Fıkhetmede Evrensel ve Tarihsel Olan
Bartın Özgür-Der’de bu hafta ‘’Sırat-ı Müstakim Usul Dersleri’’ bağlamında ‘’Ameli Konularımızı Fıkhetmede Evrensel ve Tarihsel Olan’’ konulu seminer gerçekleştirildi.
Hamza Türkmen’in düzenlediği usul derslerinden olan bu haftaki sunumda ‘’Şeriat, din, gelenek, fıkıh, tarihi olan, güncel olan, günümüz koşullarına göre ictihad, hükmün nas olması ,delilin mahiyeti, maslahatın belirleyiciliği, koşullar ve öncelikler fıkhı’’ gibi ıstılahlara ve kelimelere İslami sorumluk anlayışımız ve fıkıh pratiğimizin ne olacağı bahislerine açıklık getirilmeye çalışıldı. Verimli geçen Hamza Türkmen’in sunumu özetle şöyledir:
Ahkâmın değişmesi konusuyla ilgili olarak içtihatların Kuran’la ilgili olarak fıkhi yorumların zaman ve şartlar değiştiğinde onların da değişmesi gerekliliğini idrak etmemiz gerekiyor. İçtihatların değişebiliyor olması ama şeriatın değişmezliği çok temel bir hakikattir. Temel muhkemler değişmez ama çıkarım yaptığımız konular şartlar değiştiğinde değişir. İnsan akan derede iki defa yıkanmaz. Yani insanların yaşadıkları yer, mekân ve ekonomik şartlara göre fıkha olan ihtiyaçları aynı olmayacaktır. Eğitim, aile tarzı, günlük yaşam değişkenleri arası ilişkiler aynı olmayacaktır. Vahyin inzal olduğu dönemle şimdiki şartlar aynı değildir hükümlerin yenilenmesi şarttır. Her şey değişir, kitabına uydurmak lazım anlamıyla da oportünizm değildir bu husus. Yaratan, hüküm koyan, her şeyin sahibi olan, bilginin de kaynağı olan Allah Teala’dır, teşrinin kaynağı yegane O’dur.
Rasulullah’ın (s) kendi zamanında verdiği hükümler zaman üstü ve evrensel ise haccın menasıkı, namaz,namaz vakitleri, rekâtlar, Nur Suresindeki tesettür ayeti gibi, kaldı ki bu ayetleri Rasul’ün (s) yardımıyla anlarız ve uygularız , bu uygulamalarda yorumlama, şekle dönüştürme, hükümleştirme hakkı Allah Rasulü’nündür. Onun bu konudaki sünneti mütevatirdir. Onun insani temayüller doğrultusunda uygulamaları bahsi salt-hükmi-formal bağlayıcılığa sahip değildir. Örn. Rasulullah (s) bir sahabesine misafir olmak istiyor ona soruyor evinde yiyecek bir şey var mı diye, o da sirke ve ekmekten başka bir şey yok ya Rasullullah diyor,Allah Rasulü (s) diyor ki sirke ne güzel taamdır. Adamı rencide etmiyor yani,şimdi selefi mantıkla düşünenler Rasulullah (s) sirkeyi övdü, sirke içeceksiniz aç karna diye sirkeye methiye düzüyorlar.. Bu nevi önceki kabullere dayalı izahlar bizim akaid, kelam, tefsir, fıkıh meselelerinde türlü varyantlarla da karşımıza çıkabiliyor. Sabitelerimiz nedir? Değişkenlerimiz nedir? Kavramlar, şartlar değişiyorsa bağlı bulunduğu hükümler değişmeli diyebilir miyiz? Bu sorulara bulacağımız cevaplar bu günün fıkhı açısından önemli olsa gerek.
Kur’an’da ahkam yani şeriat üç boyutuyla kullanılıyor: 1-Casiye Suresi 18. Ayette geçen “Sonra seni emirde Şeriat üzere kıldık. Öyleyse ona tabi ol…” Şeriat ifadesi; yol, cadde, açık ve doğru yol manasındadır. 2-Şura suresi 13.ayetteki “ diğer Rasullere verdiğimizi size de şeriat yaptık…” ifadeden, Allah katında Rasullerin dini birdir, tüm rasullere verilen şeriat ana düsturlarıyla aynıdır. Örn. İnsan eti yemek o zaman da haramdı şimdi de haramdır.Hac, zekat, infak, namaz o zaman da vardı şimdi de var. Bu ayette şeriatla dinin değişmeyen, neshe uğramayan ve itikadi ilkeleri kastediliyor.3-Maide Suresi 48. Ayette geçen “.. sizden her biriniz için bir şeriat bir de yol (minhac) tayin ettik.” Şeriat kanundur minhac da yöntemdir. Her Rasul için farklı bir minhac/yol izledik. Örn. Musa (as) bir kavmi firavunun zulmünden kurtardı, Yusuf (as)’ın yolu bir kralın sistemi içinde hakikatı, doğruyu yaymaya çalışma; alan açmaydı, Nuh (as)’ın olayı inatla bir avuç insana Allah’ın dinini anlatmaya devam mücadelesiydi, Yunus (as) ın mücadelesi; Rabbimiz, ilkin kızdı ve gitti diyor balık yuttu sonra tevbe etti,affedildi ve sonra öyle bir çalıştı ki büyük bir çoğunluğa ulaştı diyor, İsa (as)’ın yolu sapmış İsrailoğullarını hidayet yollarıyla buluşturmak için geliyor, mucizelerle onları doğruya erdirmek için. İşte bunlara minhac deniyor, hükümler- şeriat yani diğer Rasullere verdiğimizi size de şeriat yaptık,ana unsur olarak helaller ve haramlar özel haller dışında örn. cumartesi yasağı gibi, onları imtihan etmek için bir ceza, özel şeriat, yine onlara tırnaklı hayvanlar ve iç yağı yemek yasaktı.
