1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. Filistin'de bir yılın değerlendirmesi: Soykırım, direniş ve cevaplanmamış sorular
Filistin'de bir yılın değerlendirmesi: Soykırım, direniş ve cevaplanmamış sorular

Filistin'de bir yılın değerlendirmesi: Soykırım, direniş ve cevaplanmamış sorular

Beyt Lahiya, İsrail'in Şerit'teki başarısız savaşının bir mikro kozmosudur; büyük yıkıma, nüfusun tekrarlanan etnik temizliğine, açlığa ve soykırıma rağmen hiçbir yere varmayan kanlı bir vahşet.

26 Aralık 2024 Perşembe 19:06A+A-

Dr Ramzy Baroud’un MiddleEastMonitor’de yayınlanan makalesini Barış Hoyraz, Haksözhaber için tercüme etti.

 

İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşı, Şeridin kuzey kesiminde küçük bir Filistin kasabası olan Beyt Lahiya'ya yönelik İsrail savaşının tarihinde özetlenebilir.

İsrail Gazze'ye kara harekâtı başlattığında, Beyt Lahiya günlerce süren ve binlerce kişinin ölümüne neden olan amansız İsrail bombardımanları nedeniyle zaten büyük ölçüde tahrip olmuştu.

Yine de Gazze'nin bu sınır kasabası direndi ve İsrail ordusu Ocak 2024'te kuzey Gazze'nin büyük bölümünden çekildiğinde bile, hiçbir zaman kaldırılmayan bir İsrail kuşatmasına yol açtı.

Beyt Lahiya, kuşatma altındaki Gazze'yi İsrail'den ayıran duvardan kısa bir mesafe uzakta, büyük ölçüde izole bir kasaba. Çoğunlukla tarımsal alanlarla çevrili olması savunulmasını neredeyse imkansız kılıyor.

Yine de İsrail'in Gazze'de bir yıl boyunca sürdürdüğü korkunç savaş ve soykırım buradaki çatışmaları sona erdirmedi. Aksine, 2024 yılında savaşın başladığı yerde, daha önce ‘sözde fethedilmiş' bir kasaba olan Beyt Lahiya halen savaşın başını çekiyor.

Beyt Lahiya, İsrail'in Şerit'teki başarısız savaşının bir mikro kozmosudur; büyük yıkıma, nüfusun tekrarlanan etnik temizliğine, açlığa ve soykırıma rağmen hiçbir yere varmayan kanlı bir vahşet. İsrail'in Filistinlilere yönelik korkunç savaşının her günü, askeri çözümlerin olmadığını ve Filistin halkının iradesinin, bedeli veya fedakarlığı her ne olursa olsun, kırılamayacağını hatırlatıyor. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu halen ikna olmuş değil. Yeni yıla 'tam zafer' vaadiyle girmeyi düşünen Netanyahu, 2024 yılını Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından ‘aranan bir suçlu’ olarak tamamladı.

İsrail lideri hakkında tutuklama emri çıkartılması, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) tarafından 2024'ün başında alınan benzer bir durumun yinelenmesiydi.

Ancak UAD'nin kararı pek çok kişinin umduğu ya da inanmak istediği kadar güçlü değildi. Dünyanın en yüksek mahkemesi 26 Ocak'ta İsrail'e “soykırım eylemlerini önlemek için harekete geçme” emri vermiş, ancak “İsrail'e savaşı durdurma” emri vermekten kaçınmıştı.

İsrailli politikacılar Gazze'ye yönelik savaşın gerçekte neyle ilgili olduğuna dair ipuçları verse de İsrail'in savaştaki hedefleri belirsizliğini korudu. Geçtiğimiz ocak ayında, aralarında Netanyahu'nun Likud partisinden 12 bakanın da bulunduğu çok sayıda İsrailli bakan, ‘Gazze'nin yeniden iskân edilmesi ve Filistinlilerin etnik temizliğe tabi tutulması’ çağrısında bulunulan bir konferansa katıldı. Aşırılıkçı İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, “Yerleşimler olmadan güvenlik olmaz” dedi.

Bunun gerçekleşmesi için, sadece sahada savaşanların değil, Filistin halkının kendisinin de ehlileştirilmesi, kırılması ve yenilmesi gerekiyordu. Böylece İsrail'in yeni savaş taktiği olan 'un katliamlarına', Gazze'nin kuzeyine ulaşmasına izin verilen az sayıdaki yardım kamyonunu beklerken mümkün olduğunca çok sayıda Filistinlinin öldürülmesine odaklanıldı.

