1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Filistin algoritmanın baskıcı gücüne karşı da direniyor!
Filistin algoritmanın baskıcı gücüne karşı da direniyor!

Filistin algoritmanın baskıcı gücüne karşı da direniyor!

Khalid Albaih, sosyal medyada Filistin'e destek veren paylaşımlara yönelik devam eden sansürü aşmak için nasıl yollar aradıklarını aktarıyor.

18 Ocak 2024 Perşembe 15:45A+A-

Khalid Albaih / Perspektif

Nasıl trol oldum?

2000’lerin sonunda bir editör, yayımlanması için önerdiğim karikatürleri “komik” bulmadığı için beni ofisinden kovmuştu. Ona “komik” olsunlar diye uğraşmadığımı söyledim, içinde bulunduğumuz durum komik değildi. Editörü kızdıran, çizimlerimde Arap gençliğinin artmakta olan hayal kırıklığı ve bölgede gerilimin tırmanması konusunda rahatsız edici yorumlarda bulunmam olmuştu. Bu gibi fikirleri yayımlanmaya değer bulmuyordu.  

Bu olay siyasi içerikteki karikatürlerimin geleneksel medyada kendine yer bulamayacağı konusunda hâlihazırdaki kanaatimi daha da pekiştirdi. Dar kafalı editoryal yaklaşım ve kurumsal denetim her yeri sardığından, televizyon kanalları ve gazetelerde isyankâr sanata yer yoktu. 

Hemen hemen aynı dönemde sosyal medya sanatçılar ve yayımcılar için alternatif bir mecra olarak ortaya çıktı. Bu da ele aldığımız konularda farklı, sansürsüz yaklaşımlara ve bir fikir yelpazesine erişebilmemizi sağlıyordu. 

Odağımı internete kaydırarak, Arap Baharı’nın başlamasının ardından birdenbire büyüyen bu yeni sanal kasaba meydanında anlatılara meydan okuma ve açık tartışmalara teşvik çabasına katıldım. Sonraki 10 yıl, Arap ülkelerindeki sokak gösterilerinden Ömer El Beşir’in Sudan’da aşınmakta olan diktatörlüğüne, milli marş okunurken diz çöken Amerikalı futbol oyuncusu Colin Kaepernick ile Arap dayanışmasına kadar çeşitli konularda her gün bir karikatür çizerek paylaştım.  

Sosyal medya platformlarının açıklığı ve harekete geçirme gücü benim gibi çizerler için heyecan vericiydi fakat ne yazık ki uzun ömürlü olmadı. Teknoloji biraderlerinin daha çok para kazanma hırsı en nihayetinde bu sanal meydanın aşınmasına yol açtı. Kullanıcı verileriyle servetlerine servet katma peşinde koşarken, insanları telefonlarına bağımlı hale getirmeyi ve bu yolla çok daha fazla veri üretme ve sağlamayı istediklerinden buna yönelik algoritmalar yarattılar. 

Bu durum, sosyal medya platformlarının kullanıcıların sadece “beğenecekleri” ya da hâlihazırdaki inançlarını güçlendiren içerikleri aldıkları ve böylece herkesin kendileriyle aynı fikirde olduğunu düşünerek rahat hissettikleri yankı odalarına dönüşmesine neden oldu. Sonuçta, kullanıcılar görüşlerine sıkı sıkı bağlı kalma eğilimi göstererek tartışmaya girmeyi reddetme ve görüşlerine meydan okuyabilecek herhangi bir diğer yaklaşımı “takipten çıkarma” eğilimine giriyordu. 

Algoritmalar bu nedenle karikatür çizme nedenimi, yani belirli bir konuda açıkça sohbet edebilme imkânımı ortadan kaldırdı. Algoritmalar ve algoritmaları yaratanlar (yani teknoloji biraderleri), tıpkı 10 yıldan uzun bir zaman önce geleneksel medyanın tutucu editörlerinin yaptığı gibi sanatımı ortaya koymamı kısıtlayan eşik bekçileri oldular.

Yaratıcılık ve özgür irade dürtüsü ile beslenen sanat, inovasyon ile aynı itici gücü paylaşır: Statükoya meydan okuma ihtiyacı. Zamanla karikatürlerime verilen tepkilere dayanamaz oldum; sadece beğeni ve övgü alıyordum, tartışma, etkileşim ya da eleştiri yoktu. Sosyal medyada nefes alamadığımı hissetmeye başladığımda, bu yankı odasından çıkmanın yolunu aradım. 

Yankı odasından çıkmak

Ekim ayında İsrail Gazze’ye soykırım savaşını başlattığında, Filistin halkıyla dayanışma içinde olduğumu ifade etmek için çizim tahtamın başına geçtim. Filistin yanlısı sesler bastırılıyor olsa da sosyal medyada zaten her şeyin farkında olanlara bildikleri şeyleri tekrarlıyormuşum gibi hissediyordum. 

Yaptığım işleri olabildiğince çok kişiye ulaştırmayı istiyordum, buna fikirlerime hemen katılmayacak olanlar da dahildi. O nedenle, işlerimi “beğenme” olasılığı düşük olanlarla bağlantı kurma arayışına girerek farklı bir strateji geliştirdim. Yani, “trol” oldum.

X’te (eski adıyla Twitter’da) ve Instagram’da karikatür paylaşımlarımı karşıt hashtag’lerle etiketlemeye ve İsrailli -savaş yanlısı, savaş karşıtı, çizer, gazeteci, doğrudan hükümetin desteğiyle propaganda yapan ya da hicve yer veren- hesaplarla etkileşime geçmeye başladım.

