni kurdu. Deyr Yasin’in yetimleri artık kendisine anne diye seslenmeye başlamışlardı. Eğitimlerine devam etmeleri gerekiyordu. Kudüslü kadınlar, onun önderliğinde bir araya gelerek, çocuklara yaşadıklara eve yakın bir yerde sınıflar açtılar, sınıfın duvarlarını boyadılar, masa örtüleri ve perdeler diktiler. Zamanla, gelen bağışlar sayesinde mevcut okulun ikinci katını da inşa ettiler, başka yetimler de buraya gelmeye başlamıştı artık. 1969'da okul binasının orta sınıfları ve okul kütüphanesini içeren üçüncü katı inşa edildi. Ayrıca yetim kız öğrencilerin kaldığı ek bir pansiyon binası yapıldı.
Arap Çocuk Evi ve okul binası, 1967'deki Arap-İsrail saldırıları esnasında hastaneye dönüştürüldü. Hind el Hüseyni’nin hayatını kurtardığı çocuklar artık büyümüş, hatta bazıları doktor ve hemşire olmuşlardı. Yaralıları onlar tedavi ediyordu. Okul binası, daha sonra İsrail tarafından özellikle hedef alınarak bombalandı ancak çalışanların gayretleri sonucunda yeniden inşa edildi.
Hayatını kaybettiği 1994 senesine kadar büyük bir cesaret ve özveriyle çalışmaya devam eden Hind el Hüseyni, Filistinli kadının gücünü gösteren en güzel örneklerden birisi. Dünyanın farklı yerlerindeki milyonlarca kadına hayatı öğreten, Filistinli kadınlardan birisi. Bize şimdiye kadar öğretilen bütün güzel hasletlerin, kadınlar tarafından hayata geçirildiği o topraklarda yaşamış ve ölmüş, yetim büyümüş ve yetimlerin annesi olmuş Kudüslü bir genç kız.
HABERE YORUM KAT