29 Şubat'ta 100'den fazla Gazzeli yardım için kuyrukta beklerken öldürüldü. Umutsuzca bir somun ekmek, bebek sütü ya da bir şişe suya ulaşmaya çalışırken İsrail askerleri tarafından katledildiler. Bu sahne hem kuzeyde hem de Gazze Şeridi'nin diğer bölgelerinde yıl boyunca defalarca tekrarlandı.

Amaç kuzeydeki Filistinlileri aç bırakmak ve böylece Şeridin diğer bölgelerine kaçmalarını sağlamaktı. Kıtlık ocak ayı gibi erken bir tarihte başladı ve güneye kaçmaya çalışanların çoğu yine öldürüldü.

Savaşın ilk günlerinden itibaren İsrail, Filistinlileri etnik olarak temizlemek için Şerit'teki yaşamı hedef almaları gerektiğine karar verdi. Buna hastaneler, fırınlar, marketler, elektrik şebekeleri, su istasyonları ve benzerleri de dahildir.

Gazze'deki hastaneler de İsrail saldırılarından paylarını aldılar. Mart ayında İsrail bir kez daha Gazze Şehrindeki Al-Şifa Tıp Kompleksine öncekinden daha şiddetli bir şekilde saldırdı. Nihayet 1 Nisan'da geri çekildiğinde İsrail ordusu tüm yerleşkeyi yerle bir etti ve geride çoğu sağlık personeli, kadın ve çocuklardan oluşan yüzlerce cesedin bulunduğu toplu mezarlar bıraktı. Hatta birkaç hastayı da infaz ettiler.

Batılı liderlerin birkaç endişeli açıklaması dışında, soykırımı sona erdirmek için çok az şey yapıldı. Ancak ‘World Central Kitchen’ adlı yardım kuruluşunda çalışan yedi uluslararası yardım görevlisi İsrail tarafından öldürüldüğünde küresel bir tepki oluştu ve İsrail savaş boyunca ilk ve tek kez özür diledi.

Gazze'deki ve aynı zamanda Lübnan'daki başarısızlığını unutturmak isteyen ve İsrail kamuoyuna bir tür zafer sunmaya hevesli olan İsrail ordusu, savaşı Gazze'nin ötesine taşımaya başladı. Buna 1 Nisan'da Suriye'deki İran Büyükelçiliğinin vurulması da dahildi. Hamas'ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye'nin 31 Temmuz'da İran'da öldürülmesini de içeren girişimlere rağmen, topyekun bir bölgesel savaş henüz gerçekleşmedi.

Bu kez Netanyahu tarafından değil ama dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca insan tarafından İsrail savaşının sona erdirilmesi talebiyle bir başka tırmanış yaşanıyordu. Protestoların odak noktasını ABD kampüslerine ve nihayetinde tüm dünyaya yayılan öğrenci hareketleri oluşturuyordu. Ancak Amerika'nın en büyük akademik kurumları ifade özgürlüğünün gelişmesine izin vermek yerine polise başvurarak protestoların birçoğunu şiddetle bastırdı, yüzlerce öğrenciyi tutukladı ve birçoğunun üniversitelerine dönmesine izin vermedi.

Bu arada ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde bir ateşkes kararı alınmasını amaçlayan uluslararası çabaları engellemeye devam etti. Nihayetinde 31 Mayıs'ta ABD Başkanı Joe Biden savaşı sona erdirmek için “İsrail'in önerisi” olarak adlandırdığı bir konuşma yaptı. Bir süre gecikmeden sonra Hamas öneriyi kabul etti, ancak İsrail reddetti. Netanyahu reddiyesinde Biden'ın konuşmasını “yanlış” ve “eksik” olarak nitelendirdi. Garip - ama aynı zamanda şaşırtıcı olmayan - bir şekilde Beyaz Saray başarısız girişim için Filistinlileri suçladı.

Amerikan liderliğine olan inancını yitiren bazı Avrupa ülkeleri Filistin konusundaki dış politika doktrinlerini değiştirmeye başladı ve İrlanda, Norveç ve İspanya 28 Mayıs'ta Filistin Devleti'ni tanıdı. Bu kararlar büyük ölçüde sembolikti ancak batının İsrail etrafındaki birliğinin sarsılmakta olduğunu gösteriyordu.

İsrail uluslararası uyarılara rağmen 7 Mayıs'ta Gazze'nin güneyindeki Refah bölgesini işgal ederek Gazze ile Mısır sınırı arasında 14 kilometre boyunca uzanan bir tampon bölge olan Philadelphi Koridoru'nun kontrolünü ele geçirdi.

