Filistin'de zulüm 7 Ekim'de başlamadı!
Yasin Aktay, Siyonistlerin algılanış biçiminin yerle bir olduğuna dikkat çekerken son yaşanan hadisenin 7 Ekim'de başladığını ancak Filistin'deki zulüm ve direnişin çok daha eski olduğunun altını çiziyor.
Yasin Aktay / Yeni Şafak
İsrail saldırdıkça batıyor, batarken dostlarını da batırıyor
Bugün İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırım boyutlarına varan vahşi saldırılarının yol açtığı trajik görüntüler, kim ne derse desin içinde yaşadığımız sözümona medeni dünyanın bütün makyajlarını döküyor, maskelerini indiriyor, ardındaki ırkçılığı, vahşiliği, barbarlığı bütün çirkefliğiyle ortaya koyuyor. Soykırımcı İsrail’in saldırılarının harekete geçirdiği dayanışmalar tabii safları da netleştiriyor. Bir tarafta son iki yüzyıldır insanlığa demokrasi, hümanizm, insan hakları, özgürlükler, evrensel değerler satan Batı medeniyetinin bütün bu değerlere dair iddiasının ne kadar sahte olduğu düşen her bombayla görülüyor. Masum siviller üzerine düşen her bomba, yol açtığı her bebek ölümü aslında herkes için olduğu gibi Batı için de bir imtihan. ABD çocukları ve sivilleri öldürmek için sınırsız kapasitesi olan İsrail’e dur diyeceğine onun yardımına koşarak modern dünyanın bütün müktesebatını temsil eden bir süper gücün ardında güvenilecek, inanılacak hiçbir değerin olmadığını gösteriyor.
YAŞADIĞIMIZ HER ŞEYİN KİTAPTA YERİ VAR
Modern dünyanın o şatafatlı görüntüsünün arkasında nasıl bir barbarlığın yattığını keşke bizim Kur’an tarihselcisi ilahiyatçılarımız da bir görseler. Bilmiyorum, belki de görüyorlardır. Zaten bu manzara karşısında gözleri açılmıyorsa, tarihin Kur’an’ın nazil olduğu noktada durmuş ve oradan devam ediyor olduğunu hala göremiyorlarsa daha gözlerini ne açar bilemem. Bugün Batı medeniyetinin dayandığı akılcılığın, bilimin, felsefenin ve tabii ki teknolojinin insanın ana karakterini değiştiremediğini ve insanın esfeli safiline olan mesafesinin hiç de kapatılamadığını gördüğünüzde Kur’an’la aynı zamanda yaşamaya başlarsınız zaten.
Kur’an’ı kendi mevhum zamanımıza getirmeye cüret etmek yerine yaşadığımız zamanın rububiyet iddiasında bulunan egemenlerinin illüzyonlarını, vitrinlerini, maskelerini görür de Kur’an’ın gerçek zamanına gözlerimizi açarız. Bu zamanda Kur’an’da tiplemesi yapılmış insan karakterleri ve onlara dair hiçbir hükmün zerre kadar değişmediğini görürüz. Kendilerini bütün insanlardan üstün, seçilmiş bir ırk olarak gören insanların yeryüzünde geçmişte giriştikleri büyük bozgunculuktan sonra, yaptıklarından dolayı başlarına gelen büyük felaketin zamanından uzak değiliz. Tabi şimdi yine aynı motivasyonla aynı kavmin giriştiği büyük bozgunculuk ve mukadder akıbet Kitapta yazıldığı gibi yaklaşıyor.
İsrail kendi sonunu hazırlıyor, kendi yıkılışına doğru adım adım ilerliyor. Dünyada nefretini kazanmadığı hiç kimseyi bırakmamacasına olabilecek en sevimsiz, en çirkin en aşağılık suçları irtikap ettikçe kendi kuyusunu kazıyor.
YALAN SÖYLERKEN BİLE DİKKATSİZ, ÖZENSİZ
Ve apaçık görüyoruz, Yahudiler Yahudi oldukları için değil, kendilerine kitapta emanet edilmiş Yahudilik misyonundan saptıkları için yeriliyorlar. İsrail’in soykırımcı Siyonist politikalarını Allah’ın emanetine ihanet olarak gören ve bugün protestolarıyla bu tavırlarını ortaya koyan ehl-i kitap Yahudilere selam olsun.