Böylece, kullanıcıların hararetle “adalet” ve “hayatta kalma” savaşı veren İsraillilerin sosyal medya önyargısı nedeniyle “gölge yasaklı” olması, Avrupa ve ABD’nin “teröre destek” yürüyüşleri düzenleyen “Müslüman göçmenler tarafından işgal edilmesi”, anaakım medyanın “çeşitliliğe takıntılı” olması ve siyasi doğruculuk ile “gerçek resmi” göstermemesine ilişkin paylaşımlarda bulunduğu paralel bir dünyaya girdim.

Önyargılarımızı onaylayan konfor alanlarının sağladığı rahatlığa alışkın olduğumuz için, hem kendi açımdan hem de karşıdakiler açısından matriste bir hata olduğu hissini yakalamak etkileyiciydi. 

Sanat, tanımı gereği farklı biçimlere bürünebileceğinden ve rahatsızlık vermeyi de içinde bulundurduğundan bu tür müdahaleleri yeni sanat eserim olarak değerlendiriyordum. Tam olarak amacım da buydu.

Yorumlarımda statükoyu sorguluyor ve Filistinlilerin geri dönüş hakkı, yasadışı Yahudi yerleşimleri, işgale direnme hakkı, antisemitizm suçlamaları, Gazze’de çocukların katledilmesi gibi “hassas” konuları irdeliyordum.

Birbiri ardına uzun, genellikle “karmaşıklığını” anlamadığımı, durumu siyah ve beyaz olarak resmettiğimi öne süren yanıtlarla dolu yorumlar alıyordum. Birçok kez doğrudan Yahudi karşıtı olmakla itham edildim.

Instagram’da etkileşimde bulunduğum oldukça bilindik sağcı bir hesabın beni kışkırtmaya çalışarak aramızdaki yazışmaların ekran görüntüsünü paylaşması bilhassa etkileyici bir andı.  

Akabinde İsrailli takipçiler ve gelen mesajlarda büyük bir artış oldu, bazıları tarafından “momo” (Müslüman yerine kullanılan aşağılayıcı bir kelime gibi görünüyor) olarak adlandırıldım ve “takiyye” yapmakla suçlandım. 

Bu da “doğru şeyler” söylese bile her Müslümanın “kötü bir Müslüman” olduğunu iddia etmeye çalışan birçok İslamofobik hesap için gözde bir referans haline geldi. Doğrudan mesajların bana hakaret etmeyi ve gözümü korkutmayı amaçladıkları açıktı, argümanlarımla veya görüşlerimle iyi anlamda ilgilenmeyen hesaplardan geliyorlardı. Sanırım gerçekten trol olan onlardı.

Bana burs veren bir kuruluştan da “anti-semitik davranışım” nedeniyle aldığım bursun kesilmesi talebiyle kendileriyle birçok kez irtibata geçildiğini bildiren bir e-posta aldım. Bu talep koordineli bir kampanya gibi görünüyordu. Bu düzmece şikâyetlerde iddiayı destekleyen herhangi bir kanıt sunulmamış, bu nedenle de şikâyetler dikkate alınmamıştı. 

Sosyal medyanın yankı odası olma özelliğini bozma yolundaki bu girişim zihinsel anlamda bana oldukça zarar verdi. Yine de buna değdi. Birçok anlamlı karşılaşmaya da vesile oldu. 

İsrail-Filistin’in tarihi ve güncel meseleleri hakkında daha fazla bilgi isteyen ya da etkileşim kurma çabamı takdir eden bazı olumlu mesajlar aldım. Yeni takipçilerimden bazıları yorumlarda ciddi tartışmalara girerken, diğerleri sessizce izliyordu. O özlediğim ve hasretini çektiğim açık tartışmanın bir süreliğine geri döndüğüne tanık oldum.

İsrailli kullanıcılarla, kimi zaman yoran, rastgele konuşmalarda sık sık şu soru gündeme geliyordu: “Burada ne yapıyorsun? Neden Filistin yanlısı alanda kalmıyorsun?” Bu sorulara “Çünkü seninle konuşmak istiyorum” diye cevap veriyordum.

Bu karşılaşmalar sadece benim değil, inanıyorum ki en azından birkaç kişinin daha anlayışını genişletti. Hem gerçek hayatta hem de sanal alemde ortak alanların dönüştürücü potansiyelini vurgulamak çekilen zahmete değdi. Algoritmayla savaşmak, yankı odasını bozmak ve sanal bir kent meydanı fikrini (fikir alışverişine açık ve kâr amacından arınmış demokratik bir alan) geri getirdiği için buna değdi.

Sanatın meydan okuma ve kışkırtma gücüne sarsılmaz inancım sürüyor. Sanatsal bir müdahale olarak karikatürü “trolleme” ile değiştirdiğim bu deney, engelleri ortadan kaldırmamız ve “diğer tarafla” açıkça ilişki kurmamız gerektiğine duyduğum inancı yansıtıyor.

Bu, algoritmanın baskıcı gücüne karşı bireysel bir isyandı. Bir çarpışma kazandım ama savaşım sürüyor. Sanatım sosyal medyanın yankı odasının sınırları içine hapsedilmiş durumda.

Rekabetçi ve dışlayıcı anlatıların gelişip bölünmeleri derinleştirdiği paralel zaman hattında var olmaya devam edemeyiz. Şimdi yapılması gereken, ortak bir gelecek çizen ortak bir zaman çizgisi için mücadele etmek olmalı. Evrensel bir diyalog alanının aciliyeti İsrail-Filistin meselesinin çok ötesine uzanıyor; küresel bir gereklilik bu.


Bu yazı Al Jazeera sitesinde yayınlanmış olup, Evrim Yaban Güçtürk tarafından Perspektif için çevrilmiştir. 

HABERE YORUM KAT