Netanyahu hükümeti esirleri ancak savaşla geri getirebilecekleri konusunda ısrar etti. Ancak bu stratejide çok az başarı elde edildi. 8 Haziran'da İsrail, ABD ve diğer batılı ülkelerin lojistik desteğiyle Gazze'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında tutulan dört esirini kurtarmayı başardı. İsrail bunu yapmak için en az 276 Filistinliyi öldürdü ve 800'den fazlasını yaraladı.

Ağustos ayında, bu kez Gazze Şehrindeki Al-Tabaeen okulunda yürek burkan bir katliam daha yaşandı ve çoğu kadın ve çocuk 93 kişi tek bir İsrail saldırısında katledildi. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'ne göre, 8 Kasım itibariyle İsrail soykırımının başlıca kurbanları yüzde 70'lik bir oranla kadınlar ve çocuklar olmuştur.

Lancet Tıp Dergisi tarafından daha önce yayınlanan bir raporda, savaşın temmuz ayında durması halinde “186.000 ya da daha fazla” Filistinlinin öldürülmüş olacağı belirtilmişti. Ancak savaş devam etti. İran-İsrail karşılıklı kısasa kısas saldırıları ve İsrail'in Lübnan'daki büyük kara harekâtı gibi önemli bölgesel gelişmelere rağmen Gazze'deki soykırım oranı aynı ölüm oranını korumuş görünüyordu.

Ekim ayında İsrail, hastaneleri hedef alma ve kuşatma, doktorları ve diğer sağlık personelini öldürme, yardım ve sivil savunma çalışanlarını hedef alma politikalarına geri döndü. Yine de İsrail savaştaki stratejik hedeflerinden hiçbirine ulaşamadı. Hamas lideri Yahya Sinvar'ın 16 Ekim'de bir çatışmada öldürülmesi bile savaşın gidişatını hiçbir şekilde değiştirmeyecekti.

İsrail'in hayal kırıklığı yıl boyunca katlanarak arttı. Gazze soykırımına ilişkin küresel anlatıyı kontrol etmeye yönelik umutsuz girişimi büyük ölçüde başarısız oldu. 19 Temmuz'da UAD, 50'den fazla ülkenin tanıklığını dinledikten sonra “İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarında varlığını sürdürmesinin yasadışı olduğu” yönünde dönüm noktası niteliğinde bir karar aldı.

Konuyla ilgili uluslararası fikir birliğini ifade eden bu karar, 17 Eylül'de BM Genel Kurulu'nun “İsrail'in Filistin işgaline önümüzdeki on iki ay içinde son vermesini talep eden” bir kararına dönüştürüldü.

Tüm bunlar, İsrail'in Filistin'deki işgalini normalleştirme girişiminin ve Batı Şeria'yı yasadışı bir şekilde ilhak etme arayışının uluslararası toplum tarafından hükümsüz ve geçersiz sayıldığı anlamına geliyordu. Ancak İsrail, öfkesini iki katına çıkararak Batı Şeria'daki Filistinlilere de saldırdı ve onlar da son yılların en acımasız İsrail katliamlarından birini yaşadı. Filistin Sağlık Bakanlığı'na göre, 21 Kasım itibariyle, 7 Ekim 2023'ten bu yana en az 777 Filistinli öldürüldü, binlercesi yaralandı ve 11.700'den fazlası tutuklandı.

Daha da kötüsü, Smotrich 11 Kasım'da Batı Şeria'nın tamamen ilhak edilmesi çağrısında bulundu. Bu çağrı, Donald Trump'ın bir sonraki ABD Başkanı olarak seçilmesinden kısa bir süre sonra yapıldı. Bu olay İsrailli liderler arasında başlangıçta iyimserlik yarattı, ancak daha sonra Trump'ın İsrail için kurtarıcı rolüne hizmet etmeyebileceğine dair endişeler ortaya çıktı.

21 Kasım'da UCM, Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant'ın tutuklanması yönündeki tarihi kararını verdi. Bu karar, zayıf da olsa, dünyanın nihayet İsrail'i işlediği pek çok suçtan sorumlu tutmaya hazır olduğuna dair bir umudu temsil ediyordu.

2025 yılı gerçekten de bir dönüm noktasını temsil edebilir. Bunu zaman gösterecek. Ancak Filistinliler söz konusu olduğunda, uluslararası toplum İsrail'in soykırımını ve saltanatını durdurmakta başarısız olsa bile, Filistinlilerin kararlılıkları, sonunda ‘özgürlük’ elde edilene kadar güçlü kalmaya devam edecektir.

HABERE YORUM KAT