Filistin’deki gelişmeler bölgeyi nasıl etkileyecek?
Taha Kılınç, Filistin'de yaşanan gelişmelere yönelik kapsamı daraltan bakış açılarının ötesinde daha geniş bir perspektifle bakılması gerektiğini ifade ediyor.
Taha Kılınç / Yeni Şafak
Diken üstünde…
Birkaç hafta önce, Kudüs’ün Beyt Hanîna mahallesindeki güzel bir mekânda bir dostumla sohbet ediyorduk. Her seferinde olduğu gibi önce İsrail iç siyasetini bütün detaylarıyla konuştuk, oradan Filistin sahnesine geçtik, sonra da pergelin hareketli ucunu Ortadoğu’ya doğru genişlettik. Bölgenin perde arkasıyla da sıkı temasları bulunan dostum, “Yakında çok önemli olaylara şahitlik edebiliriz. Büyük bir savaş bile çıkabilir…” dedi, ardından böyle düşünmesinin gerekçelerini tek tek sıraladı. Argümanlarına karşı çıkmak zordu doğrusu, hepsi de Ortadoğu’nun iç dengeleriyle ve çelişkileriyle son derece uyumluydu çünkü.
Hamas’ın İsrail hedeflerine yönelik operasyonlarına başladığı 7 Ekim Cumartesi sabahı, telefonuma düşen ilk mesajlardan biri bahsettiğim dostuma aitti ve “Ben demiştim” demeye de hakkı vardı.
İki haftadır, Gazze’de yaşayan sivil halka yönelik vahşi bir soykırım uygulayan İsrail işgal devleti, Hamas’ı bahane ederek bütün bölgeyi ateşin içine çekecek bir savaş başlatmanın telaşında. Böylesi bir savaşta Ortadoğu’nun hangi açmazlara sürükleneceğine dair tarihte bolca ders var. Ama Benyamin Netanyahu ve beraberindeki barbar kadro, tarihten ders alacak soğukkanlılığı çoktan yitirmiş görünüyor. İsrail’in sıkı müttefiki ve hamisi ABD bile, ara ara lafa karışıp, “Gazze’yi yok etmek” amacıyla girişilecek bir maceranın kötü sürprizlere yol açabileceğine, her ne yapılacaksa çok dikkatli biçimde programlanması gerektiğine dair İsrail’i uyarıyor.
7 Ekim’de başlayan süreç, Ortadoğu’da özellikle iki ülkeyi büyük bir endişeye ve korkuya sevk etti: Mısır ve Ürdün. Bu durumun, Filistin meselesine coğrafî ve siyasî yakınlıkları, İsrail’le barış anlaşması imzalayan ilk Arap ülkeleri olmaları, vatandaşlarının bu barışı hâlâ benimsememiş olduğuna dair güçlü işaretler, ekonomik ve sosyal krizlerle boğuşmaları, Amerikan yardımına bağımlılıkları nedeniyle uluslararası arenada istedikleri biçimde özgür hareket edememeleri gibi birçok nedeni bulunuyor. Ancak bir nokta daha var ki, “devlet hafızası” açısından, bütün motivasyonların temeline yerleşiyor:
Ürdün’ün kurucu kralı Abdullah, Arap dünyasında, İsrail’le resmî bir barış anlaşması imzalamaya yaklaşan ilk liderdi. Niyeti ve bu yolda kat ettiği mesafe Filistin kamuoyu tarafından fark edilince, Kral Abdullah, 20 Temmuz 1951 günü Mescid-i Aksa’nın içinde bir Filistinli tarafından öldürüldü. Ürdün devletinin sonraki bütün reflekslerine ve tedirginliklerine bu suikastın gölgesi düştü.
Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat, İsrail’le barış anlaşması imzalayan ilk Arap liderdi (1979, Camp David). Ancak buna cevap, bizzat başkomutanı olduğu ordudan geldi. 6 Ekim 1981 günü, Yüzbaşı Hâlid el-İslâmbûlî ve arkadaşları, Sedat’ı kurşun yağmuruna tutarak öldürdüler. Sonraki yöneticiler, İsrail’le ilişkileri artık son derece dikkatli yürütecekler, kamuoyunun tepkisini çekecek adımlar atmamaya özellikle özen göstereceklerdi. Bugün İsrail, Mısır yönetimini kasten ve ısrarla tahrik ederek, devletle halkı karşı karşıya getirmeye çalışıyor.
Filistin’in sadece dışı değil, iç siyaset sahnesi de epey kaotik bir görünüm arz ediyor. Hamas’ın eylemleriyle adeta köşeye sıkışan Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, günler süren sessizliğin ardından gelen açıklamasında “Hamas’ın yaptıkları Filistin halkını temsil etmez” cümlesinin altını kalın bir şekilde çizdi. Gazze’den her an dramatik görüntülerin geldiği bir atmosferde sarf edilen bu cümle, haliyle hem büyük tepki gördü hem de şu soruyu beraberinde getirdi: “Peki, Filistin halkını kim temsil eder?” Zira şu anda Filistin bağlamında çözülmesi gereken en önemli düğümlerden biri, “dava”yı kimin temsil edeceği meselesidir. Hamas “terör örgütü” ilân edilerek devre dışı bırakılmaya çalışılırken, Râmallah’taki yönetimle Filistin halkı arasında derin bir güven bunalımının bulunduğu görülüyor. Öyle ki, “yanlış birileri iktidara gelir” diye, Filistin’de 2005’ten bu yana devlet başkanlığı seçimi yapılamıyor.
Hamas’ın içinden gelen işaretler ise, bir başka kaosun da orada yaşandığını gösteriyor. Askerî kanatla siyasî kanadın birbirinden kopuk hareket ettiği, içerideki farklı fraksiyonların farklı devletlerin kontrolüne girdiği, İran’ın askerî kanada ağırlığını koyduğu gibi çok sayıda “dış okuma” mevcut.
Velhasıl, Ortadoğu’nun şimdiki dengeleri ve gerçekleri çerçevesinde, herkes diken üstünde.
HABERE YORUM KAT