1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Filistin, Arap yönetimleri nezdinde İngiltere’nin “çekineceği” bir mevzu mu?
Filistin, Arap yönetimleri nezdinde İngiltere’nin “çekineceği” bir mevzu mu?

Filistin, Arap yönetimleri nezdinde İngiltere’nin “çekineceği” bir mevzu mu?

Taha Kılınç, İngiltere Kralı III. Charles olası Filistin politikalarını değerlendiriyor.

10 Mayıs 2023 Çarşamba 12:30A+A-

Taha Kılınç / Yeni Şafak

Yağı Kudüs'ten

İngiltere Kralı III. Charles, geçtiğimiz cumartesi günü -6 Mayıs- Londra’da düzenlenen merasimle nihayet tacını giydi. Annesi Kraliçe II. Elizabeth’in 8 Eylül 2022’deki ölümüne dek, tam 70 yıl boyunca “veliaht prens” unvanını taşıyan Charles, karısı Camilla’yı da “kraliçe” ilân etti. Böylece uğruna nice mesafeler kat edilen krallık tacına kavuşulurken, Avrupa modern tarihinin en yakından takip edilen skandallarla örülü evliliği de Britanya tahtına tırmanmış oldu.

Kökleri yüzyıllar öncesine uzanan birçok unsuru barındıran taç giyme merasimindeki en dikkat çekici detaylardan biri, Kral Charles’ın takdis edildiği kutsal yağın Kudüs’ten getirilmiş olmasıydı. Zeytindağı’nda yetişen ağaçlardan devşirilen ve Kıyâme Kilisesi’nde kutsanan yağ, içine susam, gül, yasemin, tarçın, portakal çiçeği, sakızağacı reçinesi ve amber yağı esansı karıştırılarak hazırlandı. Kudüs Rum Ortodoks Patriği III. Theophilos’un yönettiği karışım töreninin ardından, yağ şişeleri Kudüs Anglikan Piskoposu Hüsam İlyas Naum tarafından teslim alınarak Londra’ya götürüldü.

Buckingham Sarayı’ndan yapılan açıklamaya göre, Kral III. Charles’ın takdisinde kullanılan yağın Kudüs’ten götürülmesi, İngiliz Kraliyet Ailesi ile Kudüs ve onun temsil ettiği Hristiyanlığa ait değerler arasındaki sıkı bağlantının bir işareti. 1948’de dünyaya gelen Charles’ın vaftizinde de Ürdün (Şeria) Nehri’nden alınan su kullanılmış. İngiliz basını, bunu “Filistin’le irtibatı, ta doğumunda başladı” vurguları eşliğinde hatırlatıyor.

Kral’ın babaannesi Prenses Alice’in kabrinin Zeytindağı’ndaki Mecdelli Meryem Kilisesi’nde bulunması da, söz konusu bağlantının bir başka işareti kabul ediliyor. 1969’da Buckingham Sarayı’nda ölen Prenses Alice’in cenazesi, vasiyeti üzerine 1988’de Kudüs’e nakledilmiş.

Meselenin Hristiyanlık ritüellerine ve tarihî birtakım referanslara bakan yönlerini bir tarafa bırakacak olursak, özellikle İsrail basınında sorulan birinci soru şu: Kral III. Charles, İsrail’i resmen ziyaret edecek mi? Cevap bilhassa önemseniyor, zira Kraliçe II. Elizabeth, tahtta bulunduğu 70 yıl boyunca 120’den fazla ülkeyi -hatta bazılarını defalarca- ziyaret ettiği halde, İsrail’e ayak basmamıştı. Kraliçe’nin bu ısrarlı ve bilinçli tavrı İsrail’de eleştirilere konu olmuş, buna rağmen II. Elizabeth geri adım atmamıştı. Konuyla ilgili elbette resmî ve net bir açıklama da yapılmadığından, Kraliçe’nin Arap dünyasına karşı dengeleri korumak ve “işgalin hamisi” gibi görünmekten kaçınmak için böyle davrandığı iddia edilmişti. Kraliçe’nin, 1984’teki Ürdün ziyareti sırasında, Batı Şeria semalarında uçan İsrail jetlerine bakarak “ürkütücü” şeklinde yorumda bulunduğu, bölgedeki Yahudi yerleşimlerini gösteren bir haritayı incelerken de “Ne iç karartıcı bir tablo!” dediği basına yansımıştı.

İngiliz Kraliyet Ailesi’nden İsrail’e ilk resmî ziyaret, 2018’de Charles’ın büyük oğlu Prens William tarafından gerçekleştirildi. Kıyâme Kilisesi’nden Ağlama Duvarı’na, Mescid-i Aksâ’dan Mecdelli Meryem Kilisesi’ne, şehirdeki bütün önemli mekânlara uğrayan Prens William, farklı dinlerin mensuplarınca aynı sıcaklık ve yakınlıkla karşılanmıştı.

Charles’ın -Galler Prensi sıfatıyla- 2020’de İsrail’e gidişi, Kraliyet adına yapılan ikinci resmî ziyaret oldu. Kudüs’te düzenlenen Dünya Holokost Forumu’nda bir konuşma yapan Charles, Batı Şeria sınırları içinde bulunan Beytüllahim şehrine de uğramış, “Ortadoğu’ya barış ve adaletin gelmesi için” Doğuş Kilisesi’nde dua etmişti.

Söz konusu ziyaretlerle “İngiliz Kraliyet Ailesi’nin İsrail’e uyguladığı gayrı resmî boykot” artık sona erdiğine göre, Kral III. Charles’ın annesinin izini takip etmeyeceği düşünülebilir. Kaldı ki, Kraliçe II. Elizabeth’in 70 yıl boyunca İsrail’den uzak durduğu dönemde, Arap dünyasındaki birçok devletin İsrail’e karşı çok net ve keskin bir tavrı vardı. Şu anda ise altı Arap ülkesi (Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas) İsrail’le resmî barış anlaşması imzalamış durumda. Birçoğu da el altından nabız yoklamaya devam ediyor. Filistin, Arap yönetimleri nezdinde İngiltere’nin “çekineceği” bir gerilim mevzusu olmaktan çıktı.

Bir de şu var:

Charles, bir dostuna yazdığı 1986 tarihli mektupta “Araplarla Yahudiler birlikte yaşıyordu. Filistin’deki bütün problem, Avrupalı yabancı Yahudiler bölgeye akın ettikten sonra başladı” şeklindeki ifadeleri 2017’de ifşa edildiğinden beri, İsrail’e karşı son derece çekingen ve mahcup. Almanya’nın Hitler’in yükünü sırtında taşımaya devam etmesi gibi, Charles da hâlâ o cümlelerini Yahudilere unutturmaya çalışıyor.

HABERE YORUM KAT

2 Yorum