1. YAZARLAR

  2. CENGİZ DUMAN

  3. Fatih Altaylı, Hamza Türkmen Üzerinden Kimleri Vurmaya Çalışıyor?
CENGİZ DUMAN

CENGİZ DUMAN

Yazarın Tüm Yazıları >

Fatih Altaylı, Hamza Türkmen Üzerinden Kimleri Vurmaya Çalışıyor?

23 Şubat 2009 Pazartesi 13:24A+A-

18 Şubat Çarşamba günü Habertürk televizyon kanalındaki “Kim Haklı” programını ilgi ile seyrettim. Gayet güzel, düzeyli ve ilgi çekici bir programdı.

Erdoğan Aktaş sadece sorup cevap alma, aradaki girişlerinde konuyu toparlayıp rayına oturtmaktan başka amaçla konuşmacıları bölmedi. Erdoğan Aktaş’ın diğer programlardaki uslübu bu program içinde aynıydı; sormak ve cevap almak.

Diğer tv kanallarındaki oturum yöneticileri gibi kinayeli sorularla katılımcıları yönlendirip istediği sonuca ulaşma peşinde değildi. Belki de “Kim Haklı” programının başarısı da bu yüzdendir.

“Kim Haklı” programının çarşamba günkü ratinglerine bakıldığında %2 ile 78. sırada yer aldığı görülmektedir. “Kim Haklı” programı, Habertürk yapımı programlar içerisinde en iyi ratingi alan programlar arasında görülmektedir.

Çarşamba günkü “Kim Haklı” programının konuklarından birisi entelektüel bir yazar diğeri ise Cumhuriyet Tarihi uzmanı bir Profesör yani her ikisi de böyle bir konuda söz sahibi olabilecek kapasitede insanlar. Programdaki tartışma her ne kadar Profesör Nurşen Mazıcı’dan beklenmeyen ataklarla heyecanlı hale gelmişse de Türkmen’in sakin üslubuyla seviyenin düşmediği görüldü.

Sayın Mazıcı belki de fikren kolayca “tuş”layabileceği bir entelektüelin, kendisinin de yeni duyduğu ilginç beyanları karşısında şaşırdığı görüldü. Kolay lokma(!) gibi gördüğü Hamza Türkmen’in konulara ilginç yaklaşımları ve hâkimiyeti karşısında; bahsettiğiniz “Laiklik sözü alan batılı güçlerin Anadolu’dan çekildiğine dair belgeyi hadi gösterin!” şeklinde tazyiklerle köşeye sıkıştırmaya çalıştığı gözlendi. Profesör Mazıcı’nın sıkıştırmalarına mukabil Türkmen’in ayağı üzerinde iddialarıyla neredeyse ortak noktaya geldiler.

Neticede Anadolu’da, Yunanlılar haricinde savaş yapılmamış, diğer devletlerle olan çete savaşları da yerel komitacılar tarafından gerçekleştirilmişti. Sayın Mazıcı da bunu ikrar etti. Ancak Yunanlıları da istilacı devletlerin yönlendirdiğini söyleyerek haklı çıkmaya çalıştıysa da görünen köy kılavuz istemediği gibi İtalyanlar -Nurşen Mazıcı’ya göre en dürüst emperyalistler- başta olmak üzere, Fransız ve İngilizler  -Hamza Türkmen’in iddia ettiği gibi- ağır silah ve mühimmatlarını da bırakarak Anadolu topraklarından çekildiler.

Neticede Türkmen ile Mazıcı arasında varılan bu ortak noktada Profesör Mazıcı, ısrarla hani anlaşma diye sorarak; Emperyalistlerin laiklik sözü karşılığı çekilmesine dair yapılan yazılı bir anlaşma aramaktaydı. Hamza Türkmen ise konuyu sosyal, stratejik, jeo-stratejik ve felsefi açılardan yaklaşarak izah ettiyse de Sayın Mazıcı ikna olmadı, çünkü yazılı anlaşma istiyordu. “Hadi gösterin! Laiklik sözü alan batılı güçlerin Anadolu’dan çekildiğine dair belgeyi...”

Programın galibini “Kim Haklı” peşinen ilan etmektense, bu konuda tartışmanın bile önemli olduğunu kabul ederek bu fonksiyonu seyircilere bırakmak daha doğru olacaktır kanaatindeyiz. 

