Filipinler'de Duterte Dönemi ve Beklentiler
Filipinler, belediye başkanlığı döneminde ülkenin kronik sorunu suç örgütleriyle verdiği mücadele sayesinde geniş halk kesimlerinin desteğini alan Duterte'nin başkanlığıyla yeni bir döneme adım attı.
Filipinler'de yeni başkan 71 yaşındaki Rodrigo Duterte 30 Haziran’da yapılan törenle altı yıl devam edecek görevine başladı. 8 Mayıs'ta başkanlık ve senato seçimleri sonrasında en yakın rakibi Manuel Roxas’u yaklaşık altı buçuk milyon oyla geçen Duterte, Filipinler’in on altıncı devlet başkanı oldu. Avukatlık mesleğinden gelen Duterte, başkanlık yarışındaki rakipleri gibi ulusal siyaset üzerinde on yıllarca hegemonya kurmuş köklü ailelerden gelmese de, valilik ve belediye başkanlıkları yapan babası ve kuzeni örneğinde olduğu gibi ülkenin güneyinde Mindanao ve Cebu Adası yerel yönetimindeki deneyimiyle dikkat çekiyor.
'Yerel’den 'ulusal’a Duterte
Filipinler gibi uzun süreli sömürge dönemi tecrübesine sahip ve farklı etnik toplulukları bünyesinde barındıran bir ülkede geleneksel iktidar odakları ile modern demokratik yapılaşma arasındaki fark bağlamında Duterte, 'yerelden ulusala' giden süreçte verdiği mücadeleyle öne çıkıyor. İdeolojik temelli siyasi duruştan öte kendine özgü yöntemlerle, mağdur konumundaki geniş kitlelerin yaşamını yasadışı güç odaklarının etkisinden kurtarıcı bir politikayı tercih ediyor. Bu anlamda Duterte’nin en dikkat çeken ve ülkede ilk olma özelliği taşıyan politikalarından biri, belediye başkanlığı döneminde Davao’da sivil yaşam üzerindeki baskıları sona erdirerek yeni düzenlemelerle bir model oluşturması.
Başkanlığı döneminde Moro Müslümanları da olmak üzere çeşitli azınlıkların yerel yönetimde temsili konusunda interaktif bir etkileşimi de gündeme taşıyan Duterte'nin yerel yönetim düzeyinde ortaya koyduğu bu ve benzeri uygulamaların, Filipinler modern siyasal tarihi içerisinde yeni bir figür olarak ortaya çıktığı da dikkate alındığında ulusal ve uluslararası arenada nasıl bir karşılık bulacağı ise merak konusu.
Farkını 'fark ettiren' başkan
Uzun yıllar Mindanao Adası’nda Davao şehri belediye başkanlığını yürüten Duterte, şimdiden kendine özgü nitelikleriyle öne çıkıyor. Bu nitelikler arasında geleneksel olarak ülkeye başkan kazandıran Luzon Adası dışında, Mindanao Adası’ndan gelişi, feodal ilişkilerle ülkenin siyasal yaşamını şekillendiren köklü ailelere mensup olmaması, Mindanao gibi görece geri kalmış bir adadaki Davao şehrinde yedi dönem olmak üzere toplam 22 yıl belediye başkanlığı yapması, bu süreçte gösterdiği ciddi ‘başarılar’ neticesinde ulusal siyaset içerisinde yer alma yönünde yapılan tüm talepleri geri çevirmesi sıralanabilir. Ancak Duterte’yi ulusal siyasetin merkezinin dışında olduğunu gösteren bu özelliklerin ötesinde 'aykırı' kılan husus, ülkenin modern toplumsal ve siyasal yaşamının kanıksanmış devasa sorunlarına çözüm olarak seçtiği yöntemlerde ortaya çıkıyor.
Seçim öncesi adaylık yarışında pek öne çıkmayan Duterte, iktidar aygıtı üzerinde sürekli başat rol oynamış Ramos, Estrada, Marcos, Aquino gibi köklü ailelerin yeni nesil temsilcileri karşısında pek de şans tanınmayan bir adaydı. Ancak kampanya dönemi ilerledikçe kaybedecek bir şeyi olmayan bir aday görüntüsü veren Duterte giderek yarışa ağırlığını koymaya başladı. Bu noktada onu öne çıkaran, özellikle geniş kitleleri etkileyen toplumsal ve ekonomik sorunlara yönelik 'olağandışı' çözüm yöntemleriyle kamuoyu üzerinde bir tür ‘şok terapi’ etkisi yapmasıydı.