Dinin anası olan konularda Nisa Suresinde ‘’Allah Rasulü bir şeye hükmettiğinde’’ deniyor, hüküm verme ile ilgili ayetlere baktığımızda O’nun kitapla verdiği hükümler olduğunu görüyoruz. ‘’Sen vahiyle hükmet’’ diyor. O Allah’ın lütfu gereği ‘’Usvetun hasene’’ olduğu için en iyi hükmedendir. Allah’ın hüküm koyuculuğuna mebni O hükmettiğinde diyor ve Allah Teala elçisini ‘’Usvetun Hasene’’ diye taltif ediyor, O en güzel örnektir Rasulun (s) hükmü hangisi zamanı aşkın hangisi zamanla ilişkili ona bakarız. Rasulullah (s), Kur’an’da anlatılan bütün peygamberlerin kıssalarıyla, mücadelenin her türlü çeşidi arasında bağ kuruyor ve kendi minhacını bina ediyordu. Ahzab Suresi 36. Ayette geçen “ Allah ve Rasulu bir şeye hükmettiği zaman, inanan erkek ve kadına hiçbir muhayyerlik yoktur.” İfadesi bizlere katiyet ifade eden bir kaynağı işaret etmektedir ki, o da Allah’ın kitabı Kur’an’dır. Zira zanni, gaybi bilgiler üzerinden hüküm çıkarılacağını düşünmek bizleri yanılgıya sürükler. Geleneğimiz içerisindeki akide kitapları olarak bizlere ulaşan birçok eser, yorum ihtiva etmesi sebebiyle, akaid kitabı olarak değil, kelam kitabı olarak görülebilir. Bu nevi kelam kitaplarının, muhtelif meselelere dair bizlere önemli bakışaçısı zenginliği sağlaması yönüyle faydalarından bahsedilebilir. Nahl Suresi/89 “ Her şeyi açıklamak için sana Kur’an’ı indirdik..” ayetini nasıl anlamamız gerekiyor sorusu gündeme gelebilir. Bu ayetle, Kur’an’da her şey mevcuttur, anlatılmıştır diyenler olduğu gibi, Kur’an ve Sünnet ile her şey ancak anlatılmıştır diyen bir yaklaşım da mevcuttur. Bu ayetle ilgili, özellikle İslam hukuku alanında otoritesi ile ön plana çıkan Şatıbi’nin, “ Genel prensipler, Külli kaidelerle, ölçü ile alakalıdır.” İfadesi önemlidir. Şatıbi, “Adetlerin değişmesi durumunda hükümler de değişir. Bundan maksat hükmün delilinde bir değişiklik demek değildir.” demektedir. Eskiden bir ayda gidilen yolu şimdi bir günde gidebiliyoruz. Dolayısı ile bir aylık yol düşüncesine göre şekillendirilen bir çok hüküm bugün ihtiyaçların değişmesine bağlı olarak yeniden yorumlanabilir. Genel manada Kur’an’da ahkam bahsiyle üç yaklaşımı bulabiliriz. 1-Açık Ahkâm: Domuz eti yememek, Abdestin alınış şekli, Kabe’nin kıble oluşu, borç alırken verirken akitlerin yazılması, zina olayında dört şahidin aranması, üç şahit durumunda onların 80 değnek ile cezalandırılması gibi durumlar açık ayetlerle ifade edilmiş hükümlerdir. Cariyeler zina ettiğinde “Muhsan Kadınlar”a uygulananın yarısı kadar yani elli değnek had cezası uygulanması da bu istikamettedir. Çünkü Rabbimiz açık bir şekilde Muhsan Kadınlara zina etmeleri durumunda yüz değnek had cezası uygulanmasını belirtmiştir. Fakat geleneğin içerisinde zina eden kadınlara uygulanmasına hükmedilen recm cezasını nasıl ifade edeceğiz? Bu yaklaşım açık olan Ahkâm ile çelişir. Belki örf olarak bu hüküm gelmeden önce uygulama zemini bulmuş olabilir, fakat açık ahkâm geldikten sonra nesh edilmiş durumdadır, yerine Allah’ın açık ayeti uygulanır. Rivayetler bu anlamı ile açık ayetler ile ve uygulama ile çelişmemelidir.2- Müşkil Ahkâm: Mesela Davut (as) ile ilgili Sad Suresinin ilk ayetlerinden itibaren bahsi geçen kıssada, 99 koyunu olan ile 1 koyunu olan kişiler arasındaki davada, Davut a.s’ın vermiş olduğu hüküm sonrasında bunun bir imtihan olduğunu belirtip secde etmesi halini nasıl izah edeceğiz? Bu konuda Davut a.s’ın tek tarafı dinleyerek hüküm verdiği, ya da İsrailiyat kaynaklı olarak bir çok tefsire de girmiş olan, Uhriya adlı komutanının eşinde gözü olduğu ve onun ölümü sonrası evlendiği vs. gibi farklı yaklaşımları da görmekteyiz. 