1. HABERLER

  2. HABER

  3. FETÖ'yle mücadele derken Kemalist vesayetin unutulan zorbalıkları
FETÖ'yle mücadele derken Kemalist vesayetin unutulan zorbalıkları

FETÖ'yle mücadele derken Kemalist vesayetin unutulan zorbalıkları

Nihal Bengisu Karaca, 15 Temmuz sonrasında laik kesimin FETÖ ile olan ilişkisinin göz ardı edildiğine dikkat çekiyor.

27 Temmuz 2022 Çarşamba 10:15A+A-

Nihal Bengisu Karaca / Habertürk

AK Parti kandırıldı da TSK kandırılmadı mı?

İktidar 15 Temmuz’un tarihi önemini merkeze alarak geçmişi ve şimdiyi lanse etmek istediği şekilde biçimlendiriyor. FETÖ ile mücadele gerekli olduğu kadar bedeli de olan bir süreçti, yanlış uygulamalar bedelin fiyatını yükseltti. Sürecin sonunda gelinen yer otoriterizme kayan bir devlet yönetimi, sivil alanın ve özgürlüklerin daralması ve maalesef dışlayıcı milliyetçilik oldu. Bunun ucundan ekonomik bozulmanın da gelmesi kaçınılmazdı, öyle de oldu. Ancak gördük ki, iktidar ekonomik çöküntüyü bile hain darbe girişimiyle ilişkilendirerek bir nevi kolaya kaçıyor. Mazeret üretip fayda sağmaya ayarlanmış bu tutumu bir önceki yazımda eleştirdim.

Aynı yazıda bazı muhaliflerin 15 Temmuz anlatısı üzerinde de duracağımı söylemiştim.

Maalesef iktidarıyla muhalefetiyle 15 Temmuz’u ibret alma yönüyle görebildiğimiz kanısında değilim.

Daha önce de pek çok kez ele aldığım kindarlık bazlı haklı çıkma arzusu üzerinden sürdürülen "Bakın biz demiştik” temalı analiz ırmakları geçtiğimiz 15 Temmuz yıldönümü anmasında her zamankinden fazla çağıldadı.

“Biz FETÖ’nün ne kadar tehlikeli olduğunu söyledik, uyardık, ama AKP ısrarla görmedi, aynı secdeye baş koyduk dedi ve cemaatle iş tuttu” deniliyor, bu hüküm referans alınarak henüz aydınlanmamış bazı çelişkiler de ekleniyor ve bir de ne görelim, olay “Acaba bu darbe girişiminde bir tezgah mı var, bir senaryo yazıldı ve sahneye mi kondu?”ya gelmiş bile.

Kimseyi zan altında bırakmıyorum, bence ülkeyi bu kadar derinden etkileyen bir konuda hemen her şey özgürce ve sonuna kadar konuşulabilmeli. Keşke öyle olabilse.

Ama şunu samimiyetle merak ediyorum.

FETÖ’nün ne kadar tehlikeli olduğunu üstelik de çok güçlü olduğunu herkesten hepimizden önce görmüş ve biliyor idiyseniz, o zaman bu yapının pekala bir darbe planlayıp sahneye koyabileceğine neden inanmıyorsunuz?

Darbe girişiminin sahte olduğunu, gerçek olmadığını iddia ediyorsanız, o zaman neden hala FETÖ ifadesini kullanıyor ve FETÖ lanetleme kulvarında bir sıranız bir yeriniz olsun istiyorsunuz?

Bunu soruyorum, çünkü darbe sahte ise, her şey bir oyundan ibaret ise FETÖ de ne kadar tekinsiz ve tehlikeli olursa olsun terör örgütü olarak kabul edilmemesi gerekir. Zira bir yapılanmanın terör örgütü sayılması için silahlı şiddet eylemleriyle dolaysız ve net bir biçimde bağının kurulabilmesi lazım.

Gördüğünüz gibi darbe gecesi çelişkilerini eleştirerek gelinen yer de bariz çelişki arzedebiliyor bazen.

