1. YAZARLAR

  2. Ahmet Varol

  3. Felaketlere bakış
Ahmet Varol

Ahmet Varol

Yazarın Tüm Yazıları >

Felaketlere bakış

21 Mayıs 2008 Çarşamba 03:53A+A-

Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah’ın geçmiş kavimleri büyük afetlerle cezalandırmasına dair kıssalar yer alır. Bunların bazıları zaman zaman insanların başlarına gelen tabiî afetler gibidir.

Ama çoğu doğal âfetlerden farklı, oldukça istisnai, mucizevi olaylardır. Örneğin Firavun’un ve askerlerinin cezalandırılması, önce denizin yarılıp açılması, sonra da Musa (a.s.) ile adamlarının geçmesinin ardından onları izleyen inkârcı güçleri içine almasıyla olmuştur. Kabe’yi yıkmaya gelenler kuşların attığı küçük taşlarla öldürülmüşlerdir. Diğer kıssaların çoğunda da bunun gibi mucizevi olaylardan söz edilir.

Yüce Allah bir de dünya üzerinde ilâhi sünnet kurmuştur. Bu sünnet üzere zaman zaman depremler, kasırgalar, sel felaketleri yahut insanların hatalarından kaynaklanan afetler yaşanabilir. Bu felaketlerin ve âfetlerin her zaman ilâhi cezalandırma olarak değerlendirilmesi isabetli değildir.

Tabiî âfetlerin ilahi cezalandırma olarak değerlendirilmesinde genellikle Kur’an-ı Kerim’de geçen cezalandırma kıssalarına kıyaslama yapılmaktadır. Oysa o olayların cezalandırma olduğu hakkında açık deliller vardır. Ama tabiî âfetler zikrettiğimiz üzere ilâhi sünnete göre gerçekleşen hadiselerdir. Çünkü Yüce Allah dünyayı ebedi hayat mekânı kılmamıştır. Burası bir geçiş ve imtihan mekânıdır. Dünyadaki âfetler ve felaketler ilahi uyarılardır. Ama bunun mutlaka bir cezalandırma olduğunu düşünmek doğru değildir. Cezalandırma olduğunu iddia ettiğimizde hem yaratıcı Allah hakkında, hem de felaketin vurduğu insanlar hakkında hüküm vermiş oluruz. Böyle önemli bir hüküm verirken sathi kıyaslara dayanan deliller yeterli olmaz.

İnsan kendi başına gelen musibetler hakkında kendini sorgulasın. Ama başkalarının başına gelenler hakkında hüküm verirken aceleci davranmasın. Çünkü burada bir itham var. Ders çıkarmayı, ibret almayı yeterli görüp Allah’a dua ve niyazda bulunmayı tercih etsin.

Hepimizin de bildiği üzere insanlar içinde en büyük zorluklara katlananlar, musibetlere maruz kalanlar Peygamberler olmuşlardır. Demek ki zorluklar ve musibetler her zaman cezalandırma olmuyor. Bazen de insanın azim ve kararlılık imtihanı, zor yükleri göğüsleyebilmesi için manevi ve bedensel eğitim tarzı olabiliyor. Bunların hiçbiri söz konusu olmasa bile Yüce Allah’ın tabiatı yaratırken kurduğu kuralların bütününden oluşan ilâhi sünnet gereği afetler, musibetler, felaketler olabilmektedir.

Musibetin bir ceza olarak gelmesinin de iki yönü vardır: Bazen Allah, başkalarına ibret olması ve insanların kötülüklerinin yanlarına kalmayacağını göstermek için ceza mahiyetindeki musibetlerini gönderir. Bazen birinin bir kötülüğünü dünyadaki musibetle silmek için bu musibeti gösterir. Bu tür musibet belki de bir nimettir. Çünkü bir kötülüğün cezasını ahirette cehennem azabıyla çekmek çok daha zordur. Bu itibarla gelen her musibet hakkında hemen hüküm vermekten çekinmek, bunun Allah katından bir ceza olabileceği gibi bir ibret vesilesi olabileceğini de düşünmek gerekir.

Toplu musibetlerin de insanlara yansıması farklı şekillerde olabilir. Bazıları bununla dünyada cezalandırılırlar ama bu onların ahiretteki cezalarından bir şey eksiltmez ki böyle bir durumla karşı karşıya olanlar inkârcılardır. Bu musibet bazılarının günahlarına keffaret olur. Bazılarının da Allah katındaki derecelerini yükseltebilir. Onun için böyle toplu musibetlere maruz kalanların Allah'a isyan etmekten kaçınarak, günahlarına tevbe etmeleri, Allah'a tevekkül etmeleri, Yüce Allah'tan başlarına gelenlerin günahlarına keffaret olmasını dilemeleri ve olanlardan ibret çıkarmaları gerekir. Başkalarının da başlarına gelenlerden dolayı onlar hakkında belli bir hüküm vermekten kaçınmaları gerekir.

Dünya nimetlerine mazhar olmak bir üstünlük göstergesi olmadığı gibi musibetlere ve zorluklara maruz kalmak da insanların konumlarını ortaya koyan delil değildir. Dünyanın nimetleri de musibetleri de geçicidir. Asıl kalıcı olan nimet ve zorluk Allah katında olandır.

Sonuç itibariyle, insanları dünyada kendilerine verilen nimetlere ve başlarına gelen musibetlere göre kategorilere sokmak, haklarında bütün bunlara binaen hükümler vermek yanlıştır. Bu konuda sadece kesin bilgiye sahip olduğumuz zaman hüküm verme imkânımız olabilir. Örneğin geçmiş kavimlerden bazılarının başlarına gelen musibetler hakkındaki kesin bilgiler gibi.

İnsanlara hem dünyada, hem de ahirette değer ve itibar kazandıran unsur iman ve takvadır.

Vakit gazetesi

YAZIYA YORUM KAT