Davao: Mafyanın tutunamadığı şehir
Seçim kampanyası sürecinde ülke gündeminde başlıca yeri tutan 'asayiş' konusunda verdiği önemli mesajlarla popülaritesi hızla artıran Duterte, böylece Filipinler için sıra dışı bir başkan olacağının ipuçlarını da ortaya koymuş oldu. Uzun bir dönem diktatoryal rejime maruz kalan Filipinler’de geniş halk kesimlerini bezdiren mafyavari örgütlenmeler nedeniyle toplumsal huzur ve güvenin yitirilmiş olması, halk nezdinde seçimlere ‘radikal’ bir değişim talebi olarak yansıdı.
ABD'de Cumhuriyetçi başkan adayı Donald Trump’ın muhafazakar kitleye yönelik çıkışlarını andıran kampanya yürütmesi nedeniyle ‘Trumpvari’ politikacı özdeşleştirilmesine konu olan Duterte’nin bu tavrı, benzerlik konusunda doğruluk payı olmakla birlikte, aslında onun belediye başkanlığı dönemindeki icraatlarına dayanıyor.
Çeyrek yüzyıla varan Davao Belediye Başkanlığı döneminde şehirde istikrarın teminine yönelik icraatlarıyla halk nezdinde kazandığı itibar Duterte'nin en güçlü siyasi argümanı oldu. Nitekim ülkede asayiş durumunun en kötü olduğu şehirlerden biri olarak bilinen Davao'yu, aradan geçen sürede anarşiden arındırıp en güvenli şehir kılmakla kalmayan, şehir yönetimindeki kimi başarılarıyla peş peşe ulusal ve uluslararası ödüllere hak kazanan, kimi araştırma şirketlerinin çalışmalarına göre Güneydoğu Asya’nın en huzurlu şehri haline getiren başlıca aktör Duterte’ydi. Duterte’nin seçim kampanyasında adi suçlar ve anarşi karşısında üstüne basa basa Davao’dakine benzer yöntemleri izleyeceğini ifade etmesinin geniş kamuoyu kesimlerinde karşılık bulması da böylesi bir somut gerçekliğe dayanıyor.
Yeni başkan-temiz toplum
Seçim kampanyası sürecinde başkan adaylarının gündeminde de ülkede geniş kesimleri ilgilendiren yoksulluk ve mafyavari örgütlenmelerin halkı canından bezdiren yaygın ‘kötülük ağı’ öne çıktı. 1986 yılında Marcos’un devrilmesinin ardından bölgedeki benzer ülkeler gibi 21. yüzyıla reform sloganıyla giren Filipinler yönetiminde söz konusu çabalar karşılığını makro ekonomik düzeyde bulsa da, izlenen liberal politikalar geniş halk kesimlerinin ekonomik dar boğazdan çıkmasının önünü açmadı.
Aslında bu süreç yeni başkan Duterte’nin nelerle mücadele edeceğini de ortaya koyuyor. Başkanlık yemininin yapıldığı günler ve hemen akabinde uyuşturucu örgütlerine mensup sayısı yüzlerle ifade edilen kişilerin polise teslim olması Duterte’nin bu gruplara yönelik açacağını belirttiği savaşın ciddiye alındığının göstergesi kabul edilebilir. Seçimlerin ardından Duterte’nin başkanlığı kesinleştiğinde, hapisteki ‘uyuşturucu lordları’nın başkan Duterte’nin başına ödül koyduklarını açıklamaları da ülkede önemli bir çatışmanın yaşanacağının ipuçları olarak değerlendirildi. Bu kronik sorunun polise teslim olanlar ile kapanmayacağı açık olsa da Filipinler'de Duterte liderliğindeki yeni dönem, geniş boyutlu toplumsal sorunların aşılmasında ‘Temiz Şehir Davao’ örneğinin ne kadar rasyonel bir çözüm olup olmayacağını ortaya koyacak.
Duterte’yi bekleyen sorunlar
Kampanya döneminde de tanık olunduğu gibi Filipinler'de yeni dönemde suç örgütleriyle mücadele, bölgesel özerklik/federal sistem ve ekonomik kalkınma başlıkları altında toplanabilecek iç gündemle ilgili konular öne çıkıyor. Duterte’nin kampanya dönemi ve sonrasında yaptığı açıklamalarla bu sorunlara meydan okuyan bir üslup kullandığı görüldü. Ancak Duterte'nin yerel yönetici olarak söz konusu sorunları çözme noktasında uyguladığı ve yasalardan ziyade ‘mafyanın dilinden’ kabul edilen bir yöntemi kullanması, hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hakları gibi kriterlerle gündeme taşınırken, suçlarla mücadelede Dutertevari yöntemin ulusal düzeyde uygulanmasının yeni bir anarşi ve kaos ortamına yol açacağı endişeleri dile getirildi. Benimsediği politika Duterte’ye halk desteğini kazandırmış olsa da yeni başkan, bu politikalar için ulusal siyasetteki güç merkezleri ve 1986’dan bu yana uygulanan demokratikleşme ve özellikle makro ekonomik kalkınma süreci nedeniyle ilgisine mazhar olduğu uluslararası çevreleri de ikna etmek durumunda.