Bazen de konfor alanını kaybetmeden her şeyi biz biliyoruz, her şeyi biz öngördük, her şeyi biz demiştik yarışında alan kaplama çabası öne geçiyor maalesef.

FETÖ’YÜ BİLDİ, ÖNGÖRDÜ DEDİKLERİNİZİN HEPSİ 28 ŞUBAT DESTEKÇİSİYDİ

Hele meseleyi yirmi otuz yıl evveline götürenler var ki, yahu biz aynı ülkede mi yaşadık dedirtiyorlar.

Yahu arkadaş, neyi bildiniz, neyi dediniz ?

AK Parti öncesi açtığınız tüm başlıklar FETÖ üzerine değil, irtica üzerineydi.

Bugün “Ama o FETÖ’yü görmüştü” dediğiniz kişilerin çoğu irtica denilerek girişilmiş 28 Şubat’ı desteklemiş isimler. O 28 Şubat ki, 20 bankanın hortumlanmasına sahne oldu, 28 Şubat’ın ülke ekonomisine maliyeti 231 milyar dolardı. Ama TSK Şiribom Kebapçısının, Beğendik market grubunun ve annesi başörtülü olanları tesbit edip içeri almama cin fikirliliğinin peşine düştü.

Fetullahcılar ise annelerin peruk taktığı fotoğrafların sunulması yolunu bulup sizi rahatça trolledi.

Bir insanın alkollü içki kullanmaması sizin ‘yoksa mürteci mi?’ listelerinize girmesi için yeterliydi. Açıktan mobbinge uğrardı insanlar. Bu yüzden bazıları dayanamadı. Fetullahçılara ise bir hayati görev söz konusu ise kalbe taş basılır o içki içilir fetvası verilmişti çoktan.

Emine Erdoğan GATA’da tedavi gören ünlü tiyatro sanatçısı Nejat Uygur’a geçmiş olsun demek istedi, kadına köşe kapmaca oynattınız. Hayrünnisa Gül Cumhurbaşkanı eşi olmasın diye Çankaya’nın kapısına neredeyse kilit vuracaktınız. Fetullahçılar ise mühim vazifelerde olan adamlara eşlerinin başını açtırttı, ruhunuz duymadı.

AK Parti, 2007’de üniversitedeki öğrenciler artık başörtüleriyle derslere girebilsin diye çözüm arayışına girdi, sırf bu yüzden partiyi kapatmaya kalktınız. Oysa FETÖ’nün başı o konuda da ‘fürüat’ diyerek çoktaaaan önlemini almış, takiyesini yapmış, kamusal alanda başörtüsü meselesinde ise hiç ama hiç tartışma ve huzursuzluk çıkarmayacağını yeterince ortaya koymuştu.

“FETÖ’yü görmüştü ah ah onu dinlemediniz ve artık çok geç” derken hürmetle andığınız Nuh Mete Yüksel gece yarısı Merve Kavakçı’nın evini basmış, Eylül 1999’da Altınoluk’daki yazlığında Necmettin Erbakan’ı tutuklamaya kalkmıştı. (Şeref Malkoç bunu daha sonra anlattı).

"Genç subaylar rahatsız" manşeti attığınız haberlerde ise "irticai faaliyetleri ve yönelimleri" konu ediyor, rahatsızlık kaynağı olarak halkın seçtiği ve iktidara getirdiği AK Parti'yi işaret ediyordunuz, FETÖ’yü değil, lütfen dürüst olalım.

Gördük bildik dediğiniz, gardrop Atatrükçülüğünün salık verdiği ‘genel’ bir dindar fobisiydi o kadar.

Dolayısıyla yaptıklarınıza maruz kalan ve üstelik aldığı oyu ne yapacağı konusunda bile hafiften telaşlı bir aşamada olan acemi AK Parti’nin sizin gördüklerinizle amel etmemesi için çok fazla sebebi vardı.

Bu teşhisi yapmak ve her şeyi yerli yerine koymak sizi küçültmez. Adil olun.