Ortadoğu’nun bağrına bir hançer gibi saplanarak kurulduğu günden beri ABD ve Avrupa tarafından sürekli şımartılan İsrail, insan hakları, uluslararası hukuk, savaş hukuku, en temel insani değerler adına ne varsa hepsinin köküne pervasızca kibrit suyu döktü. İşgal ettiği topraklardan çıkması konusunda BM’nin hiçbir kararını tanımadığı gibi bu topraklarda uyguladığı apartheid rejimiyle aleni ırkçı uygulamaları rutine bağladı, keyfi tutuklamalar, insanların canına, malına, mukaddesatına ve özgürlüğüne sürekli kast etti.
Gazze’ye karşı 17 yıldır uygulamakta olduğu kuşatmada sürekli sivil hedefleri bombalayarak yol açtığı sivil, kadın, çocuk, bebek katliamları dünyanın gözü önünde cereyan etti. Bütün bunları hiç gizleme ihtiyacı bile hissetmedi. İnkarda bulunduğu suçlarda bile insanların aklıyla dalga geçer gibi, formalite yerini bulan savunmalarla yetindi. Bu savunmalarda bile kimsenin kendisini yargılayamayacağına dair bir meydan okuma var. En son bombaladığı hastaneyle ilgili sorumluluğunu inkâr ederken bile “ortaya çıksa bile kim ne diyebilir ki?” küstahlığı ve özensizliği var. Yalan söylerken bile dikkatsiz, özensiz. Çünkü kimsenin kendisini yargılayamayacağına dair güvence hissediyor. Çünkü egemen olanın gölgesinde kendisine sınırsız suç işleme, haksızlık etme, haydutluk yapma imtiyazı tanınmış sevimsiz bir kalfadır İsrail.
Gel görelim bu sefer durum biraz değişik. Bu seferki pervasızlığı, küstahlığı sadece şımarıklığından değil, aynı zamanda ilk defa tatmış olduğu bir yenilginin yol açtığı öfkeden. Öfkeyle kalkan herkes gibi o da zararla oturması mukadder işlere girişiyor. Giriştiği öfkeli intikam operasyonları kendi sonunu hazırladığı gibi onu sevenlerin de bütün foyalarını ortaya çıkarıyor, maskelerini indiriyor. Böylece kendi batarken ABD’yi de Avrupa’ya da batırıyor İsrail.
OLAY 7 EKİM’DE BAŞLAMADI
Birileri İsrail’in 1947’den beri adım adım sürdürdüğü işgal ve soykırım politikalarını görmezden gelerek Hamas’ın 7 Ekim’de durup dururken saldırdığından dem vuruyor. Sanki bütün bu yaşanan savaş 7 Ekim’de başlamış gibi. Oysa 7 Ekim 75 yıldır yaşanmakta olan bir İsrail saldırganlığına karşı ilk defa bu ölçekte ortaya konulmuş bir direniş tepkisinden başka bir şey değil. Elbette bu sefer Hamas’ınki bir tepki olmaktan öteye bir aksiyondur ama yine 75 yıllık tek taraflı yaşanan Siyonist saldırganlığa karşı ilk defa ortaya konmuş bir aksiyon.
Bu aksiyonun faili olan Hamas’ın İsrail saldırganlığının tek sebebi olduğunu söyleyenlere, Hamas’ın hiç bulunmadığı Batı Şeria’da yaşananlar en büyük cevaptır. Orada Hamas olmadığı halde İsrail işgal güçleri, Hamas’ın hiç olmadığı dönemlerden itibaren işgallerine, katliamlarına hiçbir zaman dur demedi. Bu yılın Ağustos ayına kadar toplam 37 Filistinliyi durduk yerde, ya yerleşimcilerin keyfi ateşleriyle veya polis-asker ateşiyle öldürdü, yüzlerce insanı da tutukladı. Halen İsrail zindanlarında keyfi olarak alınmış binlerce Filistinli tutuklu olarak bulunmaktadır. Batı Şeria’da tutuklanma gerekçesi olarak yoldan geçen bir yerleşimci-hırsıza yan gözle bakmış olmanız veya o yerleşimci-hırsızın bir yan bakış hissetmiş olması yeterlidir.
İsrail sürekli olarak kendisini Hamas’ın saldırılarının mağduru, kurbanı gibi yansıtmaktan da geri durmuyor. Ancak nasıl bir kurbanlık, nasıl bir mazlumluksa kendi zalimini 17 yıldır bir toplama kampında kuşatma altında tutabiliyor.
HABERE YORUM KAT