Ancak Fatih Altaylı, hemen ilan etmiş hem de hakaret ederek!... “Sonunda kazanan İslamcı palavracı gibi görünüyor.”

Gelelim program sonrası köşesinde “Kim Haklı” programına katılan tartışmacılara hakaret eden Fatih Altaylı’ya… Fatih Altaylı, bulunduğu kurumun bir programına katılanlara zımnen program ve programcısına hakaretler yağdırıyor.

Bakın ne hakaretler yapmış okuyalım: 

“Biri profesör diğeri İslamcı yazar ama iki cühela karşılıklı tartışıyorlar.” 

Fatih Altaylı cühelayı ikiye ayırıyor: “Biri profesör...” 

“Profesörün adını duymuşluğum var”

“Profesör olanı ise bu bilgisizlik karşısında suskun.  Belli ki, o da bilgisiz.”

Profesör Mazıcı’nın en çok nesine kızıyor bakın: “Belli ki, profesör de bilmiyor dinliyor kuzu kuzu. “İslamcı yazar meydanı boş bulduğunu...”  “Profesörümüz de dinliyor.”

Sayın Mazıcı bir profesör, alanının uzmanı, yıllardan beri, tam 23 yıldır Cumhuriyet tarihi eğitimi veriyor. Türkmen’in karşısında belki yeni bir söylemle karşılaşmasından dolayı bocalamış olabilir ama cevap vermediği tamamen yalan ve iftira. Sayın Mazıcı kendisinden beklenmeyen bir ataklıkla söz kesmekte, sözlü sıkıştırmalarda bulunmakta, meydan okumakta yani maharetli bir tartışmacı konumundaydı. Belki ayrıntılarda dikkati dağınıktı. Nitekim Yunanlıların Kızılcahamam’a kadar geldiklerini söyledi. Türkmen, bu hatasını hemen düzeltti ancak bu belki de ilk defa canlı tv programına çıkan biri için normal addedilebilir.  Bu hata, onun konuyu bilmediğini değil sadece hata yaptığını gösterir. Bu da normal kabul edilmeli aynı konuma Hamza Türkmen de düştü, Sayın Mazıcı yer yer Türkmen’in hatalarını düzeltti, ancak bu hatalar, tv canlı yayın heyecanına, tartışma yapmanın heyecanına verilmelidir. Bunun yanı sıra tamamen hafızaya dayanan bilgilerle tartışıldığı dolayısıyla heyecan oldukça ve arttıkça hafızanın yanılabileceğini kabul etmek gerekir.

Sayın Mazıcı’ya, Fatih Altaylı’nın hakaret etme hakkı olmadığı gibi Sayın Mazıcı bunları da hak etmemiştir. Profesör Mazıcı, Hamza Türkmen’e göre tarihin statükocu tarafında olduğu iddia edilebilir ancak bu konumun belki kendisi farkında olmayabilir veya bilerek o görüşleri savunabilir yani statükonun yanında yer alabilir. O Mazıcı’nın kendi hür tercihidir.

Ancak Sayın Mazıcı yine de olgun tavırlarla düzeyli bir tartışma programında bulundu ve karşısındakini küçük gören ve ona hakaret eden bir tutumda olmadı. Bildiği kadar cevap verdi, konuları kendi durduğu konumdan açıkladı.

Hatta yayında mota mot olarak “Bir akademisyen, şey… olarak… bakınız kendi doğrularına… diyerek gerçekten böyle bir şey yok mu… bize mi yanlış öğrettiler. sizin deyiminizle resmi tarih bize yanlış mı öğrettiler” diyerek en azından Hamza Türkmen tarafından gelen iddiaları düşündüğünü veya bu tür ihtimaller üzerinde durulabileceğini açıkladı. Bunun bir profesör için olgunluk, alçak gönüllülük ifadeleri olduğu kanaatindeyiz. Yani karşısındakini peşinen reddetmemekte, konuyu araştırmakta ve ona göre tartışmaktadır. Profesör Mazıcı’nın itirazları dinlemeye açık ve olgun tavırları ile gayet seviyeli bir tartışma yaptığı kanaatindeyim.

Programın adı “Kim Haklı?” Haklılığı da seyredenler karar vereceğine göre Altaylı’ya ne oluyor? Bir profesöre bunca hakaretler yağdırıyor? Bu gücünü kimden alıyor? Neticede yanlış da olsa doğru da olsa bir fikir savunulabilir. Bunun hakaret edilmeye değer nesi var? Demokratik bir ülkede herkes kendi inancını savunma hakkına sahip değil mi?

Fatih Altaylı’nın yazısında hakaret ettiği ikinci kişi, Hamza Türkmen… Bakın onun hakkında ne diyor!...

“Biri profesör diğeri İslamcı yazar ama iki cühela karşılıklı tartışıyorlar.”

“…yazarı ise hiç tanımıyorum.  Ama eğer okunan bir yerde yazıyorsa vay okurlarının haline. Bilgi yok denecek kadar az. Ama ahkâm bol.”

“Profesör olanı ise bu bilgisizlik karşısında suskun. “ 

“Yazar bozuntusu uyduruyor.”  

“Sallıyor.”  

“İslamcı yazar meydanı boş bulduğunu anlayınca sallamaya devam ediyor.” 

“İslamcı palavracı” “Kulaktan dolma bir iki bilgisi var ama uydurma. Sallıyor.”

Bu kadar hakarete ne gerek vardı Fatih Altaylı? Tanımadığınız yazarı, Habertürk medya grubu başkanı olarak hem programcınız hem haber genel yayın yönetmeniniz Erdoğan Aktaş’a bir telefonla ulaşarak öğrenebilirdiniz. Onu da bırakın internette Google’a bir “tık”la bu eksikliğinizi hemen halledebilirdiniz.

Bunları yapmıyorsunuz ya da öyle gibi görünüyorsunuz ancak “Ama eğer okunan bir yerde yazıyorsa vay okurlarının haline.” diyerek aslında Hamza Türkmen hakkında bilginiz olduğunu ihsas edip bir de Haksöz okuyucularına hakaret ediyorsunuz. “Okunan bir yerde yazıyorsa vay okurlarının haline.” Bu hakaret hakkını nereden alıyorsunuz?

Dil sürçmesinden kaynaklanan bir-iki basit isim hatasını, bir televizyon programcısı olarak; tv canlı yayın heyecanına, unutkanlığa vb. vermeyip bilgisizlikle suçlayarak hakaret etmek ne denli objektif habercilik, nasıl bir programcılık düsturudur?!

Bakın daha yayının başlangıcındaki sunuş konuşmasında Erdoğan Aktaş bile hata yaptı, Haksöz gazetesi dedi, düzeltti, Haksöz yazarı dedi, dili sürçtü yayıncısı diyemedi. Bunlar profesyonel bir yayıncının bile başına gelebilecek canlı yayın hataları değil mi? Acemi olan diğer katılımcıların buna binaen yaptığı hataları da canlı yayın heyecanı yani hüsnü zan ile karşılamanız gerekmez mi?

Profesörü bilgisizlikle suçluyorsunuz, yazarı da; gözden kaçan bir nokta var bu bilgisizleri oraya getirip konuşturan programcıyı da suçlamış olmuyor musunuz? Evet!.. İşin püf noktası burada.“Kim Haklı” programı ratingleri %0.9, programlar sıralamasında ise 78. sırada yer almakta.

Habertürk’te yaptığınız “Kim Haklı”nın 18 Şubat günkü programı ile aynı formatta olan “Tarihin Arka Odası” programınızın rating oranı %0,7’de, getirdiğiniz meşhur kişiliklere rağmen program 98. sıralarda diplerde geziniyor. “Olaylar ve Gerçekler“ programını yaptınız tutmadı, kaldırıldı. Kanal 1’de haber sunucusu oldunuz bu da tutmadı. Gelecekte grubunuza ait çıkaracağınız gazete de tutmayacak görünüyor, çünkü geçmişte Ufuk Güldemir vizyonuna rağmen, bu gazeteyi tutturamamıştı. Yani çıkaracağınız gazetenin akıbeti de pek hayır değil!... Davos yayını arkası, gümbürdeye gümbürdeye yorumluyordunuz “Nur topu gibi bir krizimiz oldu!” diye. Ne oldu? Özür dileyenden geçilmiyor ortalık! Yani yanıldınız! Habertürk’e geleli beri bir başarınız yok. Kimden hırsınızı alıyorsunuz?

Şu sözler “Kim Haklı” programına dolayısıyla Erdoğan Aktaş’a gitmiyor mu?  “Programın adı Kim Haklı ama görülen o ki ikisi de haksız çünkü ikisi de bilgisiz.”  

“Aslında izleyenler kaybediyor.”

Bir TV programında, hür fikirlerini tartışan insanları tercih edip seyredenlerin tercihlerinden size ne? Herkes sizin diplerdeki “Tarihin Arka Odası” programını mı seyretmek zorunda? Bu ne biçim yayıncı anlayışı?!

Alttan alta grubunuzun bir programı ve programcısına hele de Habertürk Haber Genel Yayın Yönetmeni olan bir yöneticiye bu kadar ağır ithamlarla nereye varmak istiyorsunuz? Bu sözleriniz “Kim Haklı” programcısı yanında bu program yapımcısına izin veren kanal sahiplerine mi?

Hedefiniz tam anlamıyla Hamza Türkmen olsaydı şu satırları yazmaz ya da başka bir hakaret bulurdunuz!... “Ama İslamcının ağzı laf yapıyor.  Diğeri iyi dinliyor.  Sonunda kazanan İslamcı palavracı gibi görünüyor.”

Dolayısıyla bilgisizleri getirip konuşturan bundan dolayı İslamcı yazar Hamza Türkmen’in de haklı çıkmasını sağlayan kim? Erdoğan Aktaş!...

O halde Habertürk’te bir soytarı” diyerek Erdoğan Aktaş’ın programının adını bile vermekten çekinmektesiniz. Bu rekabet unsuru ön planda olan kıskanç bir tavır değil midir? Yaptığınız atraksiyonlarla, ilgi çektiği anlaşılan Erdoğan Aktaş’ın, “Kim Haklı” programı, konusu ve katılanların devamıyla ilgili gelebilecek müteselsil programları,  ön kesme harekâtı ile önlemiş olmuyor musunuz? Hedefiniz, üzüm yemek mi bağcı dövmek mi?..

Sayın(!) Altaylı son olarak şuna dikkat çekmek isteriz! Köşenizde döşendiğiniz yazınızdaki gibi grup başkanı olduğunuz “Habertürk”  tv kanalı,  “iki cühela”nın boy gösterdiği televizyon kanalıysa bu kötü fiili gerçekleştiren kim ya da kimler?

YAZIYA YORUM KAT

20 Yorum
  • wexteki / 02 Mart 2009 22:32

    tüm dünya hakları tarihini inceleyin. 4 yılda kazanılmış bir zafer ve 4 yılda kurtarılmış bir ülke yok.
    Hamza Türkmen'e bu konuda katılmamak elde değil. ülkenizi,fransızlar,ingilizler,italyanlar,yunanlılar işgal ediyor ve siz 7 düvele karşı savaşarak bütün bu düşmanı kovabiliyorsunuz.(heleki cihan harbi gibi bir savaştanda yeni çıkıyorsunuz) ... italyanlar,ingilizler ve fransızların bir fiil işgali söz konusu değil. bölük düzeyinde 3-5 yerleşim yerinde konuşlanma mevcut.
    sayın Hamza Türkmen resmi tarih dışındaki söylemlerinde çok haklı.
    -Altay'lı-
    fatih altaylı'nın mit'e çalıştığını bilmeyen varmı bu ülkede.
    Van şehrinden çıkan ve önlenemez bir yükselişle ucuşa geçen 36 yaşında hürriyet gibi bir gazetede köşe kapmak her baba yiğidin harcımı Allah aşkına bu ülkede.
    Altay'lı kendince haklı olarak saldıracaktır Hamza Türkmen.
    yanlız şuna dikkat etmekte fayda var. tv ekranına çıkarıldıktan sonra fatih altay'lı tarafından linç edilmek istenen Hamza Türkmen olayı ile özgür-der'e açılan kapatılma davasının aynı süreç içinde gerçekleşmesi oldukça düşündürücüdür.
    fatih altaylı'nın sayın Hamza Türkmen' olan tavrı,söylemi ve yaklaşımı 'hakim derin devletin' yaklaşımıdır.
    herkese selamlar........

    Yanıtla (0) (0)
  • abdullah tikici / 02 Mart 2009 11:26

    sizin o,soğuk kanlılığınıza ve tartışma için ortaya koyduğunuz bir prototip'e hayran kaldım.dindarlık ile dinciliği profesöre tarif ettirirken, dincilik tarifinize atatürk uyuyor dediğnizde eminim ki, prof. yapmış olduğu tariften bin bir nedamet duymuş.fakat profesör izzetli biri oldğu için tükürüğünü yalayamadı.

    Yanıtla (0) (0)
  • yasin/adana / 27 Şubat 2009 09:33

    aslında programın gayet iyi geçtiğini düzeyli olduğunu söylemek gerek özellikle hamza ağabeyin ağırbaşlı duruşu "gaza gelmemesi" bu sonucu doğurdu.
    fakat fatih altaylının bu seviyesizliğini anlamakta çok zor olmasa gerek çünkü onun tabiri ile "bu programa katılan beş dakkada madara olur gider" hesabı tutmamıştı.
    olaya bu şekilde bakarsak prof. mazıcıyada yapmış olduğu hakaretlerin sebebini anlayabiliriz.
    yoksa neden laik bir kadına hakaret etsinki, evet dediğim gibi aslında beş dakkada hamza ağabeyin "ağzının payını vermesi gerekiyordu" ve görevini yapamadı ardından hakaret bombardımanı başladı mazıcı yenemediği için hakaret yedi hamza ağabeyde bu tür söylemleri dillendirdiği için hakarete uğradı.
    kazanan kim oldu bence "islam kazandı"
    çünkü böylesine islami bir perspektifi 70 milyon insana hiç bir aydıncık vermedi
    bu arada reytingide unutmamak lazım gelir programı tekrar vermeleri programın gayet iyi geçtiğinin bir delilidir.
    wesselam

    Yanıtla (0) (0)
  • gülbahar / 26 Şubat 2009 11:45

    Altaylı lafazanlık yapıyor. Edep ve saygı sıfır. Kendi yayın yönetmeni bile bu programı "güzel bir tartışma oldu seviyeli..." filan diyerek bitiriyor.

    Ama Altaylı deplasmanda konuşan ve konuya 1-0 yenik başlayan Hamza abiye “Ama İslamcının ağzı laf yapıyor. Diğeri iyi dinliyor. Sonunda kazanan İslamcı palavracı gibi görünüyor.” diyerek deplasmanda nasıl galip geldi ve Kemalizmi küçük düşürdü diye öfkelemiyor. Zaten Nurşen Mazıcı da Hamza abi beni 5816 sayılı hukuksuz yasadan yargılasınlar mı diye sorunca "yargılanın" demişti. İşte despot mantık bu.

    Yanıtla (0) (0)
  • Yesim / 25 Şubat 2009 10:25

    Bu arada bir duzeltme yapmak istedim, Suudi Arabistan nufusu ile ilgili olarak Yaklasik 25.000.000 civarinda, yanlislikla 450 girmisim, herhangi bir yanlis anlamayi onlemek icin duzeltmek istedim.

    Yanıtla (0) (0)
  • Yesim / 25 Şubat 2009 10:13

    Kerim bey oyle goruluyor ki yazilar size ait degil, Hakan beye ait ve siz buraya kopyalamissiniz, o yuzden de bilemiyorum size yoru yapmak veya soru sormak ne kadar dogru olacak...ama belli ki Hakan beyle butunuyle ayni fikirdesiniz, oyleyse belki birseyler soyleyebilirsiniz. Ornegin gercekten emin misiniz Asya ve Afrika'daki butun Islam topraklarinin somurge oldugu gunlerin geride kaldigindan? Hani soyle bir dusununce insanin aklina mesela Somali geliyor biliyorsunuz Afrika'da, sonra halkinin buyuk bir kismi musluman olan Hindistan geliyor biliyorsunuz Asya'da, sonra maalesef akliniza Suudi Arabistan geliyor yaklasik 450 milyon buyuk bir nufusla, Kuveyt geliyor buyuk bir ekonomik gucle... Simdi yani siz diyorsunuz ki, teorik olarak "Somurgecilik" ortadan kalkti, dolayisiyla da hicbir buyuk balik kucuk baligi somurmuyor,boyle bir tehlike yok, oyle mi gercekten? Maalesef siz de kabul edersiniz ki, pratik olarak somurgecilik halen butun hiziyla devam etmektedir, yoksa neden daha bundan cok kisa bir sure once yasanan Filistin iskencesine bu BUYUK! islam devletlerinin hicbiri gercekci, etken ve durust bir karsi tavir gosteremedi?! Yillardir yasanan bu iskenceyi durdurmadilar, durduramadilar. Neden peki Kerim veya Hakan bey? Durdurabilecek kadar guclu mu degiller, yoksa kararlari, alacaklari tavirlar izinden mi geciyor? Dunya nufusunun cok cok buyuk bir kismini elinde tutan musluman nufusu neden hala edilgen ve dominant olamiyor? Belki tum dunya muslumanlarini da Kemalizm tutuyordur, yine onu suclamaliyiz aldigimiz nefes gibi, en temel gorevimiz gibi, ne dersiniz?

    Yanıtla (0) (0)
  • Muhammed / 24 Şubat 2009 21:39

    Hamza abi programda kısa kısa çok önemli değinilerde bulundu. Bunlardan biri de Türk ulusçuluğunun inşa sürecinde Kürt realitesine ve Kürtlerin mağduriyetine, sindirilmesine, yok sayılmasına dönüktü.

    Kürt kökenli kardeşlerimiz de bu noktadan hareketle görüşlerini aktarmalı, tartışmayı genişletmeli bence.

    Yanıtla (0) (0)
  • erkin ilbay / 24 Şubat 2009 21:13

    hamza abinin konferans ve kitaplarını oldukça sıkı takip eden birisi olarak şunu oldukça rahat söyleyebilirimki:hamza abinin bilgi düzeyi tek yönlü olmayıp yılların çalışmasının vermiş oldugu birikimi türk aydınının standartının üzerindedir.fatih altaylı gibi ayyaş ve küfürbazların bu bilgi seviyesine ulaşamamaları gayet dogaldır.bu gibi delileri ciddiye de almaya hiç gerek yoktur.

    Yanıtla (0) (0)
  • MALİ / 24 Şubat 2009 14:55

    Hamza Beyde biraz yorgunluk var gibi. Bu normal çünkü hiç durmadan çalışıyor.Ama biraz dinlense en azından kendisini biraz toparlama imkanı olur. Hamza Bey gibi insanların Allah yardımcısı olsun. Zor bir işe talipler.

    Yanıtla (0) (0)
  • kerim vural / 24 Şubat 2009 12:06

    Laiklikten vazgeçelim’ demenizi elbette beklemiyorum; ama ‘Milletin enerjisini tüketerek ve birliğimizi / dirliğimizi bozarak vatanı Batı karşısında zaafiyete düşüren katı laiklik anlayışında ısrar etmenin alemi yok. Biraz yumuşayalım da memleket rahatlasın’ demenizi bekliyorum doğrusu.

    Yeni Şafak
    16 Aralık 2006

    Yanıtla (0) (0)
  • kerim vural / 24 Şubat 2009 12:05

    27 Mayıs’çılardan Muzaffer Özdağ da laikliği konjonktürel bir manevra olarak görüyordu. Özdağ’a göre, Asya ve Afrika’daki bütün İslam topraklarının sömürge haline gelmesiyle İslam düşmanı güçler karşısında yalnız kalan Türkiye, kurtuluş savaşına evrensel çapta bir din savaşı görünümü veremezdi; zira o günlerde uygulanabilirlik bakımından fiilen yoksun olun böyle bir sathî görünüm, emperyalist hükümetlerin bin yıllık haçlı taassubunu kolaylıkla ateşleyerek Anadolu üzerine peşpeşe yeni ordular göndermeleri sonucunu doğurabilirdi. “Türk İstiklal Savaşı’nın siyasi programının ve şiarının –lafzen ifade edilmemiş olsa dahi– laik milli Türk devleti olması kaçınılmaz bir askeri, siyasi, maddi, mantıki zaruret”ti. “Yeni Türkiye’nin baş emelinin iç ve dış barışı korumak olması ve bunun için bazı fedakarlıklara katlanması” da “sebepsiz değil”di. “Yeni Türkiye’nin laik devlet oluşu İslami iman ve itikadı reddetme, bir başka din ve mezhep arama, dinsiz toplum yaratma çabası değil, zaferle elde edilen sonuçları güvene alma, barışı koruma ve sürdürme amacıyla ilgili psikolojik, politik, diplomatik tedbir olarak görülmeli ve anlaşılmalı”ydı. (Türkiye ve Türk Dünyası Jeopolitiği Üzerine, Muzaffer Özdağ, ASAM 2001)

    Toparlayalım: Batı karşısında yalnız kalan Türkiye “rövanş”a hazır olmadığı için bazı “fedakarlıklar”da bulunmuştur; Kemalizm –bilhassa laiklik- dogma olarak değil “diplomatik tedbir” olarak doğmuştur.

    Kemalizm’i doğuran şartlar çoktan değişti. Asya ve Afrika’daki bütün İslam topraklarının sömürge olduğu günler geride kaldı. İslam dünyasında birçok devlet ve iktidara yürüyen birçok hareket Türkiye için potansiyel müttefik durumunda. Artık yalnız değiliz. Üstelik, Batı’ya yönelip İslam dünyasından uzaklaşmanın ve katı bir laiklik anlayışına sarılmanın Türkiye’yi Batı’nın hışmından koruyacağı tezi iflas etti. Batı’nın Sevr’den asla vazgeçmediğini söylediğinize göre bunu siz de kabul ediyorsunuz. Öyleyse nedir bu abartılı laiklik vurgusu?

    Yanıtla (0) (0)
  • kerim vural / 24 Şubat 2009 11:59

    Kemalistlere açık mektup
    Sakin olun. Gevşeyin biraz. Abartmayın bu işleri. ‘Başörtüsü Köşk’e çıkarsa çarpılırız’ mealinde laflar etmeyin mesela. Kemalizm’e, laikliğe bâtıl inanç gibi sarılmayın. 1920′li-30′lu yılların şartlarında yapılan konjonktürel manevralardan söz ediyoruz, hepsi bu.

    Yakın tarihi yeniden ve dikkatle okuyun. Orada Kemal Paşa’nın 1921 yılında Enver Paşa’ya yazdığı bir mektup bulacaksınız; İngilizlerle anlaşmaya varıldığı takdirde İslam dünyasının hiçbir yerinde İngilizler aleyhinde tezviratta bulunulmamasına (propaganda yapılmamasına) dair bir mektup. Kurulacak yeni devletin psikolojik sınırları daha o zamandan belli olmuştu. Bu devlet emperyalizmin yoluna çıkmayacak, İslam dünyasının istiklaliyle ilgilenmeyecek, Türklerin tarihî misyonundan uzak duracaktı.

    ‘İslam olmasaydık işgale uğramazdık. Bakın, Bulgaristan ve Macaristan işgale uğramadı’ deyip duran İsmet Paşa ve benzerleri, yeni devletin sadece dışarıda değil içeride de İslam’dan uzak durması temayülünü güçlendirdiler.

    General Muhsin Batur, ölümünden kısa bir süre önce katıldığı Cevizkabuğu adlı TV programında bu süreci şöyle anlatmıştı:

    ‘Batı, İslam dünyasının üzerine 1400 yıllık bir kinle yürüyordu. Türkiye’nin bu yürüyüşü tek başına durdurması mümkün değildi. Gerçekçi olalım; Yunan’ı denize dökmekle Yavuz’ların, Kanuni’lerin gücüne ulaşmış olmadık. Türkiye rövanşa hazır olmadığı için laik oldu.’

    Yanıtla (0) (0)
  • Bahadır Kurbanoğlu / 24 Şubat 2009 10:14

    Cengiz kardeş süreci sıkı sıkıya takip etmiş, gözlerden kaçma ihtimali olan ayrıntıları da yakalamış, adil ve ufuk açıcı bir değerlendirmeye imza atmış. Allah razı olsun. Bu çabayı her konuda, aynı düzlemde göstermemiz gerektiğine inanıyorum.
    Zira bazen tarafgirlik, bazen de beklenti çıtasının çok yüksek tutulması aşırı-yorumları beraberinde getirebiliyor. Konuya böylesi bakma çabası ise gerçekten tecrübe, basiret ve emek istiyor.
    Bu arada Ragıp kardeşe de bizimle paylaştığı bilgiler açısından teşekkürler.

    selam ve dua ile...

    Yanıtla (0) (0)
  • ercümend sinan yavuz / 24 Şubat 2009 09:07

    kur'an'a baktığımızda bütün uyarıcılar hamza ağbi gibi tepkiyle karşılaşmışlardır. fatih altaylı ağzıyla konuşurdu hep elçilere uyarıcılara karşı çıkanlar. hamza ağbi üzerine düşen sorumluluğun gereğini yerine getirdi fatih altaylı da üzerine düşeni. bütün uyarıcıları tebliğ ettikleri toplum deli,mencnuni,yabancı birinin ajanı,marjinal,o kim oluyor ki tepkileriyle karşılamşmışlardır...
    yine teşekkürler hamza ağbi...
    tevhid adalet özgürlük!

    Yanıtla (0) (0)
  • Cengiz Çırakoğlu / 24 Şubat 2009 08:36

    Adaşımı kutluyorum, son zamanlarda okuduğum nadir düzeyli, muhatabına hakaret etmeden sövüp, saymadan karşısındakinin küfür zeminine düşmeden, müslümana yakışır tavır içerisinde olduğundan kendisine sevgilerimi iletiyorum.

    Yanıtla (0) (0)
  • Esraydın / 23 Şubat 2009 23:39

    Adil tutumunz nedenyle, Allah razı olsn!

    Yanıtla (0) (0)
  • haydari / 23 Şubat 2009 22:40

    cengiz duman kardeşin değerlendirmeleri gayet isabetli ve doğrudur.Allah Hamza kardeşimizin zihnini müstakim kılsın.onun gibilerin sayısını arttırsın.

    Yanıtla (0) (0)
  • Kurtuluş / 23 Şubat 2009 20:57

    Şurada da programla ilgili bir yazı yazılmış:

    http://www.sutunhaber.com/id1205-yazi-soytari.html

    Yanıtla (0) (0)
  • Râgıp Öz / 23 Şubat 2009 20:31

    Yeni Şafak'tan Abdullâh Murâdoğlu Bey'in; "Cumhuriyet tarihi uzmanı" diye anons edildiği hâlde, tarih bilgilerinin ortaokul düzeyinde seyrediyor olmasına şaşkınla şâhit olduğunu yazdığı [=> 22 Şubat 2009 Pazar] Prof. Nurşen Mazıcı (da) görmüş ve okumuş mudur bil(e)miyorum; ama siz, işbu "Millî Mücâdele-İttihatçılar ve İttihatçılık-öncesi ve sonrasıyla İstiklâl Harbi-Osmanlı'nın bu hususlardaki tavır ve tutumu" gibi mevzû ve meseleler bağlamında ciddî ve okunası bir tedkîk olan, Prof. Erik Jan Zürcher'in, -Türkçe tercümesinin ilk baskısı 1987 tarihini taşıyan- şu eserini görmüşsünüzdür umarım; değilse bile en kısa sürede görmelisiniz => http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=71916&sa=39829116

    Ayrıca, şu adresteki eserlere şöyle bir göz atmak da faydadan hâlî olmasa gerek => http://www.kitapyurdu.com/arama/default.asp?exactly=ON&satis=2&type=list&kaynak=2&anahtar=Erik%20Jan%20Zürcher&session=10846947088228582506&LogID=

    Prof. Metin Hülâgû'nun, her ikisi de 2008'de neşrolunmuş olan şu eserlerini de görmüşsünüzdür umarım:

    1. => http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=438849&sa=39813155

    2. => http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=130102&sa=39813155

    Gökhan Tokatlıoğlu'na da aynen katılıyorum; ne idüğü mechûl olmayan f.a. gibi bomboş nesnelere fazlaca öfkelenmeye değmez

    Yanıtla (0) (0)
  • GÖKHAN TOKATLIOĞLU / 23 Şubat 2009 14:47

    28 Şubat sürecinde müslümanlara karşı tavrını başörtülü kızlarımıza dil uzatacak kadar ilerleten bu adamın kendi çevresinde de çok ciddi bir saygınlığı olduğunu düşünmüyorum.
    Aynı dönemde Vakit gazetesi tarafından ipliği pazara çıkarılmış ve hakettiği karşılığı görmüştü. o günden beri kişisel ambargo listemin başında yer alan bu kişiyi takip etmemekle hiçbir şey kaybetmedim. Tüm dostlarıma tavsiye ederim.

    Yanıtla (0) (0)