FETÖ ile Mücadelede Sorunlar ve Normalleşmenin Lüzumu
Ahmet Taşgetiren, FETÖ ile mücadelede gelinen noktayı değerlendirdiği yazısında normalleşmenin lüzumuna dikkat çekerek, bunun için ülkedeki akil insanların tavsiyelerine kulak verilmesinin önemini vurguluyor.
Ahmet Taşgetiren’in Karar’da yayımlanan konuyla alakalı köşe yazısı (09 Ağustos 2019) şöyle:
Şöyle Olsaydı…
Bu, FETÖ davaları için bir teklif.
Bir hukukçudan. Hukuku iyi bilen ve çözüm arayışlarına kafa yoran bir siyasetçi. İsim vermeyeceğim.
Bir darbe yaşadık. Bir paralel devlet yapılanması ve onun fesadı ile karşı karşıya kaldık. Fesadın içinde bizzat rol alanlar var, bir de iltisaklı alanlar…
Davalar terör kapsamında açılıyor.
Hep diyoruz, alan dini zeminde gerçekleşen bir yapılanma alanı.
Türkiye’de din ilgisi her zaman özel duyarlılıklar oluşturmuş, insanlar bağlanmışlar, çağrının etkisi ölçüsünde aidiyet oluşmuş ve kendilerinden bir şeyler vermişlerdir. Para, fiili hizmet, çocuklarının katkısı vs…
Buna bir de devletin dini alana yönelik kısıtlamaları eklendiğinde, din ile alaka, bir tür dayanışmayı kaçınılmaz hale getirmiştir.
İşte bütün bu olgular içinde, pek çok yapı oluşmuştur.
Fethullah Gülen Cemaati diye başlayan, sonra kendilerini “Camia” diye niteleyen sonra sonra başka dönüşümler geçiren, uluslararası boyutlarda genişleyen, bu sebeple küresel odaklarla temasa geçen ve nihayet Ak Parti iktidarı döneminde özellikle Yargı – Emniyet - Asker alanında etkinlik kazanan, eğitim yatırımları ile oldukça geniş bir gençlik alanını etkileyen ve nihayet tüm bu birikimi önce “Paralel devlet eylemi” halinde, ardından darbe girişimi çılgınlığı ile devreye sokmaya kalkışan bir yapı: Devlet tanımlamasıyla FETÖ… Açılımı: Fethullahçı Terör Örgütü.
Evet darbeye kalkıştılar. İnsanları öldürdüler, yaraladılar. Meclis’i bombaladılar vs.
Kim?
FETÖ.
Gelinen noktada sorun şurada: Bu yapının dokunduğu insanlardan hangisi FETÖ kapsamındadır?
Yapının toplumsal boyutu oldukça yaygın. Bir yanda beyin takımı var, darbeye katılanlar var, yargıyı – emniyeti, orduyu ifsad edenler var… Bir yanda da bütün işlerin legal olduğu dönemlerde dershanesiyle, okuluyla, bankasıyla, yardım çalışması yapan dahil her türlü derneği ile ilişki kuranlar var. Annesi, babası, kardeşi ile iltisaklı olan var.
Yargılamalar var. 500 bini aşkın insana dokunulmuş. Gözaltı, tutuklama, uzun tutuklama, yurt dışına çıkış yasağı, devlet görevinden ihraç, suçsuz olduğu ortaya çıktığı halde geri dönememe, vs…
Yer yer ilk derece ve isti’nafta biten davaların Yargıtay safhası başlamış. 9. Daire, yargı mensuplarının davasına bakıyor, 16. Daire de genel davaların temyizine…
Yargıtay safhasında alt mahkemelerin yaklaşımından farklı bakışların ortaya çıktığı bir gerçek.
Diyelim Ahmet Altan – Nazlı Ilıcak davasında yargılama, hükümeti devirmeye teşebbüsün karşılığı olan müebbetten, örgüt üyesi olmadığı halde terör örgütüne destek vermeye ve onun karşılığı 15 yıllık hapis talebine dönüşmüş durumda.
Bu arada Yargıtay’ın kararlarına (Aynı şekilde AYM’nin kararlarına) yerel mahkemelerin uyup uymama sorunu çıkıyor.
Yargılamalarda siyasetin gölgesi tartışılıyor.
Yer yer hiçbir örgütlü suç yargısında bulunmamış savcıların, yargıçların verdiği kararlar söz konusu.
Belli ki Türkiye, daha uzun süre bu davalarla uğraşacak. Yargıtay temyizi, AYM’ye bireysel başvurusu ardından AİHM boyutu, belki peş peşe gelecek tazminatlar…
Ayrıca Yargıtay ve AYM kararlarının “Cesaret meselesi” haline gelmesi ve bunun da “Siyaset – Yargı ilişkisi”ni sürekli gündemde tutması…
Şöyle olsaydı:
Yargıtay’ın 16. Dairesi ile 9. Dairesi, artı AYM, artı üniversitelerin ceza hukukçuları diyelim İstanbul, Ankara, İzmir gibi davaların yoğun olduğu illerde yargı mensupları ile buluşsa ve davalarda “Doğru perspektif”i onlarla paylaşsaydı.
“Terör suçları”nda doğru perspektif ne?
-Bilmek ve kasıt.
Yani terörle yargıladığınız kişiler, ilişkili olduğu örgütün silahlı terör örgütü olduğunu bilecek ve onun eylemlerine katılma kastını taşıyacak.
Devleti yönetenlerin örgüte her alanda kolaylıklar sağladıktan sonra terörle karşılaşınca “Yanılmışız” dediği bir süreçte, sokaktaki insanların “teröre bilincli katkı”dan yargılanması adil olmaz.
***
Falanca savcıya telefon edebilecek birisini bulabilen, falanca milletvekilini araya sokabilen, devlette etkili bir kişiye ulaşabilen….. yani adamı olan, yanlışları düzeltme umuduna ulaşabiliyor. Kirlilerin kirden arınma yollarının olduğu da artık bu piyasada bilinen uygulamalardan…
Altta kalanlar çok. Onların canı çıkıyor ve asıl bunun ülkeye (Ak Parti’ye de…) bedeli büyük olacak.
***
Aslında memlekette geçmişi, bugünü, yarını gören akil adamlar var. İyisi mi onlardan yararlanmak ve ülkenin bir an önce normalleşmesini sağlamak…
HABERE YORUM KAT