Filipinler'in yüz yüze olduğu bölgesel sorunlar çerçevesinde en önemli konu ise hiç kuşku yok ki Güney Çin Denizi’nde egemenlik tartışmaları. Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) ülkeleri arasında Güney Çin Denizi’ndeki egemenlik hakkı bağlamında Çin'le en fazla mücadele eden ülke olarak Filipinler öne çıktı. Bir önceki yönetim, yani Benigno Aquino döneminde, 2014 yılında Uluslararası Tahkim Mahkemesi’nde açılan dava, sadece Filipinler için değil, bölge için bir dönüm noktası hükmündeydi. Kararın 12 Temmuz’da açıklanacağının ilan edilmesiyle daha işin başından bu yana söz konusu mahkemenin kararını tanımayacağını açıklayan Çin yönetimi, siyasi bir hamleyle Filipinlerin de mahkeme kararına itibar etmemesi şartıyla ikili görüşmelerle soruna çözüm bulunabileceği açıklaması yaptı.
1970’li yıllardan bu yana çözümü ileri bir tarihe ertelenen Güney Çin Denizi egemenlik hakkı konusunda Çin ve Filipinler yönetimlerinin nasıl bir yöntem belirleyecekleri merak konusu. Konunun sadece bu iki ülke ile sınırlı olmadığı biliniyor. Bölgedeki diğer beş ülkenin şu veya bu şekilde konuya doğrudan taraf olması kadar, ABD başta olmak üzere Batılı ülkeler ve Japonya, Avustralya gibi müttefiklerinin konuyu küresel ticaret ve kıta sahanlıkları anlaşmaları çerçevesinde ele almaları Güney Çin Denizi'nin önemini ortaya koyuyor. Duterte’nin meseleyi ‘ABD’nin eğilimlerinin dışında', Filipinler olarak ele alabilecekleri yönündeki açıklaması, 1990’lı yıllarda Malezya ve Tayland arasında varılan anlaşmada görüldüğü üzere, ortak ekonomik yatırımlarla soruna barışçıl çözüm bulunabileceği ihtimalinin de işareti. Ancak Çin’in askeri varlığının başat bir görünüm almayacağı yeni bir yapılanma anlamına gelecek gelecek bu gelişmenin ABD açısından neye tekabül ettiği de bir başka husus olarak ortaya çıkacak.
Çözüm ve çözümsüzlük arasında Moro sorunu
Duterte yönetiminin ilk günden itibaren çözmekle yükümlü olduğu ulusal sorunların başında Moro-Mindanao Müslümanlarıyla yapılan barış anlaşmasının yürürlüğe girmesi oluşturuyor. Duterte gibi ‘kendine özgü yöntemleri’ icraata dökmekte becerikli bir yerel politikacının sadece ulusal değil, uluslararası boyuta da evrilebilecek Moro sorununda nasıl bir yaklaşım ortaya koyacağı merak konusu.
Aquino iktidarının, bölge ülkeleri ve uluslararası düzeyde memnuniyetle karşılanan en önemli girişimi ülkenin güneyinde Müslüman azınlığı temsil eden Moro İslami Kurtuluş Cephesi’yle (MILF) barış anlaşmasını sağlıklı bir şekilde sürdürmesiydi. Yirminci yüzyılın büyük bir bölümünde çatışma ve savaş ortamına neden olan Mindanao Adası ve çevresindeki Müslüman azınlığa haklarının verilmemesi, bölgesel ve küresel şartların zorlamasıyla barış sürecinde kararlılığı ortaya çıkardı. Uzun ve kapsamlı görüşmelere son noktayı koyması beklenen senato onayının bir türlü çıkmaması, merkez yani Manila ve çevre yani Mindanao’da Müslümanlar arasında kaygıların artmasına yol açtı.
Bu noktada Mindanao bölgesine kalıcı ve sürdürülebilir barış getirilmesini öngören Bangsamoro Temel Yasası’nın (BTY) üzerine bina edildiği Çerçeve Anlaşması’nın Duterte yönetimi kadar, Senato ve Anayasaya Mahkemesi’nce herhangi bir engellemeye maruz kalmadan uluslararası çevrelerce de tanındığı haliyle onaylanarak sürecin devam ettirilmesi hayati önem taşıyor. Bununla birlikte Duterte’nin ülke çapında yönetim reformu şeklinde gündeme getirmeye çalıştığı Federal Yönetim bağlamında BTY’yi 'asli' yapısından uzaklaştırmaya matuf çabası da gözlerden kaçmıyor.
AA
HABERE YORUM KAT