3- Genel İçtihat: Müslümanların maslahatı ve merfu örf olarak ifade edebileceğimiz manayı ifade eder. Ehil Eşeğin kesilmesinin yasaklanması meselesi böyledir. Rabbimiz Şeriatında/Kur’an’da haram ve helalleri açıkça zikretmiştir. Bu sebeple Eşeğin kesilmesi meselesi zaruret ile ilgilidir. Yasağa sebebiyet veren illetin iyi tespit edilerek ahkâmın alanı, ona istinaden şekillendirilmelidir.
Ahkâmın değişmesi üç başlık altında tartışılmıştır.
1-Ahkâmda değişmeyi kabul etmeyenler
2-Ahkâmda değişmeyi kabul eden evrensel tutum
3-Ahkamda değişmeyi kabul eden müfrit / aşırı tutum.
Ahkamda değişmeyi kabul etmeyenler: İslam hukukunu donuklaştıran, ideal hükmün değişmez ve tek olduğunu kabul edenler. Zaman ve mekân değişimini gözetmeyi ön planda tutmamış hatta içtihat kapısını kapatmışlardır. Hz. Ömer’in içtihat ile ortaya koyduğu hükmü dahi mutlaklaştırmıştır.
Ahkamda değişmeyi kabul eden evrensel tutum: Şer’i hükümlere konu olan şeyleri maksatlar ve araçlar/vesileler olarak ikiye ayırırlar.
Maksat kaybolunca onu gerçekleştirmek için var olan vesile de düşer. Mesela iki kişi yolculuk ederken ezan okunmayabilir. Çünkü maksat namaz kılmaktır, ezan ise vesiledir. Yine tek bir maksat için birden fazla vesile olabilir. Mesela abdest için su, toprak, kiremit vs. gibi.. Yine aynı maksadı gerçekleştirmek için farklı vesileler olabildiği gibi, Vesile maksadı gerçekleştirmiyorsa itibardan da düşebilmektedir. Ahkama dair bu yaklaşım hem Kur’an’ın muhtevasına yakın hem de sosyal yaşamın sorunlarına dair önemli açılımlar sağlamaktadır.
Ahkamda değişmeyi kabul eden müfrit / aşırı tutum: Son dönemde maslahata dair hayli ileri giden yaklaşımları ifade edebileceğimiz durumdur. Bu konuda en meşhur örnek Necmettin Et-Tufi’dir. Tufi iki tür şer’i hüküm vardır.1-Aklın detaylı olarak manalarını kavrayamayacağı ibadetler ve miktarlarla ilgili hükümler. Namaz vakitleri, rekâtlar, oruç vs. gibi ibadetler buna örnek verilebilir.2-Aklın manalarını ve kendilerinden gözetilen maksatları kavrayabileceği hükümlerdir. Bu minvalde nassın hükmü aklımızın kavrayabileceği hüküm ile çelişirse maslahat tercih edilir, diyor.
Bir şekilde tarihselciliğe kapı aralamamak, Allah’ın Kitabının korunmuşluğunu ve hükümlerin hayatımıza yön vermesini geçerli kılmak için fıkhımızın ana dayanaklarını oluşturmak ve telakkimizi güncellememiz şarttır. Allah’ın Kitabı ve O’nun Rasulü’nün (s) Usvetun Hasene örnekliği hayatımızı belirleyecekse ve ‘’Ed Dini’’ ikame etmemiz, hayatileştirmemiz kulluk görevimizse şayet bu elzem olandır. Aksi takdirde geleneğe hapsolmuş din zaten tarihselleşmiş, fonksiyonları dondurulmuş olacaktır ki Rabbimiz bize böyle bir dini indirmemiştir. Vakıa itibarıyla bu durum modern etkileşimlere yüzünü dönmüş çevreleri cesaretlendirecektir. İslam hayırlar dinidir. İnsanlığı karanlıklardan aydınlığa kavuşturan dindir.
HABERE YORUM KAT