BİR PERUK BİR 70’LİK RAKI …

Aynı secdeye baş koyuyoruz diyerek AK Parti’nin FETÖ’yü çok uzun süre tolere ettiğini, din bağlamı yüzünden kandırıldığını iddia ediyorsunuz ama laikliğin kalesi olarak konumlandırdığınız TSK’nın nasıl kandırıldığını açıklamaya yanaşmıyorsunuz.

TSK nasıl delik deşik oldu sahi?

Dönemin AK Partisini ‘aynı secdeye baş koyma’ ile kandıranlar, sizi de peruklarla ve beraber devirdiğiniz 70’lik rakılarla kandırdı. Bu kadar basit.

Dönemin AK Partisi aynı secdeye beraber baş koyduğu kimselere güvenerek kandı.

Sizinkiler de “Çağdaş, modern TSK’ya yaraşır subayların laikliğe uygun başı açık annelere ve eşlere sahiptirler, bu kişiler ayrıca alkollü içki kullanmalıdırlar ve sivillere tepeden bakmak şiarımızdır vs vs” gibi sığ, şekilci ve mütekebbir sembol ve tavırlara körü körüne bağlılık nedeniyle ‘trollendi.’

Kendi evinizde, pardon ‘kalenizde’ kandırıldınız.

Sonuçlarının ne kadar çarpıcı olduğu da malum.

Ergenekon Balyoz Askeri Casusluk davası birbiri ardına patlarken anlı şanlı rütbeli subayların nasıl paralize olduğunu hatırlıyoruz.

TSK’nın ilk yitirdiği şey söylem üstünlüğüydü.

Bir Taraf gazetesi yetti laikliğin kalesi TSK’nın söylem üstünlüğünü yıkmaya.

Bugün nasıl ki AK Parti’ye atılan her yolsuzluk, ballı ihale, iltimas, yandaşa rant ithamı çok acı biçimde pek çok kesim tarafından kabul görüyor, o günlerde de iddianamelerden taşan, tapelerden yağan; yarısından çoğunun iftira olduğu sonradan anlaşılan her itham kamuoyu tarafından kabul görüyordu.

Neden peki?

Acı ama gerçek: “Yakışan iftira” diye bir şey var.

Ve FETÖ halk ile TSK arasındaki ayrışmanın, tefrikanın nirengi noktalarını iyi biliyor, operasyonu bu şekilde kuruyor ve deyim yerindeyse yakışan iftira atıyordu.

“Biz ne yapmıştık ki, iftiraya uğradığımız o günlerde bile halk bize o iftiraları yakıştırabildi, yakıştırdığını acı içinde gördük, çaresiz kaldık ve o günlerde kendimizi doğru dürüst savunamadık bile. Nasıl o hale gelmiştik?” sorusu üzerine esaslı bir düşünme faaliyeti yapılamaz, bu sorunun içerdiği ibret alınamaz, her şey "Amerika geldi FETÖ’yü kurdu, AKP de iktidara gelince, işte bütün bunlar hep yeşil kuşak" şeklindeki kurt masalıyla açıklanmaya devam ederse, açık söylüyorum bir arpa boyu yol alamayız. Daha birkaç nesil daha "Batı bizi bölüyor", "Kahrolsun emperyalizm" ve "İçimizdeki hainler" diye söylenir, rövanşizm büyütür dururuz.

Anlıyorum, AK Parti’nin yirmi yıllık iktidarından fazlasıyla zarar gören pek çok kişi var ve iç muhasebeden çok hesap sorma eğiliminde olmaları da bir yere kadar doğal.

Ancak toplum olarak içine sıkıştığımız ‘loop’ kırılacaksa eğer, bunun olmasını sağlayacak şey, tarafların ne kadar acı çekiyor olduklarından bağımsız olarak temel yakın siyasi tarih bilgisi eşliğinde samimi bir iç muhasebe yapmaları.

Sessiz olanına da hürmet ederim, yeter ki yapılsın.

HABERE YORUM KAT